Fotoğraflar: Evrim Kepenek/bianet
Sincan Kadın Kapalı Cezavi’nde sudan nedenlerle şartlı tahliyesi ertlenen, tahliye edilmeyen en az dokuz mahpus var. Kütüphaneden kitap almadı, arama yapılırken infaz memurlarına yardım etmedi diye özgürlüğü iade edilmeyen mahpuslar…
Kobanî Davası’ndan yargılaması nedeniyle 25 ayı aşkın süre Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan aktivist Bircan Yorulmaz, hapishanede tanık olduğu hak ihlallerinin bir kısmını böyle anlatıyor.
Gündelik hayatta dert edindiğimiz konuların ne kadar önemsiz olabileceğine de dikkat çeken Yorulmaz, son olarak şu noktaya odaklanmamızı sağlıyor:
"Günlük hayatımızda yaşarken hiç önemsemediğimiz, anlam yüklemediğimiz hatta farketmediğimiz küçücük şeylerin ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz. Ve bu durum bir çok konuda sizi sakin kılıyor.
"Hatta ifade yerinde olursa değer bilir yapıyor. Şimdi bazen dertlerini anlatan aileme, arkadaşlarıma karşı “Allah başka dert vermesin” derken buluyorum kendimi..."
TIKLAYIN - Bircan Yorulmaz'ın bianet yazıları
Yorulmaz bianet’in sorularını yanıtladı.
"Çok yarım buruk bir mutluluk"
Tahliye olduğunuz günü anlatır mısınız? Bekliyor muydunuz?
Davamız 21 aydır görülüyor. Duruşmalar 2 hafta duruşma 2 hafta ara olarak da devam ediyor. İki haftalık periyotların son günü de ara karar veriliyor, tutukluluk durumumuz değerlendiriliyor. 2021 Nisan ayında başlayan duruşmalarımız çoğu zaman çok gergin oluyor, her duruşma günü bir çok hak ihlali yaşıyoruz.
O gün de yine gergin bir ortam vardı, mahkeme önünde basın açıklaması yapan avukatlarımız müdahale edilmişti. Heyet de kolluk kuvvetlerine bunu mahkemede anlatan avukatımızı salondan çıkartma talimatı verdi.
Bunun üzerine polis avukatlarımızın çevresini sardı, jandarma da bizim. Sonuç olarak ortalık sakinleşti ama avukatlarımıza dönük saldırı ile savunma hakkı gaspını bir kez daha net yaşamış olduk.
Son aylarda çok ağır geçiyor duruşmalar; anlattığımız , belgelerle ortaya koyduğumuz bilgilerin değerlendirilmemesi, yok sayılması, sözlerimizi bir yere dokunmadığını, etkilemediğini düşünmek bizler için kararı beklemeyi de anlamsız kılıyordu. Bu nedenle o gün de ara kararın okunmasını beklemeden koğuşumuza geri döndük. Zaten aylardır ara kararlar gece yarısından sonra açıklanıyordu.
Gece 2’de koğuş dışından adımın seslenilmesiyle uyandım. Aynı dosyadan, yan koğuştan arkadaşım Ayla sesleniyordu. Aynı koğuştan Dilek gece kararı dinlemek için segbis üzerinden duruşmaya bağlanmış.
Ben, Pervin ve Meryem birlikte kapıya koşunca gelen sesin sözünü de duyduk. “Bircan tahliye!”
Ne hissettiniz o an?
Çok duygusal bir andı. Sevinç ve hüzün aynı anda yaşanıyor. Benim için de, arkadaşlarım için de öyleydi. Bir yandan 25 aydan fazla süren özgürlük mahrumiyetim bitiyordu, bundan büyük mutluluk olamazdı ama bir yandan da arkadaşlarım bu mahrumiyeti yaşamaya devam edeceklerdi.
Onların da en az benim kadar sevindiğini görüyordum, biliyordum. Ama sonuçta onlar geride kalıyorlardı. Çok yarım, eksik, çok buruk bir mutluluktu bu.
"Yemekler kötü ve yetersiz"
Peki cezaevi süreci nasıldı? Sorunlar nelerdi?
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nin en önemli sorunlarının başında şartlı tahliye zamanı geldiği halde tutsaklıklarına son verilmeyen, özgür bırakılmayan mahpuslardı. Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde ben tahliye olduğum sırada bu durumda 9 tutsak kadın vardı ve artıyordu. Bunların içinde belediye eş başkanı iken tutuklanan kadınlar da var.
Cezaları bitmiş ve artık tahliye olmaları gerekiyor. Fakat İdare ve Gözlem Kurulu kararlarıyla bırakılmıyorlar. Bırakılmama nedenleri o kadar inanılmaz sebepler ki. Mesela kütüphaneden kitap almamak, arama yapılırken yardımcı olmamak tahliye edilmeme nedeni oluyor.
Bunun dışında elbette bir çok sorun vardı. Öncelikle pandemı döneminin yarattığı kısıtlamayı olabildiğince sürdürme çabası devam ediyordu. Hala sosyal aktiviteler çok kısıtlı, eğitim ve hobi amaçlı kurslar yok. Tecrit koşulları mümkün olduğunca sürdürülmeye çalışıyor. Evrensel, Yeni Yaşam, Oksijen gibi gazeteler edinilemiyor, Halk Tv, Tele 1 gibi kanallar izlenemiyor.
Yemekler kötü olduğu kadar yetersiz. Daha önce kepçeler büyükken, küçük kepçelerle artık yemek vermeye başlamışlardı.
Dışarıdaki ekonomik krizi doğrudan orada anlıyorduk. Parası olmayanlar açısından dışarısı kadar cezaevleri de inanılmaz zorlukların yaşanacağı bir yer.
Ciddi bir ticari bir akış var, neredeyse her şeyi satın almak zorundasın. Elektrik faturalarınızı ödüyorsunuz ve ticarethane kategorisinden ödendiği için de meblağ çok yüksek oluyor. Enflasyon artışı ile birlikte tüm masraflar bir kaç kat arttı.
Ayrıca sürekli halde disiplin soruşturulmalarına maruz bırakılıyorsun. Sadece benim olmayacak nedenlerle dört soruşturmam oldu ve disiplin cezalarına çarptırıldım. Sonra İnfaz Hakimliği’ne başvurarak bu cezaları iptal ettirebildim.
"Gelen her mektup en önemli destekçimdi"
Peki aileniz tutuklanmanıza nasıl baktı? Nasıl karşıladı bu durumu?
Gerçekten inanılmaz güçlü durdular. Sonuçta ben ve arkadaşlarımın siyasi saiklerle cezaevinde bulunduğumuzu biliyorlardı. Yaşadığımız bu durumun müsebbibinin de kimler olduğu konusunda şüpheleri hiç olmadı.
Tutsaklık sadece tutsak olanı etkileyen bir durum değil. Tüm aileni, arkadaşlarını, dostlarını etkileyen bir süreç ve onların yanında olduğunu bilmek her şeyi dayanılır kılıyor. Gelen her mektup- hatta bazıları tanımadığım insanlardandı- her selam destek oldu. Tanımadığım insanlardan kitaplar geldi.
"Okumak beni sağlıklı tuttu"
Peki günleriniz nasıl geçiyordu hapishanedeyken?
Sonuçta siyasi bir nedenle tutukluydum ve bu beni doğrudan ülkedeki ve dünyadaki tüm gelişmeleri, haberleri izler hale getirdi. Dışarıda da öyleydim ama içeride bu başka bir boyutta yaşanıyor. Takip edebildiğim kadarıyla-zira imkanlar kısıtlı- ülkedeki gündemi takip etmeye çalıştım.
Avukatım ve arkadaşlarım inanılmaz destek olup, bilgi, belge ulaştırdılar, gündemi yakalamamı sağladılar. Ve takip edebildiğimiz gündem üzerine de arkadaşlarla sürekli konuşup, değerlendirme yapmaya çalışıyorduk.
Bununla birlikte günlük rutinim oldu. Dışarıdaki kadar olmasa da orada da bana dayatılan düzenin dışında kendi rutinimi, kendi özel alanımı yaratmaya çalıştım.
Cezaevindeki bir tutuklunun olmazsa olmazlarını da yaptım; el işi ipten bilekliler, boncuktan takılar gibi. En çok da okudum, gerçekten çok. O beni sağlıklı tuttu, korudu. Bu her zaman kolay olmadı, zira odaklanmak her zaman mümkün değildi. Zaten ayın iki haftasını mahkemede geçiriyorsun. Kalan iki haftasını da mahkemeden gelen evrakları incelemeye çalışıyorsun.
Çok yazıyordunuz. Yazmak ne hissettiriyordu?
Yazmak her zaman çok iyi hissettirdi. Çünkü iletişim kuruyor olmak en büyük ihtiyaçtı.
Ayrıca yayınlansın diye değil mahkeme sürecini anlatmak için de basından çok fazla kişiye, köşe yazarlarına mektup yazdım..."Burada, mahkeme salonunda her gün ama her gün hukuksuzluklar yaşanıyor, bunlar bir değil, iki değil, yüzlerce. Bunları duyun, görün ve takip edin’ demek için yazdım.
Şimdi bu çalışmayı, dışarıdan içerideki arkadaşlarım için daha geniş olanaklarla sürdürmeye çalışacağım.
Peki cezaevinde girdiniz, çıktınız. Hayata bakışınızda bir değişiklik oldu mu?
Elbetteki değiştim, bence aksi zaten imkansız. Bazı konular, bazı dertler artık tali geliyor. İçerideyken bunu çok sık düşündüm.
Dışarıda nelere dertleniyormuşum dedim. Kendime de biraz kızdım. İnsanın kaybedene dek anlayamayacağı bir şey özgürlüğünden mahrum olmak.
Ben sonuçta bunca zaman siyasetle uğraşmış biriydim. Kendimce siyasi bir kimliğim var, arkadaşlarım içerde kaç yıldır. Ancak kendim yaşayıncaya dek cezaevi sürecini yeterince bilmiyormuşum. Cezaevindeki insan cezaevindeki sorunları genelde anlatmıyor. En azından ben pek anlatmadım.
Gezi Davası tutuklusu sevgili arkadaşım Çiğdem içeriden bana yazdığı mektupta: “Bircan meğerse bana hiç anlatmamışsın” diye yazmıştı. Yanıt olarak “Doğru yazmadım, yazamadım ama şimdi artık yazışabiliriz” dedim.
Günlük hayatımızda yaşarken hiç önemsemediğimiz, anlam yüklemediğimiz hatta farketmediğimiz küçücük şeylerin ne kadar değerli olduğunu anlıyorsunuz. Ve bu durum bir çok konuda sizi sakin kılıyor.
Hatta ifade yerinde olursa değer bilir yapıyor. Şimdi bazen dertlerini anlatan aileme, arkadaşlarıma karşı “Allah başka dert vermesin” derken buluyorum kendimi.
17 kişi tutuklu
Yorulmaz'ın tahliye olduğu 4 Kasım'daki duruşmada, Mahkeme, tutuklu siyasetçiler Ali Ürküt, Alp Altınörs, Ayla Akat Ata, Ayşe Yağcı, Bülent Parmaksız, Dilek Yağlı, Gültan Kışanak, İsmail Şengül, Nazmi Gür, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Meryem Adıbelli, Aynur Aşan, Zeynep Ölbeci ve Zeynep Karaman'ın tutukluluk hallerinin devamına karar verdi.
Kobanî Davasında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 17'si tutuklu 108 isim yargılanıyor.
TIKLAYIN-Kobanî Davası | Bağımsız bir yargı için susmamak, ses yükseltmek...
TIKLAYIN-Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
TIKLAYIN-Bircan Yorulmaz: Ana akım medyaya maruz bırakılıyoruz
(EMK)