Tarihçi-yazar Murad Uçaner, Antepli Ermeni Manug Cızdırıkyan’ın günlüğünü “Manug’un Sürgün Günlüğü” adıyla tiyatroya uyarladı. Hikâye anlatıcılığı yöntemiyle tek kişilik bir gösterimle sahnelenecek “Manug’un Sürgün Günlüğü”, 1915 yılından sonraki 12 yıl boyunca Manug’un yaşadıklarını anlatıyor.
Nar Sanat Derneği’nde 6 Temmuz’da sahnelenecek hikâyeyi tarihçi-yazar Murad Uçaner’le konuştuk.
Uçaner son 15 yıldır, “resmi tarih anlayışında dışlanan, ötekileştirilen, düşmanlaştırılan ve hain ilan edilen Antep Ermenilerinin anavatanlarında neler yaşadıklarını araştırdığını” söyledi.
Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış bir günlük
Uçaner, Ermenistan’ın başkenti Erivan’daki Soykırım Müzesi arşivinde olan Manug Cızdırıkyan’ın günlüğünden 2015’te haberdar olduğunu anlattı.
Manug Cızdırıkyan’ın 1920’den sonra ‘Berberyan’ soyadını aldığını söyleyen Uçaner, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2017 yılında bu günlüğü inceleme şansı buldum ve bir kopyasına ulaşabildim. Ermeni harfleriyle Türkçe yazılmış bu günlüğe yazar Manug Berberyan, ‘Manug’un Der Zor Vukuatından Kurtuluşu’ başlığıyla başlamış ve Antep’ten çıkışlarından, yani 1915 sonbaharından itibaren 12 yıl boyunca yaşadıklarını anlatmış.”
“Bir çocuğun bakış açısıyla anlatılanlar beni etkiledi”
Uçaner, Manug Cızdırıkyan’ın 1915’te yaşadıklarını ‘bir çocuğun bakış açısıyla’ anlattığını belirterek şunları kaydetti:
“Benzer anlatıları soykırımdan kurtulabilenlerin çocukları ve torunlarından dinlemiş olmama rağmen o dönemin bir çocuğun bakış açısıyla anlatılması beni çok etkiledi. Bu günlük bir kitap olmayacak kadar kısa, bir makale olmayacak kadar uzun bir anlatıydı. Bu nedenle anlatıyı storytelling, yani hikâye anlatımı yöntemiyle kitlelere ulaştırmaya karar verdik.”
“Sürgün, vatan hasreti, hayatta kalma mücadelesi”
Uçaner, “1915 ve sonrasında Ermenilerin yaşadıkları zulümler, yıllar sonra soykırım olarak adlandırılan devasa katliamların yaşandığı dönem ve sonrasında yaşananlar”ın oyunun ana temasını oluşturduğunu belirterek şöyle konuştu:
“Anlatımızda her ne kadar 20. yüzyılın başında Ermenilerin yaşadıklarını dillendirmiş olsak da benzer olaylara günümüzde de tanıklık etmekteyiz. Dün Irak ve Suriye’de yaşanlar, bugün Filistin’de yaşananlar yüz yıldan fazla bir süreçte bölgemizde değişen bir şey olmadığını gösteriyor.
Bu anlatıyla günümüzde yerinden yurdundan bir şekilde ayrılmak zorunda kalan insanların yaşadıklarını da görünür kılmayı amaçladık. Oyunu bir cümleyle ifade edecek olursam; sürgünü, vatan hasretini, bir çocuğun tek başına verdiği hayatta kalma mücadelesini anlatıyor.”
(CÖ/VC)