İlk bakışta, makul karşılanabilecek bir amaç taşıyor yasa. Kişisel verilerin rıza ile toplanması, dürüstlük kuralına uyulması, saklanması belli kurallara bağlanıyor. Bu masum ve ikna edici amaca bakınca sorun yokmuş gibi görünebilir.
Fakat, bütün yasaların "ama"lı bölümleri vardır ve tabi ki bu yasanın da istisnaları var. Zaten söz konusu olan ve tehlikeli olan da yasanın kendisi değil, "ama"lı yerleri. Can Yücel 82 Anayasası için çok güzel bir yakıştırma yapmıştı. Can Baba 82 Anayasasına "Amalı Yasa" demişti.
Türkiye tarihinin milatlarından biri olan 80 darbesinden bu yana çıkan bütün yasalar bu "ama"lı geleneği devam ettiriyor. Çeyrek yüzyıldır, temel haklara dair çıkan bütün yasalar "ama"lı ve yasaların kendilerinden çok bu kısımları uygulanıyor.
Kişisel Verilerin Korunması Kanun Tasarısı'nın gerekçesinde ve kanunun amaç maddesinde, böyle bir kanun çıkarılmasının nedeni ve amacı olarak kişileri temel hak ve özgürlüklerinin ve maddi ve manevi varlıklarını geliştirmelerinin korunmasının amaçlandığı belirtilmiştir.
Genel gerekçede, yine kanun hazırlama nedeni olarak 108 sayılı "Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması" sözleşmesi gösterilmiştir.
Uluslararası insan hakları hukukunda, temel haklara ilişkin sözleşme yapmanın asıl saiki, birey karşısında hemen hemen sınırsız güce ve etkinliğe sahip devletin, bireyin özgürlük alanına müdahalesini sınırlamak, bu alana müdahalesini kurallara ve yargı denetimine bağlamaktır.
İkinci Dünya savaşı ertesi gelişen bu hukuk dalı, temel hak ve özgürlükleri yerel ve devletin inisiyatifinde olmaktan çıkarıp, evrensel ve bir ölçüde de mutlak hale dönüştürmüştür. Ancak genel eğilim bu olmakla birlikte, ulus devletler evrensel insan hakları sözleşmelerini imzalamayı ülke prestijinin bir parçası olarak görüp imzaladıktan sonra, sözleşmenin uygulanmasında ve yerel mevzuatın evrensel standarda yükseltilmesinde iki yüzlü bir politika gütmek, evrensel hakların kullanımı ve iç hukuktaki tanımında bildiklerini okuma alışkanlıklarından vazgeçmemişlerdir.
Uluslararası insan hakları düzenlemelerine imza koymayı bir imaj meselesi olarak görüp imza atmakta tereddüt etmeyen, fakat iç hukuk uyarlaması ve uygulamada kendi geleneksel alışkanlıklarını sürdürme alışkanlığına sahip devletlerden birisi de hiç kuşkusuz bizim ülkemizdir.
Daha yakın zamanda, evrensel hukukla uyum iddiası ile çıkarılan Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin Uygulanması Hakkında Kanunun seyri ve geçirdiği değişiklikler ile bu kanunların uygulamaları, yerleşik anlayışın devamı ile bu konudaki riyakar yaklaşımın alameti farikası olarak ortada durmaktadır.
Evrensel hukuka cilalı bir imaj sunmanın son yasal çalışması Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak Başbakanlığa sevk edilen "Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanun Tasarısı"'dır.
Amaç maddesine bakınca, makul ve zaruri gibi gözüken yasa çalışmasının içinde kısa bir gezinti yaptığımızda ortaya çıkan durum şudur:
* Tasarı Avukat Ceylin Beyli'nin bilişim şurası sitesinde yer alan değerlendirmesinde değindiği gibi, kişisel veri sahibinin haklarından çok, veri toplayıcıları ile denetim kurumunun hak ve yetkilerini düzenlemektedir.
* Tasarıyla veri toplayacaklar hem kamu kurumları hem de özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişilerdir. Kimin hangi veriyi niçin toplayacağına dair net belirlemeler yapılmamıştır.
* Bir diğer tehlike, denetim için Kişisel Verileri Koruma Kurumu ve Kurulu adıyla idari ve mali özerkliğe sahip bir kurum oluşturuluyorsa da, arkasından gelen maddelerde, denetimin özel denetim şirketleri tarafından da yapılabileceği düzenlenmektedir. Her türlü hak kısıtlamasında kamu güvenliği kavramını kullanmaktan çekinmeyen yasa yapıcıların, kişisel hakların korunması konusunda kamu güvenliği kavramını bir tarafa bırakıp özelleştirmeci bir yaklaşım sergilemeleri dikkat çekicidir.
* Tasarıda ırk, din, mezhep, siyasal görüş, sendika, dernek, parti, vakıf üyelikleri ile sağlık durumuna dair bilgilerin ve özel yaşama dair ve mahkumiyete dair bilgilerin toplanamayacağı belirtilmiş olmasına rağmen, arkasından gelen istisna da yani amalı kısımda, buna da çok sayıda istisna getirilmiş durumdadır.
* Yine tasarıda, kişisel verilerin toplanması için "rıza", "açık rıza" ve "yazılı rıza" gerektiği yönünde üç ayrı rıza çeşidi öngörülmesi kuşkulu bir durum yaratmaktadır. Her halükarda rızanın açık ve yazılı olması koşulu aranmalıdır.
* Tasarının 7. maddesinde kamu kurum ve kuruluşlarının kişisel verileri kanunlarda öngörülen hallerde işleyebilecekleri öngörülmüştür. Değişik yasalarda yer alan veri toplama hallerini tek yasaya bağlama iddiasındaki kanunun, bu yaklaşımı "devletin elini soğutmak" istemediği ile açıklanabilir ancak.
* Tasarıda kendisine dair kişisel veri işlenen kişiye tanınan bazı hakların, veri siciline kayıt zorunluluğunun ve veri toplama usul ve şartlarının bazı hallerde aranmayacağı düzenlemesi yapılmıştır. Diğer kısımlar bir tarafa bırakılacak olursa, amiyane tabirle bu amalı kısım 'zurnanın zırt dediği yer' olarak tasarıda sırıtmaktadır.
İstisnalar başlığı altındaki "ama"'lı kısma göre;
Milli güvenliğin korunması ve milli savunmanın gerçekleştirilmesi; kamu düzeninin korunması; suçun önlenmesi için gerekli olması; bütçe, vergi ve mali konularda devletin önemli ekonomik ve mali çıkarlarının gerektirmesi durumlarında:
* Tasarının 5. maddesindeki hukuka uygunluk sebeplerinin var olup olmadığı aranmayacaktır. Yani devletimiz hukuka uyup uymadığını gözetmeden bizi fişleyebilecektir.
* Tasarının 6. maddesinde toplanması yasak olan veya şarta bağlı olan özel nitelikteki verileri (İnanç, ırk, aidiyet vs veriler) toplayabilecektir. Hani bir türkü vardı ya onun gibi, "kula gölge ise Allah'a ayan", devlete karşı giz olmaz misali.
* Tasarının 8. maddesinde kişisel verilerin üçüncü kişilere aktarımı konusunda bir kısıtlama olmayacaktır. Bir büyüğümüzün dediği gibi: "Verdiysem ben verdim" hadisesi gibi.
* Tasarının 11. maddesine göre, kişisel veri sahibine kendisine dair veri toplandığı bildirilmeyecektir. Bu da olsa olsa "eski tas eski hamam" ile açıklanabilir.
* Tasarının 12. maddesine göre, kişisel verisi toplanan kişi bu verinin ne olduğunu sorabileceği gibi, verinin düzeltilmesini ve silinmesini de isteyebilirken, istisna durumlar var ise devletten bunu isteyemeyecektir. Hadi buna da "Hikmetinden sula olunmaz" diyelim, açıklayıcı olsun.
Tasarının 12. maddesindeki hakların nasıl kullanılacağına dair 13. madde de söz konusu veriyi ali çıkarlar adına toplayan devlet ise, haliyle uygulanmayacaktır. Buna da olmayan hakkın usulü olmaz diyelim.
* Tasarının 16. maddesinde veri toplayanların özel bir sicile kaydı öngörülmüştür. Amalı kısıma göre, yine ali çıkarlar için veri toplayan devlet ise herhangi bir yere kaydı zorunlu değildir.
* Tasarının 17 ve 19. maddelerindeki denetimden de muaftır devlet veri toplaması.
Dünyadaki genel yaklaşım, insan haklarının ancak devletler tarafından ihlal edilebileceği, devlet dışındaki kişi ve kurumların insan hakları ihlali değil hak ihlali yapacakları genel kabulü karşısında, temel hakları koruma iddiasındaki bir kanun nasıl olur da devletin veri toplamasını, hem de en çok hak ihlali yaşanan güvenlik ve istihbarat alanında başı boş bırakır?
Bu sorununun yanıtını ben bilmiyorum. Bilen olduğunu da sanmıyorum. Bildiğim şey bir imaj sorunu olarak yapılan bu yasama çalışması da, diğer imaj çalışmalarında olduğu gibi "Ben yaptım oldu" eseri.
Eski hamamda yeni taslarla yıkanma zamanı zaman. Bir fırça darbesi, imaj değişiyor. Hayırlı imajlar, hayırlı fişlenmeler.(AK/KÖ)