12 Eylül 1980 darbesinin yarattığı acıların simgelerinden biri olan ve hayatını devrimci mücadeleye adamış Oğuz Artan, bugün aramızdan ayrıldı.
Uzun yıllardır engelli ve hasta olarak yaşamını sürdüren Artan, yaklaşık iki aydır yoğun bakımda tedavi görmekteydi.
Oğuz Artan’ın cenazesi yarın (10 Eylül Salı) öğlen vakti (13.00) Başıbüyük Merkez Camisinden kaldırılıp, Başıbüyük mezarlığında annesinin yanına toprağa verilecek.
Zorlu bir yaşam ve mücadele
Henüz lise yıllarında devrimci hareketle tanışan Oğuz Artan, İstanbul Maltepe ve Gülsuyu’nda anti-faşist mücadelenin ön saflarında yer aldı.
12 Eylül darbesi sonrasında, Mart 1981'de gözaltına alındı ve 70 gün boyunca ağır işkencelere maruz kaldı. Alemdağ Askeri Cezaevi'nde tutuklu kaldığı dönemde ise, 24 Aralık 1981’de gerçekleştirilen bir direniş sırasında atılan gaz ve sis bombalarından ciddi şekilde etkilendi. Bu olay, onun sağlığında kalıcı izler bıraktı.
Cezaevi yılları ve direniş
Oğuz Artan, Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından 6 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı ve Çanakkale Cezaevi'ne sevk edildi.
Cezaevinde tek tip elbise ve çeşitli yaptırımlara karşı direniş gösterdiği için ağır baskılara maruz kaldı.
1983'te, 45 gün süren açlık grevinde ciddi sağlık sorunları yaşadı ve hastaneye kaldırıldı. Ancak yaptırımlara karşı gösterdiği direniş nedeniyle cezasının büyük bir kısmını tamamlamak zorunda kaldı.
Tahliye
1986 yılında tahliye edilen Oğuz Artan, evine koltuk değnekleriyle döndü. Sağlığı büyük ölçüde zarar görmüş ve engelli hale gelmişti.
Hayatının geri kalanında, devrimci arkadaşlarının desteğiyle çeşitli işlerde çalıştı; ancak sağlığı sürekli olarak bozuldu ve hastanede uzun tedavi süreçleri geçirdi.
Son yıllarını özel bir bakım evinde, arkadaşlarının yardımıyla geçiren Artan, yaşamının büyük bölümünü yalnızlıkla mücadele ederek sürdürdü.
"Durumu gititkçe ağırlaştı, yalnızlaştı..."
Oğuz Artan’ın yaşamı, 12 Eylül darbesinin yarattığı yıkımların ve acıların bir simgesi olarak kabul ediliyordu.
Oğuz Artan’ın arkadaşları onun için şöyle bir mesaj yayınladı:
“Cezaevinden işsiz, yalnız, parasız ve engelli olarak çıkan Oğuz Artan’ın annesi ve devrimci arkadaşlarından başka da hiç kimsesi yoktu. Aralıklarla kafeteryada kasiyerlik, kitap satıcılığı, Sokak dergisinde arşivcilik yaptı. Halk Gerçeği, Yeni Ülke gazeteleri ve TAKSAV kütüphanesinde çalıştı. Yine sağlığı bozuldu, bir yılı aşkın tedavi gördü. ÖDP Beyoğlu ilçesi üyesi oldu, iki kez daha hastaneye yattı. En son ‘V Özgürlük’ dergisinde arşivci olarak çalıştı ama tekrar hastane günleri başladı. Durumu gittikçe ağırlaştı ve yalnızlaştı… "
"Kendisiyle yapılan bir söyleşide, 'Yarayı derin almıştık. Ne yapalım oturup ağlayacak halimiz yok…' diyen Oğuz Artan, son yıllarını yine arkadaşlarının yardımıyla ve özel bir bakım evinde geçirdi."
"Bütün bu koşullarda ne eski dostlarından ne devrimcilikten hiç kopmayan Oğuz Artan, güler yüzlü, alçakgönüllü ve kibar kişiliğiyle çevresindekilerin sevgisini kazandı. Oğuz’un hayatta en korktuğu şey yalnızlıktı ama yaşamının büyük bölümünü yalnız geçirdi."
"12 Eylül 45 yıldır süren benzersiz bir kötülüktür"
90’lı yıllardan itibaren ona yoldaşlık eden ve dayanışma ilişkisini sürdüren arkadaşlarından Tayfun Mater onu şöyle anlatmıştı:
“Oğuz 40 yıldır direniyor. Hem de iyi direniyor. Son 2 yıl içinde 6 kez yoğun bakıma kaldırıldı. 60-65 gün hastanelerde kaldı. Bazı insanlar günümüzün kötülüklerinden şikayet ederken ‘12 Eylül bile daha iyiydi’ diyorlar ya bazen, ben bunu duyduğumda hep Oğuz geliyor aklıma… 12 Eylül 45 yıldır süren benzersiz bir kötülüktür, Oğuz da bunun simgelerinden birisidir.”
Artan’ın yaşamı ve mücadelesi, Sezai Sarıoğlu’nun "Nar Taneleri-Gayriresmi Portreler" kitabında ve Aydın Yıldırım’ın yönettiği "Masumiyet Tuzağı" belgeselinde de işlenmişti.
Oğuz Artan, çevresinde güler yüzü, alçakgönüllülüğü ve kibar kişiliğiyle tanınan bir isimdi.
(EMK)