İsveçli yönetmen Karin Ekberg “A Seperation” adını verdiği ilk filminde kendi anne ve babasının boşanma hikayesini anlatıyor. Evdeki eşyaları paylaşma sürecinden başlayan film, 60’lı yaşlarındaki iki insanın yeni hayatlarına giden yolu aktarıyor. Bir yıl boyunca doğup büyüdüğü evin anne ve babasınca paylaşılmasını ve onların yeni hayatlarını kurmasını izleyen Karin, travmaların daha çok konuşulması gerektiğini söylüyor. Kameranın insanların konuşmasını kolaylaştırdığını ve bu konular hakkında konuşmanın iyileşmeyi hızlandırdığını düşünüyor.
“A Seperation” filmini 16 Haziran Salı günü saat 15.00'da Aynalı Geçit Etkinlik Merkezi’nde izleyebilirsiniz.
Filminiz çok hassas bir konuyu ele alıyor, kendi anne-babanızın boşanma sürecini, onların kızı olarak bu sürece tanık olmak, doğup büyüdüğünüz evin yıkılışını görmek sizin için zor olmadı mı? Bununla nasıl baş ettiniz?
Filmini çekerek baş ettim! Böylelikle her şeyin sonsuza kadar yok olmasını önlemiş oldum. Bir şeyleri saklayabildim. Bence çekim yapmak bu durumun üstesinden gelmek için iyi bir yoldu çünkü kamera size o anda kalma ve gözlem yapma imkanı veriyor. Bir yıl sonra görüntüleri tekrar izlediğimde onları daha iyi anladım. Bu arada annemle babam boşandığı için memnundum, bunu daha önce yapmalılardı, ailemiz için daha iyi olurdu. Benim için bir trajedi değildi yani. Sadece tuhaf bir mutluluk ve şaşkınlık duyuyordum, bundan sonra her şey olabilirdi. Ama büyük bir şok falan geçirmedim.
Bir tek annenizin gelinliğini çöpe atması konusunda şok geçirmişsiniz galiba!
Evet! (gülüyor) Aslında o tepkiyi veren içimdeki çocuktu. “Hayır, bunu yapamazsın!” dediğimde annem, “Evet, yapabilirim” dedi. Bunu sevdim. Bunda feminist bir bakış var çünkü. Sonra bana şöyle açıkladı; kimsenin umursamadığı anıları saklayan oydu ve haklıydı. Hayat geçiyor ve o yaşlanıyor ve mutlu değildi. Tabii ki ben de karışık hisler içindeyim. Bazen evimizin önünden geçiyorum, şimdi orada başka bir aile oturuyor, evi boyamışlar, orası artık bizim evimiz değil... köklerimizle bağımız var, kökler önemli ama hayatınızı hafif bir sırt çantasına sığdırabilmek de önemli. Yani ikisinden de biraz lazım.
Toplum kadınların tüm anıları saklamasını istiyor, gelinlik gibi. Aileyi korumak da kadına kalmış durumda. Anneniz artık bunu yapmamaya karar veriyor, filmdeki en güçlü nokta bu bence. Sanırım insanları en çok sarsan da bu. Genelde trajik boşanma hikâyeleri duyarız çünkü...
Birlikte 40 yıl geçirdik. Bazıları güzeldi, bazılarında sadece “denedik” bazılarında denemeyi bıraktık... ama hayat kısa! Bundan sonra eğer sağlığı el verirse önünde 20 güzel yılı olabilir ve bunlar onun yılları. Çocukları oldu, çalıştı şimdi ise hayata verdiklerini geri alma zamanı. Bunun çok harika olduğunu düşünüyorum. Bunu bilmek beni rahatlatıyor, her şeyi yanlış yapsam bile 60 yaşımda hayata yeniden başlayabilirim!
Annenizle babanız filmi izlediler mi?
Evet, Stockholm’de büyük bir sinemada yapılan gala gecesinde izlediler ama annem balkon kısmından izlerken babam önlerde bir yerden izledi.
Hala arkadaşlar mı?
Hayır, düşman değiller ama arkadaş da değiller. Geriye bir şey kalmadı çünkü.
Filminiz İsveç’te sinemalarda ve ulusal televizyon kanalında gösterilmiş. Hassas bir “aile meselesi” birdenbire halka mâl olmuş, insanların tepkileri nasıldı?
Filmi izleyen insanlardan bir sürü mektup ve e-posta aldım. Bu film, insanların konuşmak istediği bir konuya değindi aslında. İnsanlar bu konuları konuşmak istiyorlar. Herkesin boşanmış ya da boşanması gereken tanıdıkları vardır. Mesela ben bazen annem gibiyim; ilerlemek istiyorum ama bazen de babam gibiyim. Çünkü ben de terkedildim. Herkesin kendi yolu var. Filmle ilgili sevdiğim şeylerden biri de o, herkes kendi yoluna dair bir şeyler buldu. Bir sürü farklı mektup aldım. Tam olarak istediğim de buydu.
Yeni filminiz çocuğunu kaybeden bir aile ile ilgili...
İlk bebeklerini kaybeden genç bir aile ile ilgili. Doğumdan 3 hafta önce yapılan kontrolde bebeğin anne karnında kalbinin durduğunu öğreniyorlar, hemen doğum yaptırılıyor. Bebek aileyle üç gün kaldıktan sonra cenaze yapılıyor. Onları tüm bu süreç boyunca takip ettim. Cenaze, mezar taşının seçimi, çiçeklerin alınması... Çoğunda süreci filme çektim ama röportajları ayrı ayrı yaptım çünkü kadın ve erkeğin yas süreçleri çok farklı. Bu film aslında sevgiyle ilgili ilk filmimin tam tersi olarak sevgiyi işler kötüye gittiğinde saklamak ve korumakla ilgili. İki yıl boyunca onları filme çektim. İşin güzel yanı bu aile şu anda bir bebek bekliyor! Her şey yolunda giderse bu yaz bebeklerini kucaklarına alacaklar!
Trajedilerle yakından ilgileniyorsunuz, neden?
Aslında tam da trajediden sonraki geçiş dönemiyle ilgileniyorum. İşler kötüye gittiğinde, yeni bir şeyler olduğunda insanların o yeni şeyle ilgili yaptığı seçimleri inceliyorum. Bir sürü Hollywood saçmalığı izledik, basit insan hayatları. Her şey sanki çok kolaymış gibi gösterilen başarı öyküleri... hepimiz zor şeyleri saklamaya çalışıyoruz, sosyal medya paylaşımlarımıza bakalım; oralara hep güzel şeyleri koyarız ama zor şeyleri göstermeyiz. Ne kadar sosyal olursak olalım, hayat zorlaştığında hepimiz kendimizi yalnız hissediyoruz. Sıradan ailelerin trajedilerini göz önüne getirmek bence çok önemli. Çünkü onlardan bir sürü şey öğrenebiliriz, trajedilerimizi tanımlayabiliriz ve kendimizi daha az yalnız hissederiz. Bu film için çocuğunu kaybetmiş bir sürü aile ile konuştum ve hepsi bana şunu söyledi; “Bebeğimi kaybetmek çok kötüydü ama en az bunun kadar kötü olan bir başka şey de yalnız bırakılmaktı.” Yani burada iki trajedi var ve bu hep birlikte değiştirebileceğimiz bir şey. Travmalar hakkında konuşmak bir tabu. İnsanları çok yalnız bırakıyor. Eskiden, insanlar geniş ailelerle yaşarken her şey konuşuluyormuş ama şimdi böyle değil. Kendime bakıyorum, benim de kötü zamanlarım oldu ve düşünüyorum da beni ben yapan o günler. Hepsinden bir ders çıkardım ve kendimle ilgili yeni bir şey keşfettim. Yani trajediler değişim için bir güç kaynağı aslında. Evet çok ağır ve üzücü bir konusu var yeni filmimin ama insanların sinemayı “Eğer birbirimize destek olursak her şeyi atlatabiliriz.” hissiyle çıkmalarını istiyorum.
Kadın ve erkeğin yas süreçlerindeki farklılıklar nedir sizce?
Bu filmimde ben en çok erkeğe odaklandım aslında. Çünkü baba olmaya hazırlanan genç bir erkeğin bebek öldüğünde ailedeki görevi neydi? Aslına bakarsanız orada erkeklere yer yok! Herkes onun güçlü olmasını, unutmasını, işe dönüp para kazanmasını bekliyor. Benim için önemli olan onu da göstermekti, erkekler de yas tutuyor. Maço bir dünyada yaşayan genç bir erkek de ölen bebeği için çok üzülüyor. (CC/HK)
* Program için tıklayın.