Taksim İstanbul’un merkezi. Merkezleri kentlerin çok genel anlamda karakterini yansıtır.
Vitrin benzetmesini Sena Yapar’ın “Modernleşme Projesinin Mekânı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967)” adlı kitabından ödünç aldım:
Şöyle yazıyor Sena Yapar:
“Cumhuriyet’in ilanının akabinde, ‘Anadolu’ya medeniyet götürme’ misyonuyla Ankara başkent ilan edildi ve eş zamanlı olarak kentte yoğun bir imar faaliyetine başlandı. İstanbul’un imarı ise çok daha sonraki yıllara, söz gelimi, 1930’ların sonuna denk gelecektir. 'Rejimin kurucu babası' olarak nitelendirilen Atatürk ölmüş ve yeni cumhurbaşkanı İsmet İnönü olmuştu. Devlet tarafından İstanbul valisi ve belediye başkanı olarak atanan Lütfi Kırdar, göreve gelir gelmez İstanbul’un imarı işini ele aldı ve bu iş için de Atatürk’ün sağlığında Türkiye’ye davet edilen Mimar ve Şehir Plancı Henri Prost ile çalışılması öngörüldü. Kent nüfusu henüz kalabalık olmamakla birlikte II. Dünya Savaşı kapıdadır ve dolayısıyla ekonomik anlamda çeşitli sıkıntılar söz konusudur. Yine de merkezdeki karar alıcılar tarafından İstanbul gibi tarihî ve coğrafi önemi haiz bir kent için bu planlamanın zaruri olduğu dile getirilmişti. İstanbul’un imarı kapsamında yalnızca Taksim’de yapılanlar dahi kentin bir ‘gösteri mekânı’ veya bir ‘vitrin’ olarak algılandığını açık bir biçimde gösterir.”
Tarih belirtilmeyen, ancak yeni dikilen ağaçlardan anlaşıldığı kadarıyla 1940'ların başında çekilmesi muhtemel bu fotoğrafta, Gezi Parkı'nın bir kısmı ve sağ üst köşede Taksim Belediye Gazinosu görülüyor. Kaynak.
Taksim'de düzenlenecek vitrinin öncelikli alanlarından biri Taksim Gezi Parkı ile bugün Hilton, Intercontinental gibi otellerin bulunduğu alandı.
Sena Yapar'ın incelemesine konu olan Taksim Belediye Gazinosu ise Intercontinental'in bulunduğu yerdeydi
Taksim Belediye Gazinosu'nun Taksim Bahçesi içerisinden görünen kısmı.
29 Ekim 1939’da verilen bir Cumhuriyet Balosu ile açılmıştı. Açılış tarihinden de anlaşılacağı üzere bir Cumhuriyet projesiydi. 1967’de yıkılana kadar Cumhuriyet sonrası modernleşme projesini temsil eden bir mekân olarak hizmet verdi.
Prof. Dr. Ayhan Aktar’ın tez danışmanlığında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler Bölümü’ndeki yüksek lisans tezini kitap olarak hazırlayan Sena Yapar ile Taksim Belediye Gazinosu bağlamında Taksim’in dolayısıyla İstanbul’un dünü ve bugününü ve onu etkileyen politikaları konuştuk.
Kitabınızın adı Modernleşme Projesinin Mekânı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967). Kuruluşu ve yıkılışı modernleşmenin farklı veçhelerine işaret ediyor. Aslında sanırım etkinliğini yitirmeye başladığı tarih demek daha doğru. Bu iki tarih Türkiye'nin modernleşme tarihi açısından bize ne diyor?
Sena Yapar hakkındaAraştırmacı. Akademisyen. Lisans eğitimini Marmara Üniversitesi İktisat bölümünde tamamladı Çeşitli dergi ve gazetelerde çalışmanın yanı sıra yüksek lisans derecesini 2014’te İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel İncelemeler bölümünden aldı. Lisans üstü çalışmalarına Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı bölümünde devam ediyor; aynı kurumda yarı zamanlı olarak Türkçe dersleri veriyor. |
Taksim Belediye Gazinosu Fransız Mimar ve Şehir Plancı Henri Prost öncülüğündeki İstanbul İmar Planı’nın Taksim’le ilgili kısmının bir parçası olarak 1939’da inşa ediliyor. İlk kez 29 Ekim 1939’daki bir Cumhuriyet Balosu ile açılışı yapılıyor.
Gazinonun alafranga bir eğlence mekânı olarak işletilmeye başladığı tarih ise 4 Ağustos 1940. İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar göreve geldikten kısa bir süre sonra İstanbul’un imarı işini ele alıyor. İkinci Dünya Savaşı koşullarında, yaklaşık 750 bin kişilik bir nüfusa sahip, yani ciddi manada bir nüfus, ulaşım, konut vs. gibi bir sıkıntının yaşanmadığı bir kentte böylesine ciddi bir imar faaliyetine kalkışmak dönemin Batılılaşma eğiliminin kentsel manada bir yansıması olarak algılanabilir.
İstanbul’un imarı kapsamında yapılanları anlattığı Yenileşen İstanbul adlı eserde Lütfi Kırdar, plan kapsamındaki pek çok faaliyeti “modern şehircilik”, “modern belediyecilik” gibi kavramlarla ilişkilendiriyor. Örneğin, Taksim’in imarı dahilinde oldukça anıtsal bir yapı olan Topçu Kışlası’nın yıkılıp yerine o dönemki adıyla İnönü Gezisi’nin yapılması ve Taksim’deki pek çok inşa faaliyeti bu şekilde değerlendiriliyor. Aynı kitapta Taksim Belediye Gazinosu’nun inşasının “kel başa şimşir tarak” denerek eleştirildiğini belirten Kırdar, söz konusu mekânın inşasını İstanbul gibi tarihî, coğrafî ve ticari önemi haiz bir şehrin Batılı turistlere ve Batı tarzı yemek, servis ve eğlence arayan yerli müşteriye hizmet verecek, halka yönelik konserler vs. gibi üst kültürel pek çok faaliyete ev sahipliği yapacak ve dahası, modern anlamda gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş olan çay, balo, ziyafet vs. gibi çeşitli etkinliklerin yapılacağı bir mekâna oldukça ihtiyacı olduğunu söyleyerek meşrulaştırıyor.
Erken Cumhuriyet dönemi çalışan biri olarak çeşitli bağlamlarda dikkatimi çeken bir durum var: Osmanlı’dan devralınıp Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir biçimde sürdürülen pek çok faaliyet, bilhassa 1930’ların ikinci yarısından itibaren daha planlı programlı bir şekilde yürütülmeye çalışılıyor. Örneğin, o yıllarda gerek hizmet sektörü gerekse eğlence yaşamıyla ilgili yeni pek çok düzenleme var ve Taksim Belediye Gazinosu’nun inşası da pek tabii bu düzenlemelerle ilişkilendirilebilir. Almanya, Avusturya gibi Avrupa ülkelerindeki benzer mekânlarda olduğu gibi, Taksim Belediye Gazinosu’nun da kendisinden sonra açılacak mekânlara örnek teşkil etmesi hedefleniyor. Mesela, hizmet sektöründeki ilk mesleki eğitim kursu olan Garson Yetiştirme ve Ehliyetlendirme Kursu ilk kez 1947’de Taksim Belediye Gazinosu’nda yapılıyor. Gazino bu eğitimlere ev sahipliği yaptığı gibi, burada çalışan ve uluslararası niteliği haiz servis personeli katılımcılara ücretsiz olarak eğitim veriyor. Daha sonra bu eğitimde izlenen müfredat Sofra ve Salon Bilgileri adı ile kitap olarak yayımlanıyor ve çeşitli okullarda okutuluyor.
Yani toparlayacak olursam, o dönem ideolojik manada Batılı yaşam tarzını yayma gibi bir misyon olduğu anlaşılsa da yapılan işlerin pek çok açıdan kamu yararına olduğu çıkarımı da yapılabilir. Taksim Belediye Gazinosu’nun etkisini yitirmeye başladığı ve sonrasında yıkımına kadar giden süreçte ise bilhassa kentsel politikalarda sıkı bir dönüşüm yaşandığı Taksim’deki durum üzerinden rahatlıkla gözlemlenebilir. İstanbul İmar Planı kapsamında Dolmabahçe’den Harbiye’ye dek uzanan alan park alanı olarak tasarlanmış ve bu alan üzerinde kültürel ve sporsal faaliyetlerin yapılacağı çeşitli yapılar inşa edilmişti. 1955’te uluslararası bir otel zinciri olan Hilton bu kesintisiz park alanının tam da orta yerine otel yapma izni aldı ve şimdi de görülebileceği üzere, bunun devamı geldi. Yapılan pek çok imar faaliyetinden anlaşılıyor ki kent toprakları kamu yararından çok rant değerleri üzerinden kullanılıyor. Taksim Belediye Gazinosu da 1967’de yıkılıyor ve yerine Sheraton Oteli yaptırılıyor mesela. Bugünse aynı yerde Intercontinental Oteli bulunuyor.
Katolik ve Protestan Mezarlığı
Taksim Belediye Gazinosu'nun yer seçimi nasıl yapılmış? Belediye Gazinosu'nun bir modernleşme projesi ya da yapısı olarak Gezi Parkı’nın hemen arkasında yapılması önemli olsa gerek.
Gezi Parkı veya yapıldığı dönemki adıyla İnönü Gezisi ile Taksim Belediye Gazinosu’nun inşası elbette ki birbiriyle ilişkili; zira daha önce de söz ettiğim gibi, ikisi de İstanbul İmar Planı’nın Taksim’le ilgili kısmı dahilinde tasarlanıp yapılıyor. Ancak İnönü Gezisi yapılmadan önce, yani orada Topçu Kışlası’nın anıtsal kısmı yer alırken, Kışla’nın hemen arkasındaki alanda Taksim Bahçesi bulunuyor ve Bahçe’nin kuzeybatı ucunda, yani daha sonra Taksim Belediye Gazinosu’nun inşa edildiği noktada zaten ahşap bir gazino binası mevcut.
Bu noktada biraz o bölgenin ve daha özelde de Taksim Bahçesi’nin tarihinden bahsetmek faydalı olabilir. 19. yüzyıl öncesi Taksim’in genel manada bir mezarlıklar bölgesi olduğu görülüyor. Söz gelimi, burada çok sayıda Müslüman ve çeşitli mezheplerden Hristiyan mezarlığının yer aldığı biliniyor. Taksim Belediye Gazinosu’nun bulunduğu alanda da Katolik ve Protestan Mezarlığı var. 1855’te bugünkü belediyecilik faaliyetinin bir öncülü olarak nitelendirilebilecek Şehremaneti kuruluyor.
Şehremaneti’ni oluşturan on dört daireden biri olan Altıncı Daire-i Belediye Taksim civarında pek çok şehircilik faaliyeti yürütüyor ve bunlardan biri olarak da 1870’lerde İstanbul’daki ilk bahçeler olan Taksim ve Tepebaşı Bahçesi inşa ediliyor ve bu bahçeler müstecirlere kiralanmak suretiyle işletiliyor.
Taksim Bahçesi de Katolik ve Protestan Mezarlığı’nın alanına yaptırılıyor. Buranın inşasıyla ilgili temel motivasyon manzara olsa gerek; zira karşıda Haliç, Boğaz ve Marmara Denizi görülebiliyor. Bahçenin içinde yürüyüş yolları, müşterilere yiyecek ve içecek temin edilen yerler, orkestraların bulunduğu ve dans edilen ahşap yapılar bulunuyor. Bir de, dediğim gibi, bahçenin kuzeybatı ucunda ahşap bir gazino binası var ki buranın siyasetçisinden sanatçısına, döneminde pek çok müdavimi mevcut. Zaman içerisinde dönüşen ve giderek sönükleşen Taksim Bahçesi, İstanbul İmar Planı kapsamında yeniden düzenleniyor ve bu defa halka açık bir yer haline getiriliyor. Ahşap gazino binası ise yıktırılarak yerine Taksim Belediye Gazinosu inşa ettiriliyor.
Gezi Direnişi
Çalışmanızın kapsamı ve yaklaşımınız açısından Gezi Parkı direnişini nasıl yorumlarsınız? Bu arada AKP iktidarının Topçu Kışlası’nı yeniden yapma hayalini, Taksim Camiisi inşaatını tüm itirazlara karşın başlatmasını da akılda tutarak soruyorum.
Kentlerin iktidarlar tarafından araçsallaştırılması ne bu coğrafyaya ne de AKP dönemine özgü bir olgu. Aslına bakarsanız bunun Roma İmparatorluğu’na dek uzanan bir geçmişi var.
Türkiye’de de Cumhuriyet tarihi boyunca kentler iktidarlar tarafından sürekli olarak araçsallaştırılmış. İstanbul’un ve bilhassa da Taksim’in bu araşsallaştırmadan nasibini en fazla alan yerler olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Henri Prost’un İstanbul İmar Planı Cumhuriyet tarihi boyunca İstanbul’da girişilen en kapsamlı plan ve bugün dahi kentin bu plan dolayımında şekillendiği pek tabii söylenebilir. Henri Prost daha önce de birkaç kez Türkiye’ye gelmiş olsa da İstanbul’un imarı üzerinde çalışması için bizzat Atatürk’ün sağlığında davet ettiği biri.
Henri Prost’tan önce bu iş için Le Corbusier ile görüşülmüş ancak kendisinin belirttiği üzere, İstanbul’daki ahşap yapılara dokunulmamasını önerdiği için bu görev ona verilmemiş. Bence bu çok çarpıcı bir durum!
Erken Cumhuriyet döneminde İstanbul İmar Planı kapsamında pek çok tarihî, mimari önemi haiz yapı ideolojik tutum dolayısıyla bariz bir acelecilikle yıktırılıyor. Örneğin Topçu Kışlası bunlardan biri. Gezi Parkı protestoları sırasında Topçu Kışlası’na ilişkin bir gündem olmuştu ve o dönem pek çok mimar Kışla’nın yıkımının ideolojik gerekçelerle gerçekleştirildiğini ima edip aslında yapının anıtsal kısmının restore edilip çok amaçlı bir biçimde kullanılabileceğini dile getirmişti. Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Üstelik de böyle bir yapının korunması kentin ve dahası o bölgenin çok kültürlü yapısı bakımından daha isabetli olabilirdi. Ancak Topçu Kışlası yıkılıp yerine İnönü Gezisi inşa edildi ve söz konusu yıkımı Lütfi Kırdar daha önce de bahsettiğim Yenileşen İstanbul adlı kitapta ancak birkaç satırla geçiştirmiştir.
İstanbul’un tasarlanmış tek modern kentsel peyzajı olan bir alanda Topçu Kışlası gibi bir yapının yeniden inşasının gündeme getirilmesinin de bence tam da benzer bir anlamı var.
Buradan Gezi Parkı protestolarına gelecek olursam da şunu söyleyebilirim: Topçu Kışlası’nın yeniden inşası veya bu inşanın da bir parçası olduğu o dönem kamuoyuna sunulan Taksim Yayalaştırma Projesi, dönemin iktidarı tarafından kamu yararına olabilecek kimi “faydalarından” söz edilerek meşrulaştırılmaya çalışılıyordu. Hatta bizzat Kışla’nın ortasındaki alanın buz pateni pisti olarak kullanılacağının konuşulduğunu bile hatırlıyorum! Gezi Parkı protestoları neticesinde Topçu Kışlası’nın yapımı engellendi.
Bence bunun şöyle bir önemi var: Kent, karşılıklı etkileşim içinde olduğumuz ve sürekli olarak ürettiğimiz bir alan. Ancak iktidarlar tarafından araçsallaştırıldığı oranda, kentsel pek çok faaliyet, üstelik de “hizmet” kisvesi altında kentlilere dayatılıyor ve böylelikle bu alanı “üreten” kentliler olmaktan çıkıp bir biçimde buranın “misafirleri” olmuş oluyoruz.
Gezi Parkı protestoları ile insanlar anılarıyla, çeşitli gelecek tahayyülleriyle ilişkilendirdikleri, yani Taksim’i onlar için bir “yer” kılan alanlardan biri olan Gezi Parkı’nın üst makamlarca kendilerine dayatılan bir proje ile alelacele ortadan kaldırılmasına karşı çıkmış oldu. Söz konusu protestoların kent hakkına sahip çıkma ve doğrudan demokrasi bağlamında tarihsel olarak oldukça önemli olduğunu düşünüyorum ve ayrıca, aslında dünyadaki benzer gelişmelerin bir uzantısı olarak da belki, Cumhuriyet dönemi kentsel siyaset ve direniş tarihi bakımından da bir dönüm noktası olarak değerlendirilebileceğini düşünüyorum.
AKP'nin yeni Türkiye söylemi var. Cumhuriyet'in belediye gazinolarına benzer bir yapılanmayı AKP döneminde benzeştirmek gerekse neye benzetirsiniz? Millet Kıraathaneleri olabilir mi mesela?
Millet Kıraathaneleri, hakkında yeterince bilgi sahibi olduğum, incelediğim bir mekân değil doğrusu. Dolayısıyla burayla ilgili çok da net ifadeler kullanmak istemem. Yine de belki ilk elden şöyle denebilir: İlk kez bir seçim vaadi olarak halka sunulan bu mekân, adından da anlaşılacağı gibi okuma faaliyetiyle ilgili tasarlanıyor. Üstelik doğrudan bir gelenek vurgusu da var.
Şöyle bir düşündüğümde AKP dönemindeki hiçbir yapıyla Taksim Belediye Gazinosu arasında bir benzerlik kuramıyorum. Millet Kıraathaneleri de buna dahil.
Bir defa, gerek o dönem İstanbul Belediyesi’nin çıkardığı süreli yayınlar gerekse Lütfi Kırdar’ın yazdıkları incelendiğinde Taksim Belediye Gazinosu’nun inşasının doğrudan Batılılaşma ve toplumda modern yaşama ilişkin gündelik alışkanlıkların yaygınlaştırılması gibi bir misyonla alakalı olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz. O dönemin koşullarında İstanbul gibi bir kentteki mekân yokluğu da bu misyonla birleşince, Taksim Belediye Gazinosu alafranga bir eğlence mekânı olmanın yanı sıra uzun yıllar adeta bir “kültür merkezi” şeklinde de varlığını sürdürüyor. Okul çaylarının, çeşitli kurum ve derneklerin düzenlediği gecelerin, çok renkli ve bütün bir yıl konuşulan baloların, gerek marka veya özel modaevlerinin gerekse eğitim kurumlarının hazırladığı defilelerin yapıldığı bir mekân olmanın yanı sıra kentteki birçok üst kültürel faaliyete de ev sahipliği yapan bir yer burası. Örneğin İstanbul Belediye Konservartuvarı Şehir Orkestrası ve Türk Müziği İcra Heyeti bir dönem konserlerini Taksim Belediye Gazinosu’nun büyük salonunda yapıyor. İnsanlar haftasonu buradaki konserlere katılıyor ve aynı konserler eş zamanlı olarak İstanbul Radyosu’nda yayımlanıyor. Yine mesela Yunus Emre Oratoryosu gibi bir eser İstanbul’da ilk kez Taksim Belediye Gazinosu’nda sahneleniyor vs. Yani, ideolojik tutumdaki farklılık bir yana, İstanbul’un her iki dönemdeki koşulları da bir arada düşünüldüğünde bu mekânları birlikte anmanın dahi pek isabetli olmayacağını sanıyorum. (HK)
Künye: Modernleşme Projesinin Mekânı: Taksim Belediye Gazinosu (1939-1967), Sena Yapar, Libra Kitap 2018, 234 s.