Atatürk, bir grup kadınla görüşmesinden sonra gemide çektirdiği bu fotoğrafta, yanındakilerin yarım adım önünde duruyor. Ancak merkezde duruşu, yalnızca yarım adım önde duruşunun yarattığı bir etki değil. Fotoğrafta, fotoğrafı çekenin ve çektirenlerin niyetlerinin, onunla beraber olmak ve onun farklılığını ortaya çıkarmak olduğu, açıkça görünüyor.
Sorumluluklar dünyalarına yönelmiş kadınlar
Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte olmak ve ona yakın olmak üzerine öyle çok hikaye kuruldu ki Sofrasında, gemisinde, evinde onunla beraber olanların anlattıklarının yanı sıra balolarda, törenlerde, gösterilerde onu bir an görüp, elini bir an tutup nasıl etkilendiklerini anlatan onlarca kadının hikayesi ile birlikte yaratılan anlatı, Türkiyede siyasal yaşamda liderlerle kadınlar arasında kurulan ilişkiyi düşünmemize de yardım edebilir:
Türkiyede kadınların liderlerle kurdukları ilk ilişkide lider, büyülü ve mistik sözlerle duygusal anlatımlarla yüklü kurtarıcıdır. Aşkın bir aşkla bağlanılan ve seçilendir. Gücüne sığınılandır. Hayranlık ve bağlılık talep etmeyendir.
Fotoğraftaki kadınlar da liderlerinden güç devşirmişler. Ancak, çarpılma hikayelerinden farklı olarak titreyen, içinden güneş geçmiş gibi olan, hazdan eriyen kadınlar gibi görünmüyorlar. Ulvileştirilmiş bir aşkın yansımaları olabilir yüzlerindeki ciddiyet. Kaşları kalkık, gözleri derinleşmiş: Sorumluluklar dünyasına yönelmişler. Liderleri hayatı güzelleştiren, yeni imkanlar sunan, doğru yolu gösteren bir kılavuz ya da baba değil...
Gizli değil, açık bir aşkla sevilen lider
Türkiyede kadınların ilk liderleri gizli değil açık bir aşkla sevilendi. Sonraki liderler baba gibi görüldüler, kızgınlıklar korkulu ve şikayetçi bir dilin altına saklandı. Büyülü ve gizemli olan, politik hayatta yerini düzgün ve ekonomik olana, yarar sağlayana terk etti.
Politikayı sıradanlaştıran, onu ailevi ilişkilere indirgeyen ilişkiler yaygınlaştıkça baba arayışları arttıkça, karizma imaj makerlar tarafından inşa edilmeye çalışıldıkça, kadınlar ilk aşkı daha çok anımsar oldular.
Geçmişe özlemle yaşamamak için, ilk aşkı bütün güzelliğiyle anımsamak için, politikanın sıradanlıktan kurtulması için önce anne, baba, bacı, kardeş arayışlarının son bulması gerekmiyor mu?
Kendini diğer kadınlarla birlikte geliştirerek aynı zamanda bir kamu hizmeti de olan politikayı yapmak için yetenekleri çoğaltmak-sözüne sahip çıkmak , karşısındakini dinlemek, kendini diğerinin yerine koymak, deneyimlerini anlatmak ve yazmak, birlikte yapılan işlere sahip çıkmak, bunu bir sonraki döneme aktarmak, olasılıkları sürekli değerlendirmek, yeni eylem alanları keşfetmek, yeni politik araçlar bulmak...-gerekmiyor mu? Hem bireysel yeteneklerimizi hem de kolektif yeteneklerimizi çoğaltırsak aşk yine kapımızı çalmaz mı? (EK/BB)