“Birileri” tiyatro oyunu, yıllardır İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 30 maddesini tek tek anlatmaya devam ediyor.
Her bir oyun tek tema olarak üç maddeyi içeriyor ve üç ayrı insan hikâyesi olarak sahneleniyor.
Hedef 30 parçalı büyük bir puzzle’ı tamamlamak: 30 madde, 30 oyun, 30 insan hikâyesi... İnsan haklarını soğuk satır aralarından çıkarıp, sanatın gücüyle her maddeyi bir yüzle, bir sesle hafızaya kazımak.
Bu şekilde her bir madde, gerçek yaşam öykülerinden yola çıkarak, insanların hayatlarına dokunarak sahneleniyor. Yolculuğun özü ise mücadeleyi toplantı salonlarından, basın açıklamalarından sahneye taşıyıp sanatın gücünden yararlanmak.
Emek Üçlemesi
Projenin son halkası olan “Emek Üçlemesi”, çalışma hakkını anlatan 23, 24 ve 25. maddelerine odaklanıyor. 30 maddelik bildirge Selva, Dilara ve Gülten’in hayatlarında karşılık buluyor.
Tekstil atölyesinde çalışmak zorunda kalan engelli bir göçmen, plaza koridorlarında tükenen beyaz yakalı bir kadın ve işsiz kalmamak için sessizce direnen bir temizlik işçisi… Emeğin değersizleştirildiği bir düzende anlatılan, ayakta kalmaya çabalayan üç kadının hikâyesi.
Projenin hikâyesini ve yolculuğunu, oyunun yönetmeni ve fikir sahibi İlyas Özçakır ile konuştuk.

30 parçalı bir puzzle
“Birileri”nin yolculuğundan bahsedebilir misiniz? Böyle bir proje fikri nasıl oluştu?
Oyun, ilk aklıma geldiğinde çok büyük bir projeydi. O yüzden kendi kendime yapamayacağımı düşünüyordum. Birkaç sahneye götürdüm, onlar için de büyük geldi. Tek kişilik başka bir oyunumu yurt dışında bir toplama kampından dönüştürülmüş bir müzede oynamıştım.
O süreçte FNF (Friedrich Naumann Vakfı) ile tanıştım. Onların da desteğiyle pandemide ilk üçlemeyi “Özgürlük” temasıyla çıkardım. İki farklı yazara gittim. Onlardan bu temada oyun yazmalarını istedim. Oyun çok beğenilince devamı da geldi. “Renkler” üçlemesi yaptık. Ardından deprem döneminde “Aidiyet” üçlemesini Adanalı oyuncularla çalışarak çıkardık.
Bu yıl boyunca “Emek Üçlemesi” sahnelendi. Son oyununuzun serüvenini anlatır mısınız, üç kadının hikâyesi aynı sahnede nasıl birleşti?
Emek Üçlemesi’ne karar verdiğimizde diğer oyunlardan farklı bir yöntem uyguladık. Daha önceki üçlemelerde biz yazarlara gidiyorduk ve tema belirleyip bu temada yazmalarını istiyorduk. Kendilerine bu temadan bir madde seçip, o maddeden hareketle yazmalarını istiyorduk.
Bu kez bir çağrı yaptık. Bir yazarlık atölyesi düzenledik. Atölye sonunda 15 katılımcıdan, 12 tek kişilik kısa oyun çıktı. Bunlardan en iyi olanları seçtik ve üç hikâyeyi bir araya getirerek Emek Üçlemesi’ni oluşturduk. Bildirgedeki çalışma hakları ile ilgili olan maddelerden yola çıkarak 23. 24. ve 25. maddeyi sahneye taşıdık.
Aslında tüm maddeleri sahnelediğimizde 30 parçalı bir puzzle tamamlanmış olacak. Bu tabii yıllar sürebilir. Her bir madde ayrı yazar, bir oyuncu, bir portre, bir hikâye, bir karakter... Her bir madde ayrı bir yüzle özdeşleşsin istiyorum. Şimdi sadece Türkiye’de oynuyoruz, ileride Almanya’da sahneleme hedefimiz var.
“Didaktik bir proje değil”
Projenin bütünüyle izleyiciye vermek istediğiniz mesaj tam olarak ne? Beklediğiniz geri dönüşü alabiliyor musunuz?
Amacımız aslında insan hakları gibi çok daha ciddi bir meseleyi, masada oturarak panellerde ya da okuduğunuz makalelerin dışına çıkarıp biraz daha somut hikâyeler üzerinden anlaşılır kılmak. Sinemanın, edebiyatın, tiyatronun gücünü de kullanarak seyircide bir empati yaratmak. Böylece bilgiyi bilmekle kalmayacak özümseyeceğini de düşünüyoruz. Yani zaten edebiyatın, tiyatronun, sinemanın amacı bu.
İzleyenin bir başkasının sorunuyla özdeşleşebilmesini, başkasının derdiyle hemhal olabilmesini istiyoruz. Belki çok daha dolaylı, çok daha zor ama uzun vadede daha kalıcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü özellikle bizim gibi az gelişmiş toplumlarda bilgiyi doğrudan alma konusunda defansımız olduğunu düşünüyorum.
Onu gerçekten yürekten içten anlar ve onun ayakkabısına girebilirse o zaman çok daha kalıcı olabileceğini düşünüyorum. Tabii ki paneller, kitaplar, makaleler çok değerli. Ama işte empatinin dönüştürücü ve kalıcı bir gücü olduğunu düşünüyorum. Bu projenin amacı bu. Ulaşabildiğimiz kişilerde dönüşüm yaratabildiğimizi düşünüyorum.
Seyircinin ilgisi özellikle son senelerde eğlenelim, hoş zaman geçirelim üzerine olduğu için insan hakları cümlesiyle başlayan bir oyun tanıtımı korkutucu gelebiliyor. Seyirci sıkıcı ve didaktik izlenimiyle geliyor; ama oyunu izledikten sonra fikri değişiyor. Bu şekilde geri dönüşler alıyorum. Biz bildirgedeki maddeleri sadece bir kıvılcım olarak ele alıyoruz. Ondan sonra dramatik bir hikâye izliyoruz. Önemli olan artık bizim için o karakterin yaşadıkları oluyor. Mizah ögelerini de çokça kullanıyoruz. Didaktik bir proje değil aslında. (AB/TY)







