Ertesi sabah Rata ormana gitti ve bir Totora ağacı kesti. Ağaç gövdesini ormanda öylece bıraktı ve evine döndü. Ertesi sabah kanoyu yapmak için geldiğinde onu bulamadı. Ağaç sanki hiç kesilmemiş gibi sapasağlam ayakta duruyordu.
Rata hayret içindeydi. Biraz da korkmuştu. Baltasını alıp ağacı bir kez daha kesti. Ağacın gövdesi büyük bir gürültüyle yere yığıldı. Rata ağacın gövdesini oydu. Yorulduğunda evine döndü. Bir sonraki sabah geldiğinde ağaç yine el değmemiş bir şekilde, sessizce göklere uzanıyordu. Rata buna bir anlam veremedi.
Koca ağacı bir kez daha kesti. İçini oydu, zımparaladı. Gece inerken Rata da yorgun düşmüştü. Yarı yarıya hazır hale gelmiş kanoyu ormanda bırakıp evine gitti. Gece yarısına doğru mızrağını alıp yola düştü, ormana geldi. Ağaçların arasından ay ışığı parlıyor, bilinmedik bir yerlerden tuhaf bir şarkı duyuluyordu.
Ağacın olduğu yere geldiğinde Rata nefesini tuttu. Gördüklerine inanamadı. Yüzlerce kuş ağacın gövdesinden kopmuş olan milyonlarca minik parçacığı ağaca geri taşıyıp yerine koyuyorlardı. Rata'nın umursamazca baltasıyla kopardığı her parçayı... Tekrar bir araya gelen ağaç gitgide canlanıp eski haline dönüyordu.
Rata dayanamayıp ay ışığına çıktı. O anda tuhaf müzik kesildi. Kuşlar yok oldu. Rata seslendi. "Geri gelin. Totora ağacını kestiğim için pişmanım. Ne olur beni bağışlayın. Kötü bir niyetim yoktu. Sadece ölen babamı geri getirmek için bir kano yapmak istedim. Geri gelin."
Kuşlar geri gelmediler. Rata ağacı kaldırmak için eğildi, geniş gövdesine sarıldı. Tam o anda ağaç kendisine doğru dönerek Rata'yı kucakladı. Güneş doğuyordu. Rata kendisini saran ağaca şöyle dedi: "Bir daha asla ağaç kesmeyeceğim."
"Kesebilirsin" diye yanıtladı ağaç. "Ama önce ormanın ve kuşların tanrısı Tane Mahuta'dan izin almalısın. Bütün bu ağaçları ve kuşları toprak ana için o yarattı. İhtiyacın olduğunda önce ondan izin istemelisin."
Ağacın kollarında uyuyakalan Rata gözlerini açtığında yapayalnızdı. İçini çekip evine doğru yola koyuldu. Eve geldiğinde hayatında gördüğü en güzel ve heybetli kano evinin bahçesinde duruyordu.
***
Geçtiğimiz ay Yeni Zelanda hükümeti ülkenin sahillerini ve deniz yatağını kamulaştırmaya yönelik bir yasa çıkarttı. Bu yasa, toprakların asıl sahibi olan ve İngiliz hakimiyeti altında yıllardır ezilen Maori halkı için, atalarından kalan toprak ve sahilleri de kaybedecekleri anlamına geliyor.
Bu sebeple yaklaşık on bin Maori protestocu Yeni Zelanda başkentinde büyük bir yürüyüş yaptı. Maori dilinde Hikoi adı verilen protesto yürüyüşü Kuzey Adası'nda başladı ve iki hafta sonunda Wellington'da sona erdi.
Başbakan Helen Clark yürüyüşün nefret dolu bozguncular tarafından düzenlendiğini söyledi ve bu konuda açıklama yapmayı reddetti. Parlamento üyelerinden sadece ikisi yasa tasarısına karşı çıktı. Bu iki üyenin koskoca kabinedeki yegâne Maoriler olduklarını söylemeye gerek yok herhalde.
Diğer hükümet yetkilileri, yasanın Maorilerin sahilleri diledikleri gibi kullanmalarına engel olmadığını belirtiyor. Yani diledikleri gibi gezip tozabilecekler, hatta balık tutabilecekler. Fakat bu açıklama Maoriler için yeterli değil. Onlar bu yasanın 1840 tarihli Waitangi Anlaşmasına da aykırı olduğunu söylüyorlar.
1840 yılında İngiltere ile imzalanan Waitangi Anlaşması ile Maori halkının toprak, kültür, ve dil hakları sözde garanti altına alınmıştı. İngilizce ve Maori dilinde hazırlanan anlaşmanın iki metni aslında birbirinin tam da aynı değildi.
Ufak bir çeviri farkıyla Maoriler topraklarının hakimiyetini İngiliz Kraliçesi'ne devrettiklerini sonradan fark ettiklerinde artık iş işten geçmişti. Ardından yıllarca süren bir özgürlük mücadelesi geldi.
Kendi topraklarında ikinci sınıf insan muamelesi gören Maoriler bir yandan yoksulluk, işsizlik; bunun beraberinde getirdiği alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı ve şiddetle baş etmeye çalışırken bir yandan da kültürlerini, gerçekten de eşi benzeri bulunmayan yerel sanat birikimlerini korumaya, mağrur Maori ruhunu yaşatmaya çalışıyorlardı.
Toprak ve kıyıların ellerinden alınmasına karşı yapılan protesto yürüyüşünde 50 Maori savaşçısı, Haka savaş dansı ile hükümeti protesto etmişti. Dün de göstericiler New Brighton limanını ele geçirdiler.
* İlk bölümdeki hikayeyi Sona Ertekin Türkçeleştirdi.