Kürek, bilgisayar, yangın tüpü, telefon, silah, Cengiz Kurtoğlu kasedi…
Peşpeşe yazınca bir bütünlük ifade etmeyen bu eşyalar denizin dibinde bir araya gelmiş.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSTAÇ, su altı temizlik çalışmalarından çıkarılan bu atıkları “Sanırım size ait!” sloganıyla sergiliyor.
Kadıköy’deki Eminönü-Karaköy İskelesi’ndeki sergiyi gören insanlardan “Kürek mi o?” şeklinde hayret cümleleri duyuyorsunuz.
DenizTemiz Derneği / TURMEPA Genel Müdürü Akşit Özkural ile Marmara Denizi’ndeki kirlilik durumunu, sergide gördüğümüz atıkların deniz yaşamına etkilerini, yok olma sürelerini ve deniz kirliliğine karşı çalışmaları sorduk.
Marmara havzasındaki kirliliğin baskın olduğuna dikkat çeken Özkural, arıtma tesislerinin kurulması, Deniz Koruma Alanları’nın oluşturulması gibi gerekliliklere işaret etti.
"Kirlilik Marmara havzasında baskın"
Marmara Denizi’ndeki kirlilik durumu nedir?
Marmara Denizi sadece Türkiye’nin kıyısı olan ve özellikle kıyısındaki belediyelerin sorumluluğunda olan, ülkemiz nüfus, endüstri ve ticaret merkezlerinin önemli bir bölümünü etrafında barındıran önemli bir iç deniz.
Ancak Marmara Denizi yıllardır yüzde 90’dan fazlası karasal kaynaklı olan evsel, endüstriyel ve tarımsal kirliliğe maruz kalıyor. Bu nedenle organik ve inorganik toksik kirleticilerin deniz suyu ve sedimentinde yüksek seviyelerde bulunduğu ve bu kirleticilere maruz kalan balıklar ve doğal yaşamın olumsuz etkilendiği, birçok bilimsel çalışma ile ortaya kondu.
Kirliliğin yanı sıra Marmara’da aşırı avcılık, biyolojik çeşitliliğin azalması, habitat kaybı, yerel olmayan türlerin çoğalması, gürültü ve görüntü kirliliği de çözüm gerektiren sorunlar.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’nin (TÜBİTAK-MAM) Marmara Denizi Havzası Kara Kökenli Kirleticiler Ulusal Eylem Planı’na göre; Marmara Denizi havzaları, Akdeniz, Ege ve Karadeniz havzaları ile birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuç, hem evsel hem de endüstriyel kaynaklı kirliliğin Marmara havzasında baskın olduğudur. Havzalardaki toplam kirlilik yükünün yaklaşık yüzde 35’inin Marmara, yüzde 27’sinin Akdeniz, yüzde 23’ünün Karadeniz ve yüzde 15’lik bir kısmın Ege havzalarından kaynaklandığı belirtiliyor.
"Yokolma süresi 450-1000 yıl"
Sergide gördüğümüz atıkların deniz yaşamına etkileri, yok olma süreleri nedir?
Sergide birbirinden farklı materyallerde atıklar bulunuyor. Özetle şunu söylemek mümkün: Plastiklerin doğada yok olma süresi türlerine göre 450-1000 yıl arasında değişiyor. Pet şişeler de 450 yılda doğada yok oluyor. Tenekelerin doğada yok olma süresi ise ortalama 100 yıl.
"Çalışmalar yeterli değil"
Deniz kirliliğine karşı çalışmaları yeterli görüyor musunuz?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 47 noktada kirlilik izlemesi yapılıyor. Yine Bakanlık tarafından Yüzme Suyu Kalitesi Yönetmeliği çerçevesinde yapılan izleme çalışmaları sonucunda, 538 yüzme alanının 457’si yönetmeliğe uygun olarak değerlendirildi. Uygun çıkmayan alanlara yönelik denetimler devam ediyor.
Marmara Bölgesi’nde atıksu yönetimi ile ilgili, arıtma tesislerinin fizibilite çalışmaları ve ÇED çalışmaları IPA kapsamında hızla devam ederken, tesislerin yapım ihalelerinin ardından hızla devreye alma çalışmaları da sürüyor.
Bölgede 15 adet lisanslı atık alım gemisi ile 100 limanda atık alım hizmeti, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından veriliyor. Ancak bu bahsettiğimiz çalışmalar yeterli değil.
"Deniz Koruma Alanları" oluşturulmalı"
Deniz kirliliğine karşı neler yapılmalı?
Ülke genelinde belediyelerimizin yüzde 81’inin arıtma tesisi yok. Kıyı belediyelerinin ise yüzde 74’ü arıtma tesisi hizmetinden yoksun. Toplam 2 bin 950 belediyenin 650’sinin kanalizasyon şebekesi dahi bulunmuyor. Belediyelerimizde ileri düzeyde arıtma tesislerinin artırılması gerekiyor.
Denizler konusunda dört ayrı bakanlığın (Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı) sorumluluğu var. Bu durum işleyişte koordinasyonsuzluk ve yetki karmaşası gibi sorunlara neden oluyor. Denizlerle ilgili tek bir bakanlığın yetkilendirilmesi veya bakanlıkların koordineli çalışması gerekiyor.
Denizlerde acilen “Deniz Koruma Alanları” oluşturulmalı, bu alanlar sportif amaçlı dalış haricinde her türlü faaliyete kapalı olmalı. Kanalizasyonu olmayan illerde altyapının tamamlanması, tüm illerin kanalizasyonlarının atık su arıtma tesislerine bağlanması ve ileri teknolojilerle arıtılarak su kaynaklarına verilmesi gerekli.
Etkili bir atık yönetim planı oluşturulmalı ve kirlilik önleyici tedbirler uygulanmalıdır. Vatandaşların denize erişim hakkı engellenmemeli, kıyıda bunu engelleyecek yapılara ve işletmelere asla izin verilmemeli. Denizler konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının (STK) çalışmaları desteklenmeli ve toplumun tüm katmanları çevreyle ilgili bir STK’da yerini almalı. (BK)