Kültürhane’de aralıklarla düzenlenen Yerel Basın Söyleşileri’nin son konuğu, meslek hayatına Yeni Ortam Gazetesi’nin Ankara bürosunda başlayan, yıllar içinde farklı mecralarda görev alarak Mersin’de devam eden gazeteci Fikret Ünver’di.
1951 yılında Konya’nın Bozkır ilçesinde dünyaya gelen Ünver, yaygın medyadan yerele uzanan gazetecilik serüvenini mesleğe dair gündemde olan pek çok konuyu ele alarak, mesleğin felsefesini, anıları eşliğinde söyleşiye katılanlarla paylaştı.
“Gazetecilik mi? Hadi oradan!”
Söyleşi süresince mesleğine duyduğu bağlılık ve sevginin verdiği duygularla zaman zaman heyecanlanan Fikret Ünver, ilk bölümde gazeteciliğe nasıl başladığını anlattı: “Bana benzeyen bir arkadaşım vardı. Ankara Atlı Spor Kulübü’nde biniciydi. 1973 yılının Temmuz ayıydı. O dönem askerden yeni gelmiş ve işsizdim. Arkadaşım bir gün geldi “Fikret sana bir iş buldum” dedi. “Ne? Söyle…” diye merakla sordum. Arkadaşım “Gazetecilik” deyince “Hadi oradan! Dalga geçme ne gazeteciliği!” dedim.
Gazetecilik teklifini şaşkınlık ve biraz da kızgınlıkla karşılıyor Fikret Bey. Arkadaşının elçiliği ve kendilerini her zaman destekleyen eski sanat tarihi öğretmeninin vesilesiyle o dönem Yeni Ortam gazetesinin yöneticisi olan Mustafa Ekmekçi’yi Rüzgarlı Sokak’taki gazete binasında ziyarete gidiyor.
Fikret Ünver’in onu gazeteye gönderen hocasına kendi tabiriyle “gık demeden” gittiği adres bugün hala aklında: “Rüzgarlı Sokak Agah Efendi Çıkmazı Uçar Han Kat: 3. Girdik işhanına…
Duvarda gazeteden koparılmış kağıt üzerinde ‘Yeni Ortam’ yazıyor. Rüzgarlı’yı bilen bilir. İstanbul’da Cağaloğlu ne ise Ankara’da da Rüzgarlı Sokak öyledir” dediği bu ilk buluşma aynı gece hiç susmayan rotatiflerin, teleks seslerinin ve daktilonun eşliğinde uzun yıllar devam edecek bir maceranın başlangıcı oluyor Fikret Ünver için.
“Fark etmez efendim”
Yeni Ortam Gazetesi’nde Ankara Notları’nı yazan Mustafa Ekmekçi’nin “Fikret gece mi çalışmak istersin gündüz mü?” sorusuna Fikret Bey’in “Fark etmez efendim. Hangisi olursa” yanıtını vererek hiçbir şey bilmeden başladığı gazetecilik macerası, haber atlamamanın endişesi, haberin ne olduğunu öğrenmeye çalıştığı heyecanlı ve uzun bir yolculuk olarak devam ediyor.
Öyle ki kendisine ilk cesaret veren hocası olarak gördüğü, haberi öğrendiği Mustafa Ekmekçi birkaç yıl sonra onu Marmara Oteli’nde İrfan Solmazer’le tanıştırırken “Genç arkadaşım Fikret Ünver, meslektaşım. Ankara’nın gelecekteki en iyi gazetecilerinden biri olmaya başladı.” diyerek takdim edince anlıyor artık gerçek bir gazeteci olduğunu…
Kah yukarıda, kah köftecinin kadehinde
Maceralı ve zorluklarla devam eden gazetecilik mesleğini neden hiç bırakmadığı sorusuna Fikret Bey’in hiç tereddüt etmeden verdiği cevap ise onun ömrünü adadığı mesleğini anlatırken yükselen nabzını açıklamaya yetiyor: “Başka bir iş bilmiyorum ki! Bu mesleğin ne kadar saygın ve ne kadar önemli olduğunu ilk zamanlarda anladım. Gazetelerde gördüğümüz koca koca insanlar büroya gelip bizimle sohbet ediyordu.
Hem yukarıya yakınsın, hem iniyorsun aşağıda köfteci kadehinde rakı içiyorsun. Halkla berabersin, çalışanla, işçiyle berabersin. Renkli bir meslek. "Ben burada tutunmalıyım” dedim. Mesai kavramını hiç gözetmedim.
Halen bir heyecan dürter beni kalk git diye. Gazeteci yıllar geçti mi ‘eski gazeteci’ oluyor. Gazetecinin eskisi olmaz. Eski bit pazarında olur. Gazetecilik sürekli öğrenme işidir. Gazeteci sürekli yeniliği, gelişmeyi, doğruyu, iyiyi, güzeli olanı biteni yanlışı takip etmek zorundadır. Okuma alışkanlığının, öğrenme alışkanlığının sürekli olması lazım. Halk önce gazetecisine güvenmeli. Halk, kendisine güvenmediği insanın yazdığı habere güvenmez” diyen Fikret Ünver söyleşiye Ankara muhabirliği ve darbenin etkisinde geçen meslek yılları ile devam ediyor.
1980 Darbesi ve meslekten ilk istifa
Ankara’nın gelecekteki gazetecilerinden biri olmaya aday iken nasıl olup da yolunun Mersin’e düştüğünü anlatan Ünver ilk istifasının nedenini memleketin kısa tarihini de anarak anlatıyor:
“O zamanlar 12 Eylül dönemiydi. Askeri araç dururdu, rütbeli bir kişi iner bakardı gazeteye. Yayımlanamayacak haberleri keserlerdi. Sayfaya konulamayacağı için gazete sayfasının o bölümünün beyaz çıktığı zamanlar bile oldu.
Ankara içi baskısına ayrı bir ekip gelirdi. Bir tekel haberini patlattım. Benim tekel haberini cart diye kesip çıkardılar. Eskiden zam haberleri olunca infial çıkardı. Şimdi hiçbir şey olmuyor. Birkaç haberim böyle güme gitti.
Milli Güvenlik Konseyi özel haber yapmayı yasakladı. Bununla ilgili bildiri yayınladılar. Bir büyük rakı içtim ve mesleği bırakmaya karar verdim.”
Gazetecilik yakayı bırakmazsa
Ünver yaşam mücadelesine Mersin’in Aydıncık ilçesinde devam etmeye karar veriyor. Öğretmen bir arkadaşının tavsiyesiyle 1981 yılının Ocak ayında o dönem küçük bir yerleşim yeri olan Aydıncık’a taşınıyorlar.
Fikret Bey’in yanında biri 9 diğeri 2.5 yaşında olan iki oğlu ve kendisine destek olan annesi ve babası da var. Aydıncık’ta küçük bir kamping işletebileceklerini düşünürken hiçbir şey umdukları gibi olmuyor. Fikret Bey’in söylediğine göre Aydıncık’ta o zaman her şey var ancak elektriğin olmayacağını hiç bilemiyorlar. Karşılaştıkları zorlukları anlatıyor Fikret Bey: “Buzdolabı nasıl çalışacak? Gazlı buzdolabı var dediler onu da bulamadık. Para da bitiyor. Aç sefil kalacağız. Akdeniz’den denize döküleceğiz” diyor Fikret Ünver ve çareyi yine başka birşey bilmem ki diyerek yaptığı gazeteciliğe dönmekte buluyor ve Mersin’in o dönemki önemli gazetecilerinden Tankut Tufan ile irtibata geçerek tekrar mesleğine dönüyor. Ardından Mersin’deki gazetecilik günleri başlıyor: Günaydın, Güneş, Mersin Son Haber, Bölge Ekspres ve İçel Ekspres gazeteleri ve sonrasında 1987-1989 yılları arasında Mersin Belediye Başkanı H. Okan Merzeci’nin basın danışmanlığı ile devam ediyor.
Bir şartla başkanın basın danışmanlığı
Okan Merzeci’nin basın danışmanlığı teklifini siyasete karışmamak şartıyla kabul ediyor Fikret Ünver. Bu aslında ince ve kapsamlı bir konu diyor Ünver: “Bir yerel yöneticinin basın danışmanı olan kişilerin bakış açısı ve yaptığı çalışmalar nasıl olmalı?” sorusuna kendi deneyimiyle yanıt veriyor:
“Okan Merzeci halk tipi bir insandı. Ona şunu söyledim ‘Gazeteciden korkmayalım. Ben sana belediye ile ilgili olan olumsuz haberleri ayda 1 kere getireyim. Görüşümü de aktarayım’ dedim ve belediyenin eleştirildiği haberleri topladım. Hangi birim çalışıyor hangisi çalışmıyor orada gözüküyordu zaten. O da müdürleri çağırır neden aksaklıklar olduğunu sorardı. “Akıllı bir yönetici teftiş ister. Gazeteci toplumun müfettişidir” diyor Ünver.
Mersinli ne okuyacak?
Ünver söyleşinin farklı bölümlerinde yerelde gazetecilik, yerelde gündem ve yerel basının ilgiyle takip edilmesi konusunda neler yapılması gerektiğine de değiniyor. Yerel gazetecilik ve yerel yöneticiler arasındaki ilişkinin mesafesinin önemine dikkat çeken Ünver, “Bir gazetecinin “Sayın başkanım” demesi benim çok zoruma gidiyor. “Sayın başkan, sayın cumhurbaşkanı” denir. Başkanım, başbakanım demek ağzını doldura doldura yalakalık yapmaktan başka birşey değil. Şimdi o adam sana nasıl yaklaşır? Bu durum baştan teslimiyet. Ben bunu mesleğime yediremem.”
Öğretmenlikten daha saygın bir meslek
Fikret Ünver’e göre gazetecilik öğretmenlikten de saygın bir meslek. “Öğretmen 40 kişiyi zehirler ama bir gazeteci hele ajans gazetecisiyse binlerce, milyonlarca kişiyi aynı anda zehirler. Yanlış bir şey aktarır sonra insanlar gidip ona göre kullanır oyunu.”
Yerel gazetelerin habere yaklaşımının nasıl olması gerektiği sorusuna ise Ünver, “Mersinli sadece narenciye mi okuyacak? Sadece deniz mi okuyacak?” Haber anlayışı öyle olmuş ki “Haber yerel olmalı” deniyor. Peki Mersin’de yaşayan insanı İstanbul’un tekeline mi bırakacağız? Bir iki tane önemli gündemi süzüp yerelde anlatmamız gerekir.” diyerek sözlerini yerel basına dair umuduyla noktalıyor: “Bizim görevimiz bundan sonra bu Mersin’e ve ülkeye borcumuzu ödemek. Bu halka borcumuz var. Bu halk bana Fikret Bey dedi. Halk bana bu unvanı verdiyse benim onunla ödeşmem lazım.”
Fikret Ünver bugün 69 yaşında ve mesleğine Mersin’de ‘kardeşim’ dediği Ali Adalıoğlu’nun sahibi olduğu Güney gazetesinde artık klavyesinin tuşlarıyla, ilk günkü gibi aynı heyecan ve umut ile devam edecek.
(AK/DB)