10 Kasım 1918'de, Behire, Memduha, Beyza, Refika ve Afife stajyer kadrosuna alındılar. Refika, suflör olarak çalışmaya başladı, o da sahne gerisinde görev yapan ilk müslüman Türk kadını oldu. Diğerleri sahneye çıkamadı, tiyatroyu bıraktı. Afife ise bir yılı aşkın bir süre boyunca bütün provalara katıldı, kendini sahneye hazırladı.
1920 yılında Darülbedayi, Hüseyin Suat'ın "Yamalar" adlı oyununu Kadıköy'deki Apollon Tiyatrosu'nda (şimdiki Reks Sineması) sahneye koyuyordu. Bu oyunda Emel adlı kızı oynayan Eliza Benemenciyan topluluktan ayrılıp Paris'e gittiği için bu rolü yüklenecek bir kadın sanatçıya ihtiyaç vardı. Ve Afife Jale bu rol için seçildi. İlk kez Emel rolüyle ve takma bir isimle sahneye çıktı.
Onu diğer kadınlar izledi. Seniye, Şaziye Moral, Neyire Neyyir, Bedia Muvahhit, Huriye, Hikmet, Ruhat gibi Müslüman Türk kadınları tüm baskılara rağmen sahnelerde yerlerini aldılar.
"Mesut olduğum ilk gece"
Afife Jale ilk sahneye çıktığı geceyi "Hayatımda mesut olduğum ilk gece..." diye tanımlıyordu: "Sanatın, ruhuma verdiği güzel sarhoşluk içinde idim. Ağlama sahnesinde, taşkın bir saadetle ağladım. Sahiden ağladım... Alkış, alkış, alkış... Perde kapandı; açıldı, bana çiçekler getirdiler. Muharrir Hüseyin Suat bey, kuliste bekliyormuş; ben çıkarken durdurdu; alnımdan öptü: "Bizim sahnemize bir sanat fedaisi lazımdı; sen işte o fedaisin." dedi.
Gerçekten de Afife Jale bir fedai gibi geçirdi bundan sonraki yaşamını. Daha sonra rol aldığı "Tatlı Sır" ve "Odalık" oyunlarında hep polis baskını ve kovuşturmayla karşılaştı.
İşsizlik
Üçüncü piyesi olan Odalık'ta oynarken, polis tiyatroyu bastı. Afife makine dairesinden kaçırıldı. İlk polis baskınında arkadaşları tarafından kaçırıldı ama ikinci kez kaçamadı ve zaptiyelerce yakalandı, karakola götürüldü. "Dinini, milliyetini unutan sen misin?" diye hırpalandı. 1921'de Darülbedeyi Yönetim Kurulu'na bir bildiri gönderildi. Bildiride Müslüman kadınların kesinlikle sahneye çıkamayacakları yazıyordu. Bu bildiri üzerine Afife tiyatronun kadrosundan çıkarıldı. Artık hayat onun için çok zorlaşmıştı. Ailesinden de baskı gördü. Hatta babası onu bir fahişe olarak tanımladı. Evden ayrılmak zorunda kaldı. Güvencesiz ve parasızdı ama tiyatro onun için bir tutkuydu ve gözü başka bir şey görmüyordu.
Hastalık
Bir yandan sağlığı da bozuktu. Şiddetli baş ağrıları vardı. Aşık olduğu bir doktor onu morfinle tedavi etmeye çalıştı. Afife giderek morfine alıştı.
Ortalık biraz durulunca yeniden sahnelere döndü, Anadolu turnesine çıktı. 1923'de de zaten Müslüman Türk kadınlarına uygulanan tiyatro yasağı kalktı. Ancak sağlığı ve uyuşturucu bağımlılığı onu sahneden uzaklaştırıyordu. 1928'de Hafız Burhan konserinde, ona tamburuyla eşlik eden Selahattin Pınar'la tanıştı. Birbirlerine aşık oldular, 1929'da evlendiler. Selahattin Pınar Huyuszu ve Tatlı Kadın ile pekçok şarkıyı onun için yaptı. Ama evliliklerine yürütemediler, uyuşturucu bağımlılığı onları zorluyordu. 1935'de boşandılar.
Sonra da fazla yaşamadı. Dostlarının yardımıyla hastaneye yattı, yaşamının son yıllarını Bakırköy Akıl ve Sinir Hastanesi'nde geçirdi. 24 Temmuz 1941 günü henüz 39 yaşındayken yaşamı sona erdi. O istediği yaşayabilmek için çok bedel ödedi. Büyük mutlulukları ve mutsuzlukları bir arada yaşadı. Ve elbette kadınların tarihine geçti.