Siyah eylem
Geçtiğimiz iki yıla damgasını vuran olaylarından biri de cezaevlerindeki açlık grevleriydi. 1989 yılında 1 Ağustos Genelgesi diye anılan bir genelgeyle F tiplerine geçişin ilk işareti verilmişti. Kadınlar siyahlar giydiler, protesto ettiler, on bir kişi tutuklandı, buna rağmen eylemler devam etti. Siyahlı protesto ile birlikte, Türkiye·de 80 sonrasında oluşmaya başlayan kadın hareketi, ilk kez özgül gündemi dışındaki bir olaya tepki vermiş oldu. O yıllarda feminist hareket içinde çeşitli tartışmalara neden olan siyah eylemi bugün de tartışmaya açıyoruz.
Filiz Koçali
Türkiye·de cezaevlerinde F tipi uygulamasının ilk startı olan 1 Ağustos 1989 Genelgesi ve tutukluların Eskişehir cezaevine nakilleri, iki tutuklunun ölmesi çeşitli tepkilere yol açmıştı. O yıllarda son derece dinamik bir güç olan feminist hareket de bu duruma tepki verdi. Önce 9 Ağustos Çarşamba günü, siyahlar giyen kadınlar Cağaloğlu Meydanı·nda yere yatarak yolu bir süre trafiğe kapattı ve basın bildirisi okudu. Basın açıklaması şöyleydi:
·Hapishanelerde, ölümlere varan bir devlet şiddeti yaşanıyor. Ölen ölsün anlayışıyla ·ne yapalım yani· sorumsuzluğu içindeki Adalet Bakanlığı ve hükümet bunun sorumlularıdır.
Yüzyıllardır şiddetle yüz yüze kalmış bir cins olarak biz kadınlar, 1 Ağustos Genelgesi·ne dayanılarak devletin uyguladığı şiddete kayıtsız kalamayız. Hapishanelerde direnenlerin yanındayız.
Bütün herkesi; bu cinayetlere karşı çıkmaya, 1 Ağustos Genelgesi·nin kaldırılmasını istemeye, bu durumu protesto etmek için siyahlar giymeye ve gazeteleri siyah sütun atmaya çağırıyoruz. Açlık grevleri bitse de bu ölümlerin sorumlularının cezalandırılmasını istiyoruz.·
Tutuklama
Basın açıklamasının ertesinde, 10 Ağustos Perşembe günü, siyahlı kadınlar Tünel·den Galatasaray·a kadar sessizce yürüdükten sonra ellerindeki küçük siyah kartonları havaya fırlattılar ve alkışlarla dağıldılar. Yürüyüş sonrası, Emel, Nuran, Şenay, Gülnur, Süheyla, Ayşe, Filiz, Saynur, Eftal, Zübeyde ve Nazmiye gözaltına alındılar. 2 gün Beyoğlu Karakolu·nda kaldıktan ve şubede ifadeleri alındıktan sonra DGM·ye sevk edildiler. 12 Ağustos Cumartesi günü tutuklandılar. O sırada cezaevlerinde açlık grevleri devam ediyordu. Onlar da destek için bir hafta açlık grevi yaptılar. Bir aylık tutukluluktan sonra, 7 Eylül·deki ilk duruşmalarında kefaletle serbest bırakıldılar.
Eylemler devam ediyor
Gözaltının ertesinde ise, 11 Ağustos Cuma günü Cumhuriyet gazetesinde kadınların bir ilanı yayınlandı:
Bugün isyanımız siyahla
Devlet 1 Ağustos Genelgesi·ne dayanarak cezaevlerinde şiddet uyguluyor. Şiddetin her türünü çok iyi bilen biz kadınlar herkesi protesto etmeye, 12 Ağustos cumartesi günü bütün kadınları siyah giymeye, herkesi protestosunu ifade etmek için üzerinde siyah bilindirmaya çağırıyoruz.
Kadın Kurtuluş Hareketi
Bu ilanın ertesi günü ise, Beşiktaş·ta toplanan siyahlı kadınlar, beyaz bir panonun siyaha boyanmasından sonra, ellerindeki siyah kurdeleleri yere atarak dağıldılar. Aynı gün, sosyalistlerin Kuruçeşme·de yaptıkları Birlik İçin Girişim toplantısına gelen bir grup siyahlı kadın burada bir mesaj okuyarak ·siyah eylem·in yaygınlaştırılması için çağrıda bulundu.
Siyah eylem nedeniyle tutuklanan kadınlardan olan Filiz Karakuş, eylemi ve tartışmaları değerlendirdi.
Filiz Karakuş
·Anlamlı tartışmalar yaptık·
-Siyah eylemin ya da siyahlı protestonun önemi neydi?
Siyahlı protesto ile birlikte, Türkiye·de 80 sonrasında oluşmaya başlayan kadın hareketi, ilk kez özgül gündemi dışındaki bir olaya tepki vermiş oldu. Değişik kadın çevrelerinin ve bağımsız kadınların bir araya gelerek gerçekleştirdikleri protesto eylemleri oldukça uyumlu bir biçimde ve ortak bir coşku içinde geçti.
-Bütün coşkusuna rağmen kimi tartışmalar da yaşandı.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, yaptığımız işten hepimiz memnunduk. Buna rağmen çeşitli tartışmalar yaşadık, ama bu tartışmalar anlamlıydı. Tartışmalarda basın açıklamasında ve gazeteye verdiğimiz ilanda yer alan cümleleri eleştirenler oldu. ·Yüzyıllardır şiddetle yüz yüze kalmış bir cins olarak biz kadınlar 1 Ağustos Genelgesi·ne dayanılarak devletin uyguladığı bu şiddete maruz kalamayız· ifadesini ve ilanda yer alan ·Şiddetin her türünü çok iyi bilen biz kadınlar· sözünün deyim yerindeyse bir ·kılıf· oluşturma çabası olarak değerlendirenler oldu. Yapay bir bağlantı kurulduğu söylendi. Bir başka tartışma konusu da, bizim taraf olduğumuz şiddetin cinsiyetçi şiddet olmasıydı. Bir başka eleştiri konusu da böyle bir protestoyu sadece kadınlarla sınırlamak konusundaydı. Diğer bir eleştiri de, kadın hareketinin enerjisini kendi gündemi için değil, başka bir gündem için kullandığına ilişkindi. Özellikle cezaevine girdikten sonra kimi arkadaşlar ·Bekaret için değil, cezaevleri için cezaevindesiniz,· dediler.
-Önce, şiddeti iyi bilen cins tanımlaması üzerine yapılan tartışmalardan başlayalım. Sen bu tartışmalarla ilgili ne düşünüyordun?
Biz kadın hareketi ya da kadınlar olarak 1 Ağustos Genelgesi·nin muhatabı değildik. Ama devletin uyguladığı şiddet konusunda politik gruplar, hareketler hatta tek tek kişiler bile tarafsız kalamazdı. Bir toplumsal muhalefet hareketinin, politik bir grubun, kendi gündeminde yer almayan, kendi mücadele alanıyla hiçbir bağlantısı kurulamayacak olaylar için de tepki verebileceği, başka gruplarla dayanışma-destek-ittifak ilişkisi içine girebileceği ve girmesi gerektiği konusunda farklı bir görüş yoktu aramızda. Basın bildirisinde ve ilanda yer alan şiddetle ilgili ise şunları düşünüyordum: Bu sözleri bir cins olarak şiddeti tanıdığımızı ve bu konuda özel bir duyarlılığımız olduğunu belirtmek için kullandık. Bir neden-sonuç ilişkisi kurmadık.
-Peki kadınların yaşadığı cinsiyetçi şiddetin diğer şiddet biçimlerinden farkı hakkında ne düşünüyordun?
Biz kadınlar, cinsiyetçi şiddetin mağduruyuz. Ama şiddet biçimlerine (ulusal, sınıfsal vb.) maruz kalan tüm diğer ezilen kesimlerin yarısı, cinsiyetçi şiddetle birlikte bu farklı şiddet biçimlerini de yaşayan kadınlardan oluşuyor. Tek tek kadınlar olarak değilse de, bir cins olarak şiddetin her türünü tanıyoruz. Bu konudaki duyarlılığımızı belirtmekte de bir sakınca görmüyorum.
-Peki kadın hareketinin gündemini ikinci plana atmak konusundaki eleştiriler haksız mıydı?
Bu tartışılabilir ama o dönem bizim çok hareketli ve kadınlarla ilgili her gündemde tavır aldığımız, hatta gündem yarattığımız bir dönemdi. Bir aylık bir çalışma harekete zarar vermedi bence. Üstelik kendimize daha çok güvenir olduk. Ayrıca cezaevinde kendimizi Kadın Kurtuluş Hareketi olarak tanımladık. Cezaevinde çeşitli siyasi grupların temsilcilerinden oluşan konseyde biz de Kadın Kurtuluş Hareketi olarak yer almak istedik. Gerçi bu talebimiz reddedildi ama bizi Kadın Kurtuluş Hareketi olarak muhatap almak zorunda kaldılar.