Hasan Sever’in ilk romanı “Birazcık Halil”, Ayrıntı Yayınları’ndan çıktı. Yıllar önce ülkesinden koparılmış ve ülke dışında yaşamaya zorlanmış. Sever "Malum, 1990'lı yıllar" diyor; "Devletin, önüne gelen her dosyaya gözü kapalı on veya on beş yıl ceza kestiği bir dönemdi." 23 yaşında ayrıldığı Türkiye ve gurbette varolmayı yazmış. İlk romanı "birazcık kendisini" ama çokca 90'larda üniversitede olan kendi kuşağını anlatıyor.
Yazarla, edebiyat geçmişini, romanını, karakterlerini ve geleceğe yönelik projelerini konuştuk.
“Birazcık Halil”in çıkış noktası nedir?
“Birazcık Halil” ilk romanım. Ancak yazdığım ilk edebi yaratı değil. Tam emin olmamakla birlikte, çıkış noktasını yazma tutkum olarak isimlendirebilirim. Çünkü uzun uzun planlanmış bir yaratı değil. Hatta planlanmış bile denemez. Anlık bir kararla ortaya çıktı. Tabii ki karakterleri yaratmamda yardımcı olan yaşanmışlığı ve envanterimdeki insan portrelerini verili kabul etmek şartıyla.
Ne anlatıyor bize “Birazcık Halil”? Karakterler kimler?
Almanya’da başlayıp, Türkiye’de (Ankara) pişen ve İsviçre’de (Zürih) sonlanan trajik (mi tam emin değilim) bir hikaye. 18 yaşında Almanya’daki babasının yanına giden, hayata orada başlaya(maya)n Halil’in öyküsünü anlatıyor. “Birimizin hikayesi hepimizin hikayesidir” sözünden yola çıkarsak, Halil üzerinden, bilhassa kendi kuşağımın diliyle ve gücümün yettiğince bizi anlatmaya gayret ettim. Karakterlerin ise çoğunu günlük hayatta temas halinde olduğum kişilerden ürettim.
Hayatınızdan bir parça gibi “Birazcık Halil”…
Romanın bir kısmında benden de parçalar var, ama mümkün mertebe kendimi dışında tutmaya çalıştım. Yine de en iyi bildiğimi/bilebildiğimi yazmaya gayret ettim. Dostlarıma kitabın ilk duyurusunu yaparken şöyle bir cümle kullanmıştım: “Ara ara bil(e)mediğim şeyler yazdım, fakat sizi temin ederim, hissetmediğim tek cümle, tek kelime yazmadım.”
Edebiyata dönelim biraz da. Nedir sizin için edebiyat?
Siyasetimin bugünkü formu edebiyat. Yazar dostum Murat Müfettişoğlu’nun çok güzel bir sözü var, onunla devam edeyim. “Edebiyat, batıda bir fısıltı, bizde çığlıktır.” Bu da benim çığlığım. Yaşadığımın kanıtı olan çığlık. Bizi sürgünlere, mahpuslara, ölümlere göndermeye kodlanmış sisteme karşı atılmış bir çığlık.
Yazar Hakkında |
Hasan Sever, 6 Mayıs 1972 tarihinde Elbistan’da doğdu. Ankara Atatürk Lisesi ve Cumhuriyet Lisesi’nde okudu. ODTÜ İktisat fakültesine devam ederken 1995 yılında yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. Zürich Üniversitesi’nde ekonomi okudu. İsviçre’de yayınlanan Öteki İsviçre dergisinde yazarlık ve editörlük yaptı. 2010 yılından beri e-hayalet.net politika-kültür-sanat sitesinin yöneticiliğini yapıp, aynı sitede günlük yazılar kaleme alıyor. Evli. Hare Dize adında bir kızı var. |
Ne kadar zaman oldu bu çığlığa başlayalı?
Edebiyatla orta okul yıllarından beri ilgiliyim. Her şeyden önce iyi bir okur olduğumu düşünüyorum, ki bence bu yazmanın ilk ve tek şartıdır. “Birazcık Halil”den önce yazıp, issuu.com gibi Web sitelerinde elektronik olarak paylaşıma sunduğum “Telefon Direkleri”, “Korsan Marcos” ve “Mendilimde Portakal” adlı çalışmalarım var. “Mendilimde Portakal”, Tolstoy’un “Anna Karenina” romanını yorumladığım bir çalışma. Kendi adıma edebiyata “yazar” olarak giriş yapmadan önce romanın büyük ustasına verdiğim bir selam. Hatta, abartı sayılmazsa bir çeşit “el alma” da diyebiliriz.
Neden roman? Uzun öykü veya kısa öykü de olabilir miydi?
Format konusunda sıkıntılı biriyim aslında. Son on yılım yazmakla geçti, ama yazdıklarıma “akademik” bir form vereyim demem son iki-üç yılda, o da kimi arkadaşların dürtmesiyle oldu. Öyküye gelince. Nesrin şiiridir öykü. Sağlam karar vermek icap eder. Örneğin, Ahmet Büke varken, pek yeşeremeyebilirsiniz. Ama bir hikaye gelip klavyeye öykü formatında oturursa, neden olmasın. Heybemde ilaç namına azıcık öykü de var.
Roman dışında?..
Utangaç bir cümleyle başlayayım: Şiir de yazıyorum. Yine birikmiş portre, manzara, öykülerim; ayrıca yazımı ve grafik tasarımları tamamlanmış üç çocuk kitabı dosyam ve bütün çalışmalarımın içinde ayrı bir yere koyduğum biri tamamlanmış, diğeri de tamamlanmak üzere olan iki manzum çalışmam var. Günlük yazılara gelince, yaklaşık on yıldır yazdığım göz önüne alınırsa, epey yer tutar sanırım. Yine utangaç bir cümleyle de bitireyim: 1998 yılında kendi olanaklarımızla “evde yaptığımız” ve dost arkadaş çevremle paylaştığım, bende sadece bir nüshası kalan “Çevir Yüzümü Yaşama” adlı bir şiir kitabım var. Kitapçık da diyebiliriz.
Edebi bir metin yazarken kendi hayatınızdan mı yola çıkıyorsunuz, gözlemlerden mi?
23 yaşında ülkemi terk etmek zorunda kaldım. Malum, 1990’lı yıllar. Devletin, önüne gelen her dosyaya gözü kapalı on veya on beş yıl ceza kestiği bir dönemdi. Sonrası tam bir “sürpriz paketi.” Türkiye sonrasında tanıdığım, temas ettiğim insanlarla, ülkemde kalsaydım üç beş hayatta zor karşılaşırdım. Evet, insana bir zenginlik katıyorlar, ama kör bıçak misali etinizden et alarak. Envanterimde çok portre var. Güzel insan, şair ceketli çocuğumuz Kazım Koyuncu’nun tabiriyle, ben de hayatı, bu insanları yazarak “yumuşatıyorum.”
Peki ülke özlemi?
Özlem değil, tutku diyelim ona. Özlem uzun vadede çürütücüdür. Tutku üretime daha meyilli sanki.
Şu anda üzerinde çalıştığınız başka bir roman var mı?
Evet var. İkinci romanı neredeyse yarıladım. Bir kadının, zaman olarak hepi topu iki gününü alan hikayesi. “Birazcık Halil”den farklı olarak daha mikro bir anlatı. Umarım altından kalkabilirim. Çünkü bir erkek olarak kadını anlatmanın, “azıcık” had bilmezlik olduğunu düşünüyorum, ki kadın kahramanım da aynısını düşünüyor. Gerçi yazarlık da az buçuk haddini bilmemektir. Yoksa “Birazcık Halil”de Halil’in dediği gibi: “Bilmek istediğimiz şeyi dondurmak, durdurmak zorundayız. Fakat biz durdurduk diye o durmuş mudur? Ve korkarım bir soruyla bitirmek/başlamak zorundayım: Bildiğimiz, tecrübe ettiğimiz hangi şey, gerçekte o şeyin kendisi olmuştur?”
Ne zaman okuyabileceğiz?
Önce “Birazcık Halil”in tadını çıkaralım. Sonrasına bakarız. (ÖS/HK)
* Hasan Sever, Birazcık Halil, yayıma hazırlayan: Ahmet Büke, Kapak tasarımı: Gökçe Alper, dizgi: Esin Tapan Yetiş, Ayrıntı Yayınları Türkçe Edebiyat dizisi, 2015, İstanbul,