İçinde yer aldığım grup, yaklaşık on yıldır, memlekette feminist hareketin yükselmesinden önce, bağımsız bir kadın hareketinin gerekliliğini dillendirmiş olmakla, kadın mücadelesini ve tabii pozitif ayrımcılığı ilkesel olarak desteklemekle övünürdü.
Kısa BSA sürecine ilişkin aklımda kalan en önemli "ayrıntılar" ise, ilçe belediye başkan adaylarının sadece birinin kadın olması, merkez ve İstanbul il seçim komisyonlarında ise hiç kadın olmamasıdır.
Seçimlerin ardından başlayan partileşme tartışmalarıyla birlikte, birlik sürecinde yer alan gruplardan kadınlar ve partiye katılmaya karar veren bağımsız feministler bir araya gelerek düzenli toplantılar yapmaya başladık.
"Uygun kadın yok"
Partileşme sürecinin merkezi düzeydeki örgütlenmesinde yer alan 15-20 kişinin arasında hiç kadın yoktu. Birkaç ay içinde partinin kurulmasıyla ilk şok da yaşandı.
Kadın sorununu en önce keşfetmekle övünen grubumun, 100 kişilik Genel Yönetim Kurulundan (GYK) kendi payına düşen 30 kişilik listesinde kadınlara yer verilmemişti. Toplamda ise kadın oranı, en fazla yüzde 15'ti.
Oluşturulan 20 kişilik parti Merkez Yürütme Kurulu'nda (MYK) ise sadece bir kadın vardı. Bu duruma itiraz ettiğimizde aldığımız cevap "uygun kadının" olmayışıydı.
Yani kadınların MYK VE GYK'nın gerektirdiği "yeterli birikime" sahip olmadığını söylüyordu, çok bilen erkek yoldaşlarımız.
Kongre'ye hazırlık
Partinin kuruluşuyla birlikte devam eden kadın toplantılarında, bir yandan BSP'li Kadınlar imzasıyla kadın hareketi içinde yer almaya çalışırken diğer yandan bir yıl içinde gerçekleştirilecek kongreye yönelik hazırlıklara başladık.
İçe dönük iki gündemimizden biri parti içi kadın örgütlenmesinin nasıl olacağı, diğeri ise tüzük maddeleriydi.
Tüzük maddeleri tartışmalarının başlıkları, kadına yönelik şiddetin (dayak, taciz, tecavüz vs.) disiplin suçu sayılması ve partide uygulanacak kadın kotasıydı.
Partinin bir kitle partisi olacağı bu yüzden partiye gelecek işçilere kadına yönelik şiddet yüzünden ceza vermenin doğru olmayacağı gibi dehşet verici itirazlara rağmen kadınlar olarak kararlı bir duruş sergiledik. Kota tartışmalarıyla birlikte ise tabiri caizse parti birbirine girdi.
Kota kavgası başlıyor
İstanbul kadın toplantılarından çıkan karar, yüzde 30 kadın kotasının tüzüğe konmasıydı. Grupların ve bağımsız feministlerin temsilcilerinden oluşan merkezi kadın komisyonu da bu kararı benimsemişti.
Bu sonucun partide duyulmasıyla birlikte erkek! şeflerin baskısı da başladı . Mesela benim grubumda, bizleri tek tek kenara çekip kotanın sosyalizme aykırı olduğuna ilişkin bilimsel! yaklaşımlarını anlatıyorlardı.
İkna olmadığımızda önceleri kibarca sonradan ise bağıra çağıra temsilcilik işinden alınacağımız, tehditleri savruldu. Partide ise kabak bağımsız feministlerin başına patlamıştı.
Başta feministler olmak üzere yüzde 30 kotayı savunan kadınların nasıl kifayetsiz muhterisler olduğu, koltuk sahibi olmak için kota talep edildiği kulaktan kulağa yayılıyordu.
Sonunda benim grubumun erkekleri bir kotanın söz konusu olamayacağını ama her seçimde, o seçimde oy kullanan kadın oranı kadar kadın temsiliyetinin (nispi temsil) kabul edilebileceğini söylediler.
Alınan grup kararı ile de grubu temsil eden ben ve diğer kadın arkadaşımın, artık kotayı savunmasının mümkün olmadığı ültimatomunu çektiler.
Baskılar artıyor
Aylar süren tartışmanın sonucunda gelinen noktada, partide iki grup (ki bir tanesi başından beri kotayı destekliyordu) yüzde 30 kotaya evet derken, bir tanesi benim de içinde yer aldığım olmak üzere, iki grup da kotaya hayır demeye devam ediyordu.
Diğer gruptaki kadınlar ve erkekler kota karşıtlığı konusunda, en azından görünürde, beraber davranırken sonucu belirleyecek olan bizim grubun oyları olmuştu.
Bu grubumuz içindeki baskının artmasına, maalesef kota karşıtlığını benimseyen kadın arkadaşların aslında "kadın sorunundan daha iyi anladıkları", yorumlarına ve özelikle kongreden sonra kotayı savunanların grup içindeki "pozisyonlarının" gerileyeceği, tehditlerinin savrulmasına neden olmuştu.
Kariyerist kadınlar
Arkamızdan ise "çapsızlığına rağmen MYK'ya girmek için olay çıkaran hırslı ve kariyerist kadınlar olduğumuz " anlatılıyordu.
Bizim partili kadınlarla yaptığımız toplantılarda, üstümüzdeki erkek baskısını ifşa edip artık beraber kota metnine imza atmamızın yasaklandığını, bu yüzden metinlerden imzamızı çektiğimizi söylememizin ardından teşhir olan erkek şeflerimiz bundan da hoşnut kalmadılar kuşkusuz.
Biz kadın toplantısına gidip, kotanın yanlışlığına ikna olduğumuzu anlatmalıydık, onlara göre. Hatta biri İstanbul konferansında, çıkıp kota aleyhine konuşma yapmam gerektiğini bile söylemişti.
Büyük kongreye gelinirken kotaya itiraz nedenlerinin, esasında itiraz eden diğer grubun ilkesel karşı çıkışından kaynaklandığını, bir birlik partisinde o grubun ilkelerinin çiğnenemeyeceğini, söylemeye başlamışlardı.
Bu da işe yaramayınca kongreye bir hafta kala grubumuzun dört MYK üyesi, herkesin istediği gibi oy kullanabileceğini ama yüzde 30 kotanın kongrede kabul edilmesi halinde MYK'ya girmeyeceklerini söyleyerek, kendilerini ortaya koydular.
İlk kez kota
Sonuç mu? Kongre günü geldi, kota oylandı ve destekleyen iki grubun yanı sıra bizim gruptan çoğu kadının ve kimi erkeklerin oylarıyla, yönetim organlarında kadınlara yüzde otuz kota uygulanması kararı kabul edildi. Türkiye'de ilk kez bir sosyalist partinin tüzüğünde, kadınlara yüzde 30 kota uygulanması yer almıştı.
Yapılan seçimlerde otuz kadın GYK'ya girdi. Kararın alındığı günün akşamında yapılan grup toplantımızda benim için bir gerçek açıkça ortaya çıkmıştı.
Her şey bahaneydi, koca koca şeflerimizin tek derdi koltuklarını korumaktı. Teker teker çıkıp bu kota meselesini başlarına saran kadınlara hakaretler yağdırıyor ve oylamada evet dememizin nasıl büyük bir sorumsuzluk olduğunu haykırıyorlardı.
Oy veren az sayıdaki erkeğin ise "şuursuz" olduğuna karar vermişlerdi. Onlarsız bir MYK nasıl çalışacaktı! İçimde kalan cevabı birkaç hafta sonra MYK adaylarımızın belirleneceği grup toplantısında söyleyiverdim "herkesin yeri doldurulur."
Bir erkek arkadaş şeflere böyle konuşmamın cahil cesareti olduğunu söylemişti (o zaman 24 yaşındaydım ve sosyalizm mücadelesi açısından cahil kabul ediliyordum). Ben ise hala cahil cesaretimle gurur duyuyorum.
Kotanın acısı çıkarılıyor
Tabii bu kotanın acısı bir yerden çıkmalıydı. Karar bağımsız feminist kadınların asla MYK'ya alınmamasıydı.
İlk dönem otuz kişilik GYK'ya "uygun kadın" bulamayan grubum, paylarına düşen yedi kişilik MYK'ya iki kadın aday göstererek, sayısal üstünlüğüyle bağımsız feministlerin önünü kesmeye karar verdi.
İtiraz ettim dinleyen olmadı, MYK'ya girme önerilerini kabul etmedim ve ertesi günkü seçime de katılmadım.
Kendilerince intikam aldılar ve aday olan bağımsız feminist arkadaş MYK'ya giremedi. Tabii delikanlılığın şanında verdiği sözden dönmemek olduğundan, benim şefler de içleri kan ağlayarak MYK'ya gir(e)mediler.
BSP sonrası: ÖDP
Yaklaşık altı ay sonra BSP, GBK (Geleceği Birlikte Kuralım Platformu) ve diğer sosyalist grup ve bireylerin bir araya gelmesiyle kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), BSP tüzüğündeki yüzde otuz kotayı aynen devraldı.
İlk başlarda kotayı gereksiz bulan bazı yeni kadın arkadaşlarımızın da ÖDP'nin ilerleyen yıllarında kotanın önemine ikna olduğunu görmek sevindirici oldu.
Tabii beş yıllık ÖDP sürecinin sonuna gelindiğinde kimi aksaklıklar çıkmış olmasına rağmen en azından söylemde kotaya karşı çıkan kalmamıştı. Kuşkusuz bunda tüm politik ayrımlara rağmen kadınların gösterdiği dayanışmanın önemi büyük.
Kadınlara daha uzun konuşma hakkı
ÖDP'nin kuruluşunun ardından Parti Meclisi işleyiş yönetmeliğinin hazırlanması sırasında ise, kadınların karar organlarına katılımının yeterli olmadığı, özellikle tartışmalar esnasında kürsü kullanımında kadınların çekingenliğinin gözlemlenmesi üzerine kimi pozitif ayrımcı tedbirler yönetmeliğe kondu.
Söz alma süresi bittikten sonra bile, kadın konuşmacı sayısı toplamın yüzde otuzundan az ise kadınların söz alabilmesi; kadınlara ayrılan konuşma süresinin erkeklere ayrılandan yüzde otuz ve en az iki dakika fazla olması (zira yoğun gündemlerde kişi başına iki dakika bile süre düşebiliyordu); talep ettikleri takdire kadınların söz aldıkları sırada değil iki erkek bir kadın olarak sıralanarak konuşma hakkı, yönetmeliğe girmişti.
PM'nin işleyiş ilkesi olarak kabul edilen bu önlemler daha sonra tüm parti toplantılarında uygulanmaya başlandı. Parti içinde oluşturulan komisyonlarda da yüzde otuz kota dikkate alınıyordu.
SDP'ye gelindiğinde...
Benim parti deneyimlerimden Sosyalist Demokrasi Partisi'ne (SDP) gelindiğinde ise, BSP ve ÖDP'de elde edilen tüm kazanımların yanı sıra, özellikle dışa yönelik temsil heyetlerinde ve parti komisyonlarında yüzde otuz kotanın altına düşmeme şartının altı çizildi. Örneğin iki kişilik ya da dört kişilik heyetlerde, aday olduğu takdirde, bu karar gereği kota oranı yüzde elliyi buluyor.
Tabii biz kadınlar yol alırken erkekler de boş durmuyor. Onlarda çoğu kez "dönemin gerekleri uğruna" yeni kota delme yöntemleri geliştiriyorlar.
Mesela mutabakat listelerinde toplam kota dolduğunda, grup kotası uygulaması zorunlu olmadığı için, iki ya da üç erkek yönetime girebiliyor ya da toplam kota dolmadığında "ne yapalım kadın aday yok" denebiliyor. Yani mutabakatlar çoğulculuktan çok adeta erkek egemenliğinin korunması temelinde gerçekleştiriliyor.
Erkek egemenliğini koruma azmi
Kuşkusuz farklı sosyalist gruplarda benzer sorunlar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Benim kişisel tarihim açısından ise örgüt içi erkek egemenliğine karşı mücadelenin en somutlanmış hali kota mücadelesi oldu hep.
Bu gün artık kapitalist devletin anayasasında yer alması için kampanyalar düzenlediğimiz kota uygulamasına, sosyalistlerin sadece on iki yıl önce, Tayip Erdoğan'ın söyleminden bile daha geri ifadelerle karşı çıkmış olmasının üzücülüğü bir yana, bazı sosyalist partilerde hala kotanın olmaması da önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor. Partileşmemiş sosyalist solu ise hiç saymıyorum.
Tabii, kağıt üzerindeki kazanımlarımıza rağmen, biz kadınlar, yürüdüğümüz bu uzun yolda her daim uyanıklığımızı korumak zorundayız.
Yine de hala değişmeyen tek şeyin, sosyalist erkeklerin diyalektiğe bile pabucunu ters giydirerek erkek egemenliğini koruma azmi olmasına, şaşırabiliyorum.(HO/FK)