"Doğu Karadeniz’de sahil yolu projesi daha hayata geçmeden önceydi. Çok güzel bir sahili vardı. Deniz ve halk arasında otobanlar yoktu. Böylesi günlerde, Oce ve çevre köylülerin kullandığı bir deniz kıyısı vardı. Halkın kullanımına açıktı. Sonra özel bir şirket geldi önce köyde dereye yakın bir yerde arazi satın aldı ve çay fabrikası kurdu. Fabrika köye ekolojik olarak zarar verdi, ancak çok derin zararlardan değildi. Şirket daha sonra, Oceliler’in kullandığı deniz kıyısını kullanarak, bölgede çokça yaygın olan suni alabalık çiftliği ve ücretli plaj kurmak istedi.
"Oceliler, ellerinde “Balık havuzunda değil denizde yüzmek istiyoruz” yazılı pankartlarla sahile indi, direniş başlattı. Hukuki süreç devam ederken şirket de, aynı bugün HES yapmak istenilen köylerdeki gibi köyde ayrılıklar çıkarmaya çalıştı.
"Bu ayrılıkların, huzursuzlukların kısa zamanda sona ermesi için Ankara’da yaşayan bir grup Oce’li, köyde birlik beraberlik ve kardeşlik için bir şenlik düzenlenmesine karar verdi. İlk şenlik 1997’de yapıldı.
"Ocelilerin o gün başlattığı direniş sonuç verdi, o alan hukuki yollarla yeniden halkın kullanımına açıldı ve bugün sahil yolu nedeni ile kullanılmaz hale gelen Doğu Karadeniz kıyı şeridinde halkın denizle bağlantısının devam ettiği nadir alanlardan biri oldu."
Ocelilerin bu direnişi şenliğe, şenlikleri belgesele dönüştü.
Belgeselin yönetmeni, yine köylülerden olan, gazeteci Evrim Kepenek.
20. yılına giren Yeniyol (Oce) Kültür Şenliği, köyün meydanında bulunan bölgenin ilköğretim okullarından Şefki Bey İlköğretim Okulunun bahçesinde gerçekleşiyor.
Kepenek bu nedenle belgeseline Okulun Düzi (Okulun Düzü) adını vermiş.
Oce Kültür Şenliği’ni, Ocelilerin direnişini ve belgeseli Kepenek ile konuştuk.
Evrim Kepenek hakkındaGazeteci. Evrim Kepenek, Rize'de başlayan öğrenim hayatını İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde tamamladı. bianet, Cumhuriyet, Birgün, Taraf ve DİHA'da haberleri yayınlandı, muhabirlik yaptı. Ekoloji, hukuk ve hak odaklı haberler yazan Kepenek, barış gazeteciliği üzerine de çalışıyor. Hala Gazete Sujin muhabiri olan Kepenek, ayrıca Musa Anter Gazetecilik ödülü sahibi. |
20 yıllık şenlik
Bu belgesel nasıl ortaya çıktı?
Belgesel haberde anlatamayacağımı düşündüğüm hakikati, meramı, ayrıntıyı, durumu anlatabilmenin bir yöntemiydi benim için. Üstelik Oce’ye dair bir belgesel yapmak hep kafamdaydı. Hatta, iki farklı konuda onlarca saatlik görüntüm olmasına rağmen, sanki bir duygu bana daha farklı bir konuda belgesel çalışması yapmam için bekletiyordu.
“Oce’ye dair ne yapabilirim?” diye düşünürken şimdiki Oce Şenlik Komitesi Başkanı olan kuzenim Mustafa Eren Akman, “Şenliğin 20’inci yılı olacak onun belgeselini yapabilirsin” diye önerince, belgesel çalışmaları başlamış oldu.
Yapımı ne kadar sürdü? Kimlerle görüştünüz?
Yakup Kepenek, Nurhan Kepenek ve Evrim Kepenek
Geçen Şubat ayıydı ve kış ayı olduğu için görüşme yapabileceğim fikir alış verişinde bulunabileceğim birçok kişi metropollerdeydi. O tarihten itibaren başladığımı düşündüğümüzde, çalışma süresi 7 aya tekabül ediyor. Sonuçta 20 yıllık bir şenlikten söz ediyoruz, damga vuran kişiler ve olaylar, köyü anlatabileceğimiz durumlar oldukça fazlaydı.
Önce, festivalin başlamasına neden olan kişilerden Prof. Dr. Yakup Kepenek ile görüştüm. Onun anlattıkları ile ne kadar doğru bir seçim olduğunu da anladım. Çünkü bize, Hemşinlilerin vartevor isimli şenliklerinden söz etti ve şenliğin bir yönü ile vartevor geleneği düşünülerek pratiğe döküldüğünü hatırlattı.
Sonra şenlikte, Oce Hemşinlilerinin yaylaya gidişlerinin ve dönüşlerinin canlandırıldığı bir bölüm var. Bu daha çok yeni kuşakların o anı görmesi için hazırlanan özel bir bölüm. Yaylacılar genellikle yaylaya gitmiş isimler arasından, bu işe vakıf kadın ve erkeklerden oluşuyor. Onlar arasından iki kadın, Halise Kepenek ve Azize Atagün ile röportaj yaptım.
Bir de tabi ki belgesele adını veren Okulun Düzi (Okulun Düzü)’nde büyüyen çocuklara değinmek istedim. Ben de dahil bir çok kişi o meydanda en az bir kez görev almıştır diyebilirim. Hele yirmi yıl düşünüldüğünde bu sayının ne kadar fazla olduğunu tahmin edersiniz. Ben de, o meydanda kemençe çalmayı öğrenmiş Göksel Akman ile, yine o meydandaki ilk şenliğine 4 yaşında katılmış, bugün 24 yaşında olan ve şimdilerde şenliklerde başka çocukların dans ve müzik öğretmeni olan Serap Kızıltan’la görüştüm.
Göksel de Serap da aslında tüm Oce Köyü gençliğini temsil eder.
"Karadeniz bir kapalı kutudur"
Bir Karadenizli olmanın bu hikayeyi anlatmanda etkisi nedir?
Akşam haberleri açtığınızda tüm haberlerin sadece İstanbul, Ankara ve İzmir’den verildiğini görüyorsunuz ya da sosyal medyayı açtığınızda durum böyle. Sanki tüm ülke sadece metropollerden oluşuyor. Tıpkı muhaliflerin eylemleri ve basın açıklamalarını görmemiz gibi. Ülke sadece metropollerden oluşuyor ve her şey çok harika ülkede hiçbir sorun yok gibi bir algı yaratılıyor.
Ancak metropol dışında yaşayan biri olduğunuzda, bir haberci olduğunuzda, bunu daha iyi gözlemliyorsunuz. Üstelik buradaki insanlar da olan bitenden o kadar izole yaşıyor ki hayret ediyorsunuz. Sonra Karadenizli olarak Karadeniz’e bakıyorsunuz ve aklınıza sayısız fikir geliyor.
Çünkü hakikaten kapalı bir kutu var ve hiç anlatılmamış, adeta bir tabu olan konularının yanında az anlatılmış konuları da barındırıyor. Yerel habercilerin de sadece belediye başkanı açıklaması ve vali gezintilerini anlattığını, haberciliğin bu alana sıkıştırıldığını düşünürseniz, bu kapalı kutu halinin ne kadar çok anlatılmaya ihtiyacı olduğunu anlayabilirsiniz.
Sadece ekolojik açıdan değil toplumsal ve siyasi açıdan, toplumun dönüşmesi açısından sosyologların incelemesine ihtiyacı olan bir bölge Karadeniz.
Oce’nin hikayesini anlatır mısın? Kimler yaşıyor? Nasıl geçiniyorlar?
Oce, Doğu Karadeniz’de sahilde bulunan tek Hemşin köyü. Oceliler bu bölgeye Hemşin’e bağlı Zuğa Köyü’nden gelmişler. İlk başta dört kardeş gelmiş. Zuğa’da olan yer isimlerini Oce’de de vermişler. Etraflarında Laz köyleri var. Belki biraz bu nedenle oldukça kapalı bir toplum yeni döneme kadar. Kendi içlerinde daha çok yaşamışlar. Bu nedenle akraba evlilikleri çok. Sermaye ya da varlıkları yok, ancak köy “Karadeniz’in en okumuş köyü” diye defalarca haber olmuş.
Biraz da politik bir köy. Bunda 68 liderlerinden Cihan Alptekin’in bu köyün gençlerinden biri olmasının etkisi çok. Üstelik Osmanlı döneminde açılan ilköğretim okullarından biri de bizim köyde açılmış ve birçok köyden gelen öğrencilerle birlikte eğitim yapılırmış. Yani hem Hemşinliliğini bırakmayan ama yenilikleri de ötelemeyen bir toplumsal yapıdan söz edebiliriz.
Genellikle geleneksel çay tarımı, fındık ve kivi üretimi yapılıyor, ancak tarım alanında yaşanan sorunlar buraya da yansımış durumda. Yüzde 80’i maaşlı işlerde çalışıyor, tarımdan gelen gelir ise yan gelir ya da ufak bir gelir olarak aile bütçesine katkı olarak yansıyor.
Karadenizlinin "denizle bağı"
Sahil Karadeniz ve Karadenizliler için ne ifade ediyor?
Sahil en önemli yaşam alanlarının başında geliyordu. Ta ki sahil yolu yapılana kadar. Karadenizlilerin tüm karşı koyuşlarına rağmen sahil yolu yapıldığı yıllarda bu bölgede gazetecilik yapıyordum.
Köylerdeki taşları hafriyat kamyonları ile sahile taşıyan onlarca aracın onlarca kişinin ölümüne neden olduğunu bu halk unutmadı. O dönem 2-3 kamyonla işleyen hafriyat kamyonları, bugünün Cengiz Holding’ine ait.
Karadenizliler denizle bağlantısını keseceklerini bildikleri sahil yoluna karşı hep direndiler. Kazım Koyuncu da, “denizle bağın” koparılmamasından yanaydı. Yetkililer Karadeniz’de yola ihtiyaç olduğunu söylüyordu ancak şöyle bir gerçek vardı, yapılan yol da 4-5 sene sonra yetersiz kalacaktı. Öyle de oldu. Şu an bu yol da yetersiz ve halkın denizle bağı kopmuş durumda.
Oce’de ise durum farklılık gösterdi. Çünkü özel şirket sahili almak istediği için Oceliler direniş başlattı ve sahil yolu, deniz tarafından değil, kıyı şeridi tarafından genişletildi. Doğrudan sahil yoluna karşı bir direniş olmadı ancak özel şirkete karşı duruş onu da etkiledi ve imar planlarına yansıdı. Şu an bu alan sadece Ocelilerin değil tüm kıyı şeridinin kullandığı bir alan.
Şunu da eklemek lazım. Ayder sorun olduğu kadar Rize merkezdeki yapılaşma da sorun olması gerekir ancak Ayder’den bir turizm geliri düşünüldüğünden gündeme taşınıyor. Oysa Rize başta olmak üzere Doğu Karadeniz’in en ufak kasabası dahil beton yığınına dönmüş durumda.
Direnişten şenliğe...
Oce Şenliği nasıl ortaya çıktı? Nasıl biçimlendi?
Oce Şenliği ekolojik direniş sonucu ortaya çıktı. Özel şirket Oce ve çevre köylülerin kullandığı denizi almak ve sahilinde balık çiftliği kurmak isteyince Oceliler direniş gösterdi. Tıpkı hidroelektrik santral kurulmak istenen köylerdeki gibi şirket köyde bölünmeler yarattı. Kardeşler, akrabalar birbirine küstü.
Bunun üzerine Ankara’da yaşayan bir grup Oceli, barış, birlik beraberlik ve kardeşliğin tesisi için şenlik düzenlenmesine karar verdi. Yıl 1997’iydi. İlk başta 8 gün sürüyordu.
Karadeniz’in başka köyünde göremeyeceğinize emin olduğum etkinlikler var. Santranç, tavla, yaylacılık, yetişkinlerin katıldığı çuval yarışı.
En güzeli ise şenliğin kolektif bir biçimde şekillenmesi. Geçmiş dönemlerde köyün camisinden şenlik toplantısı yapılacaktır anonsu yapılırdı ve 7’den 70’e herkes bu toplantılara katılırdı. 5 yaşındaki çocuk da görüşünü anlatırdı, 65 yaşındaki abi de. Şimdi bu 8 günlük şenlik süresi, 3 güne düşmüş durumda.
20 yıllık bir şenliği belgesele aktarmak senin için zor olmadı mı?
Elbette zordu. Hem de ilk kez yapacaktım. Kendi rutin yapmam gereken haberlerimi yapıp gönderiyordum sonra da köyde kameramla geziyordum. Bu anlamda çalıştığım kurumun da desteğini gördüm. Hep üretmemiz için motive edildiğimiz bir yerde çalışıyorum. Ayrıca Oralet Yapım'ın belgeselde çok emeği geçti. Bunun belgeselin 5 Ağustos’a yetişmesinde etkisi olduğunu düşünüyorum.
Yeni belgeseller gelecek mi?
Evet tutuklu kadın gazeteci arkadaşlarımız Zehra Doğan ve Meltem Oktay’ı anlatan bir belgesel yapmak isterdim.
Belgesel nerede nasıl izlenebilir?
Belgeseli önce Doğu Karadeniz’deki farklı köylerde göstermek istiyorum. Hatta bu nedenle yine bizim gibi benzer çalışmalar yapan Rize’nin Fındıklı ilçesindeki Çukulit köylüleri ile 15 Ağustos akşamı biraraya geleceğiz. Onların belgeselini de izleyeceğiz ve fikir alışverişinde bulunacağız. Umarım büyük kentlerde belgeseli gösterme fırsatımız olur. (EA)