Avaaz “Hapishanelerdeki Hastaları Dışarı Çıkarın” başlığı ile kampanya başlattı.
Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alma zorunluluğu ile yapılanın, ağırlaştırılmış idam olduğunu ifade edildiği metinde, yasalar hatırlatılarak cezaevi koşullarında tedavisi mümkün olmayan hastalığınız varsa ve kendi kendinize bakamayacak durumdaysanız tahliye edilmeniz gerektiğinin altı çizildi.
“O zaman belki dışarıda daha iyi koşullarda iyileşebilirsiniz (iyileştikten sonra cezaevine dönüp kalan cezanızı çekersiniz) ya da en azından sevdiklerinizin yanında ölürsünüz. “Fakat bu yasa yetmiyor, çünkü mahpusun durumunun Adli Tıp Kurumu tarafından tespit edilmesi çok uzun sürüyor. Hasta mahpusun acilen tahliye edilmesi gerektiğini söyleyen rapor bazen o öldükten aylar sonra geliyor.
“Hapis cezası sadece hapiste tutulmak demektir. Sağlıksız koşullarda tutulmak, tedavi olamadığın için ölmek demek değildir.
“Hasta bir insanın zaman kaybetmeden hapishaneden çıkartılması için devlet hastanelerinin, üniversite hastanelerinin vereceği raporlar geçerli sayılmalı, süreç hızlandırılmalı.
“Tüm mahpusların canından sorumlu olan Adalet Bakanlığı, mahpusun sağlığını emanet ettiği hastanelere, hasta olduğunu tespit etmek konusunda da güvenmeli. Adli tıp raporuna ihtiyaç olmadığını açıkça belirten bir yasal düzenleme yapılmalı.”
“Hastaların yaşaması için basit bir yasal düzenleme yeter”
Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e gönderilen mektupta ise şu ifadelere yer verildi:
“Sayın Sadullah Ergin, hasta mahpusların hayatının önündeki Adli Tıp Raporu engelini kaldırın. Hapisteki yüzlerce hasta insanın yaşaması, yapacağınız basit ve insani bir yasal düzenlemeye bakıyor!
“Hapisteki insanların sağlık durumlarından dolayı tahliye edilmelerine, Adli Tıp Kurumu değil hastaneler karar vermeli. Halen cezaevinde bulunan ağır hasta bütün mahpuslar en kısa sürede tahliye edilmesini sağlayın! Bırakın, hapishanelerdeki hastalar yaşasın!”
“Hiçbir suçun cezası bu değil!”
Metinde hapishanede tahliye edilmeyi beklerken, sevdiklerinden uzakta ölen insanların son mektuplarından alıntılara da yer verildi ve “Adlitıp raporu zorunluluğu artık kaldırılsın, hapishanedeki yüzlerce hasta böyle ölmesin!” denildi.
İsmet Ablak (Temmuz 2009’da, 40 yaşında öldü):
Evet, cezaevi zordu. Hele bir yanı var ki daha da zordu. Hastasın ama hastalığını bilemezsin. Kendi adına hiçbir karar veremezsin. Kesilir, dikilirsin. Ne olduğunu yine bilemezsin. Beni zorlayan tek şey, son günlerimde yaşlı anamı ve babamı göremeyişim, onlarla helalleşemeyişimdi. İkisi de çok hasta ve yürümeyecek kadar da takatsizdiler…
Gülay Çetin (Şubat 2011’de 42 yaşında öldü):
Ben 2 yıl hiçbir şey yiyemedim, uyuyamadım. Hastaneye sevkim yapılmadı. Mide kanseri olmuşum. Son evreye gelmişim. Gardiyanlar bana “neden yemek yemiyorsun, isyan mı ediyorsun” diyerek tepki gösteriyorlardı. Ben ise her şeyi simsiyah-çamur gibi fışkırır tarzda kusuyordum. Endoskopiye 3 ay sonraya gün verdiler. 3 ay dolunca araç-asker yok denilerek götürülmedim. 6 ay sonra gidince yanlışlıkla safra kesemi aldılar. Şu an yeniden o günleri anımsıyorum ve çıldırıyorum. İçimde organ kalmadı. Katı kurallar kaldırılsın. Zira hastalık hızla ilerliyor. Hiç olmazsa evime gideyim. Son kez sobanın yanında uyuyayım. Sizlerden istirham ediyorum. Sevgiyle kalınız. Çok yoruldum. (EKN)
* Kampanyaya destek vermek için tıklayınız.