Boykot aslında terimsel olarak yaklaşık 100 yıldır kullanılagelen bir terimdir. İlk ortaya çıkışı kuzey batı İrlandada oldu ve buradan itibaren dünyanın birçok yerine; İrandan Mısıra, Çin'den Osmanlıya yayılan bir karşı duruş şekli oldu.
Boykot hareketlerinin yaşandığı bölgeleri ve amaçlanılanları dikkate aldığımızda aslında bu oluşumu Scott'un tanımlamış olduğu gibi "zayıfın silahı- weapon of the weak" diye nitelendirmek mümkün.
Nitekim dünya çapında karşılaştığımız örneklerini dikkate aldığımızda bu hareketlerinin hep herhangi bir güçlüye - endüstrileşmiş'e - "Birinci Dünya Ülkesine" karşın, bunun gücünden tehlikede olan, zarar gören, istediğini yaptıramayan "Üçüncü Dünya Ülkeleri" olarak da tanımlanabilecek "Periferi"lerden geldiği gerçeği ortaya çıkıyor.
Almamayı aşılamak
Monroe Friedman'a göre ise boykot hareketleri belli bir hedefe ulaşabilmek için tüketicilerin bireysel bazda belli şeyleri tüketmelerini frenlemeye çalışmak ve onların satın alma esnasında bilinçli ve seçici olmalarını sağlamaktır.
Boykot hareketi önceden planlanmıştır ve bir veya birkaç ürünü piyasadan yok etmek veya tüketimini minimuma indirmek yoluyla hedefe ekonomik olarak zarar vermeyi amaçlar. Bu anlamda benim bu projede örneklerle incelemeye çalışacağım bu muhalefet şekli sistemin üretimden çok tüketim yolunu vurmayı hedefleyen "Tüketici Boykotlarıdır.
Bu boykotlar aslında genel olarak bakıldıklarında protesto edilen gücü sembolize eden ürünlerin/servislerin satın alımlarının önüne engeller koymak, tüketiciye bunları almaması gerektiğini aşılamak yoluyla işler.
Politik kimlik edinme yolu
Tarihteki örneklerinde de ortaya çıktığı gibi tüketici boykotları millet bazında organize olan hareketlerdir ve toplumun bütün kesimlerini belli bir ortak amaç için bilinçlendirir ve bir dayanışma geliştirerek hedefe ulaşmayı sağlar.
Boykot hareketini başlatanların ve her zaman protestoların önde giden kişilerinin yani sıra bu muhalefet seklinde en dikkat çekici olan özelliklerden biri de bu hareketlerde toplumun mitinglerden en uzak görünen gruplarının da bu tüketici protestolarına katılarak politik kimlikler edinmesi ve toplumun geri kalanı ile dayanışma içinde bir dış güce karşı birleşerek karşı durmasıdır.
Diğer bir deyişle tüketici boykotlarında toplumun farklı kesimlerinin belli bir hedefe karşın ya sokak protestolarına bire bir katılarak ya da belli malların günlük hayatındaki tüketimini keserek millet bazında birleşti.
İtalyan boykotu
Bu projede de inceleyecek olduğum tüketici protestolarının diğer bir özelliği de bu hareketlerdeki hedef olan kişinin, kuruluşun veya devletin ulaşılabilmekten çok uzak olması dolayısıyla sembolik olarak bu hedefi temsil eden herhangi bir yer, kişi veya urun protesto edilerek aslında ana hedefe mesaj iletilmeye çalışılmasıdır.
Buna örnek olarak verebileceğimiz olaylardan biri de mesela İtalya ve İtalyan hükümetinin protesto edilmesi sırasında hedefi bire bir protesto edebilmek zor olduğu için insanlar burada İtalyayı sembolize eden şeyleri kınayarak, parçalayarak veya yakarak asil hedefe mesaj göndermişlerdi.
Mesela İtalyayı dünya çapında çağrıştıran "çizme" protestolarda merkezi bir yere oturmuştu ve insanlar meydanlarda toplanarak hep beraber coşkuyla çizme yırtma veya yakma ritüelleri düzenlemişlerdi.
Friedman bu tip ana hedefi protesto amacıyla onu sembolize eden şeylere zarar verme (bu satın alımın durdurulmasını hedeflenmiş bir ürün de olabilir) hareketini "Surrogate Boycotts" olarak tanımlamıştır. Bu anlamda incelemiş olduğum tarihteki boykot örneklerini de böyle tanımlamak mümkün çünkü hepsinde aslında bu tip bir dolaysız bir protesto var.
Önce periferide
Şöyle ki bütün bu boykotlar "periferi" denilen ülkelerde ortaya çıkmıştır ve yabancı bir ülkenin mallarına ekonomik baskı uygulamak suretiyle politik veya sosyal alanda karşı çıkılan politikalarını değiştirmeyi amaçlar.
Burada o malları ve ürünleri doğrudan kendilerine hedef seçerek özde dolaysız olarak o ülkenin politik veya sosyal kararlarını protesto edildiğini görüyoruz.
Bütün bunları dikkate aldığımızda aslında boykotların genelde bütün örneklerinde devletler arası ilişkilerde kullanılan bir karşı duruş yöntemi olarak belirdiğini söyleyebiliriz.
Hedef politik ve ideolojik
Nitekim Faruk Sönmezoğlu da Uluslararası İlişkiler Sözlüğü adındaki kitabında boykotları "as means of coercion of foreign policy" (dış politikanın bir askı aracı) olarak tanımlamıştır.
Burada bizim altını çizmemiz gereken ve de benim projemin ana noktalarında birini oluşturan gerçek şudur ki bu protesto şeklinin temelinde her ne kadar ekonominin içinden bir baskı kurma yöntemi olsa da aslında hedeflenen şey politik veya ideolojiktir.
Mesela Çin'in Japon politikalarını protesto etmek için uyguladığı Japon mallarını boykot etme eylemindeki şu söz aslında ekonomik baskının sadece bir araç olduğunu asıl amacın politik-sosyal isteklerin karşılanması olduğunu görebiliriz: "Japonlar bizim istediklerimizi yapana kadar, veya bizim istemediklerimizi yapmaya son verinceye kadar biz Japon mallarını almayı reddediyoruz!"
Bu anlamda boykotlar ekonomiyi bir araç görerek hedefte o ülkenin sosyal politikaları değiştirmeyi amaçlayan, şiddet içermeyen daha çok cezalandırmayı yöntem edinmiş hareketlerdir.
Alışkanlıkları değiştirmek
Boykotların diğer bir özellikleri de şudur: protestolar genel ihtiyaçları, ucuz günlük lüksleri boykot etmeyi araç olarak seçerek daha başarılı olabilmişlerdir. Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) Irak savaşını protesto etmek amacıyla boykota çağrı şeklinde hazırlanmış olan afişlerde ABD ürünleri olarak protesto edilecek marka ve ürünlerin hepsinin aslında günlük hayatta hayatimizin tam içlerine girmiş olan, düşünmeden tüketiyor olduğumuz markalar olduğuna dikkat etmek lazım.
Mesela ABD denilince akla o ülkenin ismi ve hayat tarzı ile özdeşleştirilmiş olan, dünyada eksiksiz bütün insanların hayatının ayrılmaz bir parçası olagelmiş bütün ürünler örneğin Coca-Cola, Pepsi, Mc Donald's, Marlboro...etc.
Zaten afişlerinin de üzerinde büyük puntolara belirtilmiş oldukları gibi; "Günlük hayattaki alışkanlıklarımızı değiştirmedikçe yönetilmekten ve yönetenlerin oyuncağı olmaktan kurtulamayız!"
Boykot dayanıksız, ucuz ve hızlı tüketime
Burada benim de biraz önce altını çizmiş olduğum gibi dayanıklı-beyaz eşya tipi ürünlerin protestoları yerine hızlı tüketim malları veya tekstil olarak değerlendirebileceğimiz ürünlerin satın alımlarına baskı uygulamak boykot hareketlerinin ana karakterlerinden biridir.
Bu anlamda protesto edilen devleti sembolize eden mallar, -belirtmiş olduğum gibi daha çok bütün topluma penetre edebilmiş ucuz-hızlı tüketim mallar-, aşağılık ve kirli düşman malları ilan edilerek yakılmak veya parçalanmak suretiyle boykot hareketinin reklamı ve propagandası yapılıyor.
Afişlerde bu yabancı malların boykot edilmesinin yani sıra bunların Türk malları ile yerinin doldurulmasa şeklinde öneriler de yer alıyor. (Örnek: ABD Boykotu, Coca-Cola içme, Ayran iç!)
Burada da görebileceğimiz gibi boykotlarda hedeflenenin yeri bir başka marka ile veya yerli marka ile doldurulabilecek günlük hayatımızın - habitus'un içine girebilmiş dayanıksız-ucuz hızlı tüketim malları olması dikkat çeken bir özelliktir.
Yerli malı kutsal!
Boykot hareketlerine dair diğer bir gerçek de şudur ki bu oluşumlar hem millet-vatan kavramlarının olduğu toplumlarda oluşabilmiş hem de sonuç olarak bu kavramların daha da gelişmesinde etkin rol oynamışlardır.
Şöyle ki, gerek Çin'deki Japon mallarını, gerek Osmanlıdaki Avusturya mallarını gerek ise Türkiyedeki İtalyan mallarını boykot etme hareketlerinde altı çiziliyor olan gelişimlerden biri de "yerli malı" üretimini ve tüketimini arttırma amacıdır.
Bu eylemleri dikkate aldığımızda ortaya çıkan portre şudur ki buralarda boykot edilen ülke malları kirli düşman malları olarak ilan edilirken, yerli mallar kutsal diye görülmeye başlamıştır. Bir yandan bu ülkelerden ithalatın ne kadar da önemli olduğunun altı çizilirken diğer bir yandan da bu miktarların yanında ulusal üretimin ve protesto eden mağdur ülkenin bu boykot edilen ülkelere olan ihracatının ne kadar da zayıf kaldığından da oldukça bahsediliyor ve bu sorun boykot hareketleriyle beraber toplumun tartışma alanına sokuluyor.
Milli ekonomi sorunu!
Örnek olarak İtalya boykotunu inceleyecek olursak Milliyet'te yer alan haberde (22 Kasım 1998) "Yerli Mali Seferberliği"nde belirtildiği gibi bu yabancı malları boykot gelişmelerinde yabancı ürünün yerinin yerli ürün ile doldurulmaya çalışıldığını (örneğin Coca-Cola içme Ayran iç!) bu yolla yerli ekonominin düzeltilmeye uğraşıldığını görüyoruz.
Diğer bir deyişle bu yabancı malların tüketimini politik veya sosyal amaçlarla protesto edilmesi dolaylı olarak milli istihdamı ve milli ekonomiyi toplumun gündemine getirebilmiş olaylardır.
Bu durumdan muzdarip olan İşçi sendikaları ve yerli sanayiciler bu anlamda milli ekonomi sorunlarını topluma daha yüksek sesle duyurabilme şansı edindiler.
Medya ve semboller
Yukarıda bahsettiğimiz gibi boykot hareketleri ulusal çapta uygulandıkları bazda başarı sağlayabilmişler ve uluslararası diplomaside sosyal-politik bir baskı aleti olarak kullanılabilmişlerdir.
Bu anlamda iletişim araçları, gazeteler, dergiler, belli yerlerde toplanmalar, meydanlarda yapılan drama performansları, karikatürler, toplu yeminler, afişler ve kalabalık yerlerde dağıtılan broşürler hem toplumun bilinçlendirilmesinde hem de boykotun reklamının yapılmasında ve bütün ülkeye yayılmasında en etkin araçlar olmuşlardır.
Boykot hareketlerinde bütün bu değişik yolları hep beraber kullanarak yaşananları çok daha kolay kavranabilir ve hatırlanabilir duruma getirmişlerdir. Bu anlamda tüm dünyadaki boykot hareketlerinin tam bu araçların en çok gelişmiş olduğu 19 yy sonrasına denk gelmesi bir şans değildir.
Manipülasyon
Örneklerine bakılarak incelendiğinde önemsiz gözüken bu medya-iletişim araçlarının aslında boykotların oluşumunda ne kadar önemli ve etkili oldukları ortaya çıkıyor. Burada dikkatimizi yöneltmemiz gereken gerçek şudur ki medya toplumun tüm ülkede olan olayları, dış basının tepkilerini veya yönetimde yaşananları öğrenebileceği tek organ olarak beliriyor.
Bu anlamda toplumun aslında neye dikkat etmesi gerektiğini, neyin önemsiz neyin önemli olduğunu tamamen medya belirliyor. Medya burada toplumun tartışma alanlarını belirleyen, şekillendiren ve yönlendiren bir araç olarak ortaya çıkıyor.
Nitekim tam da bu İtalya gerginlikleri üzerine gazeteciler arası gazeteci etiği hakkında bir tartışma geçmiştir (29 Kasım 1998 - Milliyet). Bu olaylarda gazetecilerin haberlere yaklaşımı konusunda iki ayrı görüş ortaya çıkıyor; Çölaşan/Altaylı - Hasan Pulur - Aktüel dergisi ekibi.
Bu tartışmada da görülebileceği gibi gazeteciler toplumun düşünce ve olaylara yaklaşımlarını yaratıyor, yönetiyor ve toplu aksiyonu kolaylaştırabilecek şekilde manipule ediyor.
Bu amaçla gerek büyük punto'lar kullanarak, gerek kullanılan resimleri yaratmak istedikleri efekte uygun seçerek ve gerekse karikatürler kullanarak bir anlamda neyin dikkate değer neyin önemsiz olduğunu medya belirliyor, şekillendiriyor. Bu anlamda medya çok önemli bir aktör olarak bu tüketici boykotu hareketlerini tüm Türkiye bazında meşru bir eylem formatında isledi, meşruiyet kazandırdı.
Medyanın kullanımındaki başarı
Ben bu projede elimde olan Abdullah Öcalan nedeniyle yapılan İtalya mallarını boykotundaki ve az ve küçük çaplı olsa da ABD malları boykotundaki materyalleri kullanacağım.
Abdullah Öcalan nedeniyle yaşanan İtalya-Türkiye gerginliğinde gerçekleşen boykot gerçekten tüm Türkiye çapında organize olması, toplumun her kesiminin bir şekilde bu tüketici boykotuna katılması bazında gerçekten bütün medya organlarının çok başarılı kullanıldığı bir direniş olmuştur diyebiliriz.
Ben burada Milliyet gazetesinde yayınlanan haberlerden yola çıkarak nasıl bir bilinç yaratılmaya çalışıldığını, tüm Türkiye bazında boykotların her gün düzenli verilen haberler yoluyla nasıl canlı tutulduğunu ve katlanarak arttırdığını incelemeye çalışacağım.
Bu anlamda bu örnekleri inceleyerek aslında halkın nasıl bu konuda daha da motive edildiğini ve ulus bazında boykotun nasıl perçinlenmeye çalışıldığını görebiliriz.
Benetton Çocukları x Türk Çocukları
"Benetton için çocuklar çok önemliydiler, billboard'larda Benetton imajına katkıda bulundular. Peki küçük yaşta yaşamlarını yitiren bizim çocuklarımız? Terör kurbanları, Benetton bunları kampanyalarında kullanmayı düşünüyor mu?"
Fotomontajlanmış Komik Resimler - Karikatürler
Pizza PKK / Melih Aşık - Açık Pencere
Bunlar yamuk yapmaya alışmışlar /Melih Aşık - Açık Pencere
Ambargo'da cephe genişliyor karikatürü, Üzerinden kan damlayan İtalya 'haritası (21 Kasım 12. sayfa)
Drama Performansları ve toplantı-mitingler
Her gün düzenli olarak gerçeklesen ve gazete sayfalarında yer alan İtalyan Konsolosluğuna siyah çelenk bırakma seremonileri
Her gün düzenli olarak yayınlanan tepki patlaması haberleri. Dövülen Hadep'liler haberleri - Eroinci Hadepliler
Meyve halindeki meyve-sebzeli Protestolar
Nevşehirin bir kasabasında imam öncülüğünde gerçekleşen İtalyan mallarının alınmayacağına dair toplu yemin törenleri
İllerin meydanlarınca topluca çizme yakmalar
Araç konvoyları - yerel meydanlardaki törenler...etc.
Toplumca tanınan lider kişilerin, Dernek ve Odaların zararı göze alarak destekleri
Koç Holding - Rahmi Koç - Sakıp Sabancı - İstanbul Ticaret Odası - İstanbul Sanayiciler Odası - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği - Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği - İktisadi Kalkınma Vakfı - Boyner Holding - TUSİAD - MİGROS - GIMA - Nakliyeciler Derneği - Türk Silahlı Kuvvetleri - Türkiye damızlık sığır yetiştiricileri derneği...etc.
Bu grupların beyanatları ve İtalya'daki muhataplarına gönderdikleri baskı mektupları.
İtalyan markalarının Türkiyede lisanslı üretimini yapan şirketlerden ilanlar
" Halkımızın duyarlılığına içtenlikle katılıyoruz, Artık Benetton vitrinleri simsiyah..vb. şeklindeki koca bir sayfa ilanlar. (BENETTON - BELLONA - VENTUNO - PIRELLI - TOFAS/FIAT)
İtalyan gazetelerinden, İtalyan iş adamları derneklerinden veya Hükümetten gelen açıklamalar
Misilleme yaparız (İtalyan Sanayi bakanı)
İtalyan İşadamları endişeli : Ticaretimiz Bitmesin!
-Türkiye - İtalya arası ticaretin yıllara göre rakamsal değerleri, Türkiyeye ihracatı kesilecek olan İtalyanın ne kadar çok kayba uğrayacağına dair tahminler ve rakamlar.
ABDye boykot
İtalya Boykotunun yani sıra kullandığı materyaller olarak incelemek istediğim diğer bir Boykot girişimi de Irak savaşı nedeniyle ABD mallarına karşı yapılan tüketici boykotları.
Bu boykot her ne kadar ulusal bazda organize olabilmiş olan veya geniş mecralara ulaşabilmiş bir boykot olmamasına rağmen ve daha çok öğrenciler ve daha dar bir kesim tarafından uygulanmış olmasına rağmen yine de kullanılan materyaller ve afişler olarak incelenebilir bir harekettir.
Kullanılmış olan materyaller ve yayılma yolları olarak şunları belirtebiliriz: daha çok belli ideolojide yayın yapan gazeteler (Evrensel), belli Internet adresleri, belli sitelerin üyeliklerinden düzenli gönderilen bilgilendirici mailler, üniversitelerin kantinlerindeki billboard'lar, Fakültelerdeki billboard'lar, okul meydanlarındaki toplu gösteriler, drama performansları ve afişler. Elimdeki materyaller dikkate alındığında ortaya çıkan yöntem öncelikle Amerikan mallarını boykota çağrıdır fakat bunun için de yapılan yöntem İtalya Protestosunda olduğu gibi öncelikle bilgilendiricidir.
Yani diğer bir deyişle yazılı halde markalar ve şirketleri teker teker belirtilmiştir. Burada amaçlanan tamamen günlük hayatimizin en derinine kadar girmiş bu markaların aslında ABD - "born to kill" (Öldürmek için doğanlar) olanların malları olduğuna dair ve bunlara harcanan paraların savaş yanlısı ABDye destek olduğuna dair bir bilinç geliştirilmeye çalışılmasıdır.
Sadece yazı ile de kalmayıp farklı afişlerde bu markaların logolarının çizilmiş hallerinin de mutlaka yer alması aslında Kapitalizmin uluslararası bazda ne kadar da çok insanların beynine bir şekilde kazınmış olan semboller ve logolar üzerinden sürekliliğini sağladığını gösteriyor.
Başka bir deyişle o belli markaların logoları ve sembolleriyle ve bunların canavarlaşmış "born to kill" yazan bir ABD askerinin hemen altında belirmeleri bir anlamda bu markalar ile canavarlaşmış, petrol için Iraklı öldüren ABD askeri ile ilişkisi sağlanıyor ve bu beyinlere kazınıyor.
Bu afişler konusunda dikkat çeken önemli bir ayrıntı da buradaki ürünlerin daha çok günlük hayatta hiç düşünmeden kullanıyor olduğumuz dayanıksız hızlı tüketim malları olduklarının altını çizmek durumundayız.
Büyük beyaz eşya firma adlarının veya da otomobil isimlerinin yerine bu tip herkesin bildiği, hayatında mutlaka bir kez duyduğu veya karşılaştığı markaların kullanılması aslında bir anlamda bize bu tip tüketici boykotlarının daha çok hızlı tüketim malları üzerinden gittiğinde daha etkili olduğu gerçeğini tekrar gösteriyor.
Zaten bunun temelinde yatan mantığı afişlerin sonunda da bulmak mümkün: "günlük hayattaki alışkanlıklarımızı değiştirmedikçe yönetilmekten ve yönetenlerin oyuncağı olmaktan kurtulamayız!"
"Modern bir karşıtlık
Boykot hareketlerinin yerel spontane hareketlerden farklı olduklarını, tam aksine ulusal bazda bir karşı duruş şekli olduklarını dikkate aldığımızda bu büyük organizasyon için tabi bazı araçların varlığı gerekli duruma geliyor.
Bunlardan en önemlisi ve benim de bu projede elimdeki materyallerle üzerinde sıkça duracağım medya ve iletişim teknolojileri. Bunların gelişmiş olması ulusal bazdaki bu hareketlerin ana koşulu olarak beliriyor.
İlk örnek İrlanda
Tarihten örnekleri incelediğimizde de boykot'un ilk ortaya çıkışı olarak literatürde bahsedilen 1880deki İrlanda olayının başlaması ve destek bulup gücünü pekiştirmesinde gazeteler ana rolü üstlenmiştir.
Bundan sonrakilerde de matbaanın gelişmiş olması bu organizasyonların temel gerekliliği olarak belirmiştir. Bunu İtalyan malları boykotunda da inceleyecek olursak bütün medya organlarının öncelikle gazetelerin, televizyon kanallarının bu oluşumda en ana rolü üstlendiğini görüyoruz.
Gerek böyle bir boykotun başlayacağı, gerek boykot edilecek olan İtalyan mallarının neler oldukları konusunda halkın bilinçlendirilmesi, gerek ise Türk işadamlarının bu boykota nasıl destek verdikleri ve İtalyan iş adamlarının bu boykot nedeniyle ne kadar endişelendikleri her gün halka yansıtarak boykot hareketinin motivasyonunun daha da arttırılması ve perçinlenmesi konusunda medya organlarının ne kadar önemli bir rol oynadıklarını görmeliyiz.
Bütün bu örnekleri dikkate aldığımızda matbaa teknolojisinin gelişmiş olması ulusal bazda gelişen boykot hareketlerinin en temel gerekliliklerindendir. Bu anlamda bu karşı duruş sekli organizasyonu için kullandığı araçlar olarak değerlendirildiğinde tamamen modern oluşum hareketleridir.
Devletin devlete kozu
Bunların yanı sıra boykot hareketlerinin "modern" bir protesto şekli olarak belirmesinin nedenleri arasında aslında boykot hareketlerinin temelinde yatan meşruiyet'in Aydınlanma - Fransız ve Amerikan İhtilallerine kadar dayanan "Free Will" konseptine dayandırılıyor olmasıdır.
Nitekim tarihteki örneklerinde de "free will" konsepti boykot olaylarında devletin diğer devlete karşı kullandığı koz olmuştur.
Osmanlının Avusturya malını protestosu
Mesela 1908 Osmanlının Avusturya malları protestolarını alırsak burada devletin tutumu "ben bir şey yapamam bu halkın kendi isteği ve kendi iradesidir" şeklinde olmuştur.
Aslında benim kendi kanımca özelikle Osmanlı hükümetinin bu tavrında bir anlamda ironik bir yaklaşım verdir, şöyle ki Osmanlının Avrupa dayatmasıyla gerçekleştirdiği Tanzimat-Islahat reformlarıyla toplumda oluşmuş olan halkın özgür iradesi kavramını yine bir Avrupa devleti olan Avusturya aleyhinde kullanıyor ve olaylara müdahale edemeyeceğini belirtiyor. Bu anlamda boykot hareketinin gerçekleşmiş olmasının paralelinde toplumlarda halkın özgür iradesi kavramının gelişmişliğine tanık olabiliriz.
Bütün bu faktörlerin yanısıra tarihteki örneklerine bakıldığında boykot hareketlerini modern olarak kategorize edilmesinde ana faktörlerden biri de sudur: bütün bu hareketlerin oluşmasında hem neden olan hem de sonucunda daha da perçinlenmiş olan kavram "Millet-Milliyetçilik ve Vatan" konseptleridir.
Gerek Osmanlı gerekse Çin örneklerinde de boykot hareketlerinin toplumda oluşmaya başlayan milliyetçilik hareketleri ile paralellik gösterdiklerini görebiliriz.
Mesela Osmanlının 1908 Avusturya mallarını boykot oluşumunu dikkate alırsak bu olayın oluşumu tam Osmanlının Balkanlar'da kalmış olan son topraklarından birini Bosna-Hersek'de kaptırmasına denk gelmiştir.
Nitekim bu yabancı malları boykot olayı Osmanlının içindeki Gayri Müslimleri toplulukları kaybetmesi ve artık tamamen Türk topraklarıyla sınırlanmaya başlamasının paralelinde gelsen Türkçülük akımıyla ayni dönemdedir. Bu anlamda millet ve vatan kavramlarının güç kazanmaya başlaması hem boykot hareketlerinin oluşacağı zemini hazırlamış hem de bu yabancı malı boykot etme neticesinde daha da pekişmiştir.
Önce vatan, sonra ticaret
Mesela, Öcalan-İtalyan malları protestolarını da dikkate alırsak İtalya ile is yapan Türk iş adamlarının söylemleri şöyle olmuştur: "Önce Vatan sonra Ticaret!" Bu tip konuşmalarla Vatan-Millet kavramları kendi maddi kayıplarının çok daha ötesinde olan şeyler olduğunun altını çizmeye çalışmışlardır.
Başka bir örnek de Çin'in Japon mallarını protesto etmesidir. Nitekim bu Japon mallarını boykot etme girişimleri hem Çin'de oluşan millet kavramının bir sonucudur hem de millet bazında belli bir hedefe karşı bütünleşme sağladığı üzere Çin'in milliyetçiliğinin gelişmesinde çok önemli bir etken olmuştur.
Bütün bu örnekleri dikkate aldığımızda millet-devlet ve milliyetçilik bilincinin modernizasyon teorisinin ve kalkınma modelinin temel kavramları olduklarından bu konseptlerin gelişme ve perçinleşmesinde onamlı rol oynayan yabancı urun protestolarının "modern" karşı dürüş şekilleri olarak adlandırılmasına neden olduklarını görüyoruz.
Bu faktörlerin yanı sıra boykot hareketlerinin modern protesto hareketleri olarak değerlendirilmesinin temelinde yine başka bir süreç yatar ki bu aslında bu boykotların oluşabilmesinin temel koşuludur.
"Gelişmiş ve Hız kazanmış Uluslararası Ticaret" üzerinde uzunca konuşulması gereken kavramlardan biri de budur. Boykotlar dönemi olarak adlandırabileceğimiz 19 ve 20. yüzyıl aslında tamamen artık ulusların birbirleriyle entegre olmasının ve ticaret ilişkilerinin maksimuma ulaşmış olduğu bir dönemdir.
Kapitalizmle entegrasyon
Bunun en basit örneğini Osmanlıdan inceleyecek olursak Şevket Pamuk'un da belirttiği gibi 1840'lardan itibaren başlayan dönem Osmanlının ve diğer bütün periferi diye adlandırılan ülkelerin dünya ekonomisi ve Kapitalizm ile entegrasyonunun en çok hız kazandığı ve dünya ticaretinde etkin bir rol oynadığı bir dönemdir.
Ancak bu koşulların oluştuğu bir dönemde yabancı bir ülke malının tüketimine sekte vurarak ve ticari ilişkilere baskı yaparak önce ekonomik olarak sonra da politik-sosyal olarak istediğini yaptırtmak mümkün olabilirdi. Diğer bir deyişle 19 yüzyıldan itibaren ticaretin, ithalat-ihracatın devletlerin bütçelerindeki yerinin öneminin bu kadar artması boykot hareketlerinin genel işleyiş mekanizmalarının temel mantığını oluşturur.
Nitekim ithalat-ihracatın çok düşük olduğu ülkelerin mallarına toplumca uygulanabilecek bir boykot girişiminin devletler arası diplomaside etkili olmasını beklemek gerçekten çok anlamsız olurdu.
Bunu İtalya örneği üzerinden de inceleyecek olursak bu boykot döneminde gazetelerde boy boy İtalya ile olan ticari ilişkilerin ne kadar yüksek boyutlarda olduğunun durmadan altı çizilmeye çalışılmıştır. (Milliyet'ten örnek)
Daha da derinlemesine bakıldığında şöyle bir şeyden de bahsetmek mümkün; Uluslararası ticaretlerde ve markaların kendi sınırlarını aşarak bambaşka ülkelerde de tanınır hale gelmelerinde semboller çok önemli roller üstlenmiştir.
Bu nitekim Kapitalizmin ne kadar semboller üzerinden geliştiğini gösteren bir gerçektir. Örnek olarak Irak savaşı nedeniyle ABD mallarına uygulanmaya çalışılan protestolarını dikkate alırsak kapitalizm de ABDyi sembolize eder hale gelmiş bazı malların boykotunu gözlemleyebiliriz, mesela Coca-Cola, Marlboro, Mc Donald's.
Bu anlamda sembollerin boykot edilmeleri dolaylı olarak ABD ekonomisini ve dolayısıyla Dış Politikasının haksızlıklarını protesto etmeye atılmış bir adımdır.
Bu özel boykot şeklinin neden "modern" bir protesto turu olarak kategorize edilmesinde değinmemiz gereken başka bir konu da şudur: bu belli bir ülkenin mallarını boykot etmeye yönelik tüketici boykotlarının temelinde aslında "Serbest Piyasa İlişkileri" olarak tanımlayabileceğimiz gereklilik vardır.
Diğer bir deyişle, bu protesto şekli serbest piyasa ekonomisinin temel olduğu Kapitalizmde var olabilir ancak. Yani tüketici boykotları kapitalistik ekonomi dinamiklerinde işleyebilecek, ona münhasır bir karşıtlık şeklidir. Bu anlamda modern bir karşıtlık şekli olarak algılanabilir.
Devletin göze alamadığı
Bu tip boykotları dikkate aldığımızda aslında devletlerin çok karışık bir tutum içine girdikleri görülüyor. Örnek olarak 1908 Osmanlıdaki Avusturya mallarına karşı yapılan ve 5 ay süren boykotu aldığımızda devletin aslında alttan alta izlediği politika ile devletler arası tutumu tamamen farklılığını görebiliriz.
Devletlerin tutumlarını bu örnek üzerinden inceleyecek olursak ortaya şu şekilde bir portre çıkıyor; öncelikle gerek o dönemki durumunun uygunsuzluğu, gerekse karşıda olan muhatabın güçlü bir Avusturya olduğu gerçeğinden dolayı Osmanlı yönetimi bu devlete karşı bir savaş girişiminde bulunmayı göze alamamıştır.
Osmanlının bu devlete karşı savaş açma riskini göze almaması aslında bu boykot hareketinin temelini oluşturmuştur. Bunun üzerine entelektüeller, basın ve belli derneklerin onunu çektikleri gruplar Avusturyayı bu haksiz tavrından dolayı kınamak amacıyla bu ülke mallarına boykot uygulamaya karar vermişlerdir.
Nitekim imparatorluğun her yerine yayılabilmeyi başarabilmişler, toplu bir bilinç geliştirebilmişler ve etkin bir boykotla Avusturyayı rahatsız konuma getirebilmişlerdir. Bu durum sonucunda Avusturyalı İş adamları ülke yönetimine rahatsızlıklarını iletmişlerdir ve Yönetim de Osmanlıdan bu hareketleri kontrol altına almalarını istemiştir.
İşte yukarıda bahsetmiş olduğum Osmanlının karışık yaklaşımı da buradadır. Osmanlı yönetimi aslında dolaylı yollardan bu boykot hareketlerini alttan alta desteklemiştir ve kolaylık sağlamıştır fakat Avusturya ve diğer devletlerle ilişkilerinde bu konu açıldığında ısrarla bu olaylarla bir ilişkisinin olmadığını bunların tamamen halkın özgür iradesi sonucunda gelişen hareketler olduğunu savunmuştur.
Yani bir anlamda Osmanlı Yönetimi bu hareketlerin yarattığı etkilerle beraber uluslararası ilişkilerde politik, ekonomik ve askeri zayıflığının üzerini kapatabilmiştir.
Aslında organizasyonu alttan alta desteklerken, diploması söz konusu olduğunda bu tamamen halkın kendi iradesidir diyerek bu hareketleri durdurmayarak olanlara kendi isine de geldiği için göz yummuştur.
Bu anlamda Osmanlı yönetiminin bu boykotlar konusunda cifte bir tutumu vardır. Nitekim bu hareketler sonucunda az da olsa hem Avusturya'dan tazminat alabilmiş hem de uluslararası bazda destekler kazanabilmiştir.
Fakat Osmanlı yönetiminin bu tutumunun yanında aslında başka bir endişesi daha da vardı ki o da aslında bütün bu tüketici protestolarını alttan-gizlice kontrol etmeye de çalışmasıydı. Osmanlı yönetimi hem bu hareketleri kendi çıkarına göre uluslararası diplomasi de kullanmak istiyordu hem de kapalı kapılar ardından destekliyordu ama öbür yandan da gizliden bu hareketlerin tamamen abartılıp kendinin istemediği yönlere gitmesini engellemeye çalışıyordu.
Bu boykot hareketlerini bir anlamda kendi istediği yöne doğru şekillendirmeye çalışıyordu. Aslında burada Osmanlının bu karmaşık tutumu tamamen bir anlamda Marian J Borg'un belirttiği gibi modern dünya sisteminde çeşitli tekniklerle "Conflict Management"ten farklı bir şey değildir.
Osmanlı bu 1908 boykotu örneğinde bu hareketleri alttan gizlice destekleyip, bunlara göz yumup, diğer devletlere de bu "free will" ben karışamam diyebilmiş ve bu oluşumu kendi çıkarı bazında kontrol edebilmiş ve böylece incelikli bir politika izleyebilmiştir. Politik-Askeri ve İktisadi zayıflıklarını bu oluşum sayesinde kapatabilmiştir.
Boykot hareketlerine farklı yaklaşımlar
Gerek basının bu protestolardaki temel rolü gerek ise organizasyonu mümkün kılan odalar ve sosyal derneklerin etkisiyle yabancı ülkelerin mallarını belli bir politik-sosyal nedenden dolayı boykot etmek toplumun içine girebilmiş, toplumun her kesiminden insani bu harekette birleştirebilmiş ve bir toplumsal olay olarak gündemi belirleyebilmiştir.
Tüketici protestolarının genel olarak diğer muhalefet şekillerinden ayrılarak belli bir güne sinirli kalan yerel, kısa sureli bir karşıtlık olmadığı, tam da bunun aksine gutluk hayatin her anına-dakikası dakikasına penetre ederek, bu anları etkileyerek hedefe ulaşmayı amaçlayan bir yöntem olduğu ortaya çıkıyor.
Diğer bir deyişle tüketici boykotu hareketleri bizim günlük hayatımıza girmiş olan, hiç düşünmeden ve fark etmeden kullanıyor olduğumuz yabancı marka ürünlerinden bazılarını belli bir uluslararası amaca ulaşmak için kısıtlamayı ve tüketiminin kesilmesini kendisine araç olarak seçer.
Bu anlamda tüketici boykotları bizi günlük hayatımızda kullandığımız ürünler konusunda bilinçlendirerek bizi günlük hayatin normal ritminden çıkarmayı hedef seçer.
Peki bu tüketici boykotlarına dair oluşan farklı görüşleri incelersek ne tip yaklaşımlarla karşılaşabiliriz?
Bu hareketlerle ilgili oluşan farklı görüşleri tartışmaya açmak aslında gerek bu yöntem hakkında gerekse diğer muhalefet teknikleri hakkında farklı söylemler geliştirmemize katkıda bulunabilir. Bu anlamda ben projemin bu bölümünde daha çok tartışmaya değer bulduğum Boykot hareketlerine dair gelişmiş farklı yaklaşımlar hakkında beyin fırtınası yapmayı tercih ediyorum.
Ben bu bakışları üç ana tema üzerinden anlatmaya çalışacağım.
Boykotun temel mantığı
Birinci bakış aslında tüketici boykotlarının temel mantığı hakkındadır. Bu yaklaşıma göre bu muhalefet tarzı kapitalizmi birebir kendi dinamikleri içinden kırmaya çalışmak, diğer bir deyişle onu kendi silahı ile vurmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Bu anlamda kapitalist bir şekilde işleyen bir ekonomi ve serbest piyasa şartları tüketici boykotlarının oluşması ve işleyebilmesi için temel bir gerekliliktir. Fakat öteki taraftan da bu tüketici boykotlarıyla aslında bu sistemin önemli bir dalını kırılarak (talep) hedefte önce ekonomik bir rahatsızlık ve sonra sosyal-politik bir huzursuzluk yaratmak amaçlanmıştır.
Yani bir anlamda bu spesifik muhalefet sekli kapitalizmin genel işleyişini, yani arz-talep dengesini kırarak, belli bir ülke mallarına olan talebi sıfırlayarak bir politik baskı şekli olmayı hedefler.
Buna daha detaylı bakacak olursak kapitalizmin kilitlendiği nokta talebin sürekliliğinin her zaman garanti edilemeyeceğidir. Mesela bütün pazarlama-reklam gibi kavramlar bu talepleri yaratarak arzın tüketilmesini ve sirkülasyonun sağlanmasını sağlayan araçlardır.
Bu gerçekten de anlayabileceğimiz gibi kapitalizmin sisteminde talebin devamlılığı bütün her şeyi etkileyen, sirkülasyonu sağlayan, yani bir anlamda kalkınmayı getiren temel bir gerekliliktir.
İşte tam bu kadar talep hassas bir ekonomi seklinde Tüketici boykotları daha da önem kazanıyor çünkü belli bir ülkenin mallarına karşı olan tüm talebi dondurarak sirkülasyonu kırıyor ve bu anlamda sistemin işleyişini tıkanıyor, önce ekonomik bir rahatsızlık ve sonra da politik bir huzursuzluk yaratabiliyor. Kısacası bu yaklaşıma göre tüketici boykotları kapitalistik ekonominin işleyişine münhasır, sistemi en hassas yerinden kırarak zararı amaçlayan bir muhalefet seklidir ve bu anlamda da çok etkilidir.
Ticaret ile diplomasi ilişkisi
İkinci yaklaşım şeklinin de Tüketici boykotları aracılığı ile işaret etmek istediği nokta şudur: Günümüz koşullarında ticaretin ve ülkeler arası ticari ilişkilerin nasıl devletler arası ilişkileri ve diplomasiyi belirler bir konuma gelmiş olması!
Bu yaklaşımın geliştirmiş olduğu düşünceye göre tüketici protestoları ticaretin diplomasiye etkilerinin maksimumda yaşandığı örneklerdir. Öncelikle yukarıda da bahsetmiş olduğum gibi uluslararası ticari ilişkilerin çok etkin olması, ülkelerin dünya ekonomisiyle yüksek oranda entegre olması bu tüketici boykotlarının oluşması için en ana gerekliliklerden biridir.
Bu anlamda bu tip muhalefet şekillerinin ortaya çıkışının ve yaygınlaşmasının 19. yüzyıl sonrasına denk gelmiş olması sadece basit bir tesadüf değildir. Bunun gerekliliğin de otelinde bu yabancı ürüne dair tüketici boykotu uygulanma yöntemi bir anlamda ticaretin baltalanmasını da aşan bir gelişim sergilemişlerdir.
Diğer bir deyişle bütün bu tarihte incelemiş olduğumuz boykot örneklerinde belli bir ülkenin beğenilmeyen bir politikasını protesto etmek için uygulanan bu ekonomik baskı yöntemi öyle bir sekil almıştır ki ticari ilişkilerin ötesinde devletlerin yönetimlerini etkileyebilmiş ve onları bir konsensüse varmaya zorlayabilmiştir.
Dolayısıyla bu yaklaşıma göre günümüzde devletler üstü bir pozisyon olarak kabul görmüş olan hukuk kavramının yanına ticari ilişkileri de ekleyebilir miyiz?
Yani ticari ilişkiler ve bunlardaki en ufak bir problem gerçekten ülkelere ve yönetimlere baskı uygulayabilecek kadar güç kazanmışlar mıdır? İşte bu bakış acısına göre uluslararası bazda ticareti ve ekonomik ilişkileri sekteye vurmayı ve bu şekilde politik bir baskı yapmayı bir teknik olarak seçmiş olan Tüketici boykotları bu anlamda ülkelerin diplomasilerinin, ideolojilerin, önyargıların çok daha ötesinde bir aktör olarak belirmiştir. Bu yolla da basarili olmayı en baştan garanti etmiştir.
Neyi boykot ettiğini bilmek?
Üçüncü ve en son değinmek istediğim yaklaşım da şudur: bu yaklaşıma göre tüketici boykotları görünürde uygulanabilir ve etkili olarak görülse de aslında germekten mümkün müdürler?
Yani farklı bir deyişle günümüzün globalleşen, çok ortaklı, karmaşık uluslararası yatırımlarında gerçekten boykot eden neyi boykot ettiğini biliyor mu?
Veya boykotlar esnasında gerçekten hedeflenen yerler ve kişiler vurulabiliyor mu yoksa aslında dönüşte yine sadece kendi işçimize, kendi ekonomimize mi pahalıya mal oluyoruz?
İşte bütün bu sorular benim projemin en son sorusu olarak tartışmaya açmak istediğim konudur.
Bu duruma en basit olarak da örnek gösterebileceğimiz olaylar mesela Bellona'nın ısrarla İtalyan markası sayılarak boykot edilmeye çalışılması fakat daha sonra bu urunun tamamen bir Türk markası olduğunun ortaya çıkması.
Veya Coca-Cola, Pepsi gibi ,markaların boykot edilmesi esnasında bunların yerine Fruko, Yedigun veya Sensun gibi yerel sanılan markaların tüketilmesi. Fakat aslında bu markaların da PBG'ye veya TCCC'ye ait markalar olduğunun bilinmemesi ve aslında bu markaların tüketilmesinin yine boykot edilen ürünlere destek olduğunun farkında olunmaması.
Veya da bir yandan Marlboro veya Parliament gibi ABD ürünlerinin tüketiminin boykotu varken diğer tarafta Türk malı Lassa lastiğin satın alınması fakat hepsinin birer Sabancı holding şirketi ortaklığının olduğu dikkate alınmayarak aslında Lassa'nin kazancı = Sabancı Holding'in kazancı= Philip Morris'in kazancı olarak çarkın döndüğünün farkında olunmayışı.
Bu örnekler gerekirse daha da genişletilebilir fakat burada bu üçüncü yaklaşıma göre bu kadar globalleşmiş, kimin eli kimin cebinde belli değil olarak isleyen ticari ilişkilerde gerçekten topyekün belli bir ülkenin mallarının tüketimini kesmek ne doğru ve bilinçli olabilecektir? (BA/NM)
* Bu yazı, Sabancı Üniversitesi Kültürel Etütler Programı ve Siyaset Bilimi Bölümü ile Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nün ortaklaşa düzenlediği Savaş ve Barış Atölyesi için hazırlandı ve 16 Haziran 2003'de Boğaziçi Üniversitesi Rektörlük Konferans Salonu'nda sunuldu.
* Burçin Alev Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi.