Açık Radyo'nun Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ile "küçük bir elit kesimin adaletsiz bir şekilde dünyanın bütün kaynaklarını yönetmesini eleştirmek" amacıyla New York'ta 17 Eylül'de başlayan Wall Street'i İşgal Et (Occupy Wall Street) hareketi hakkında konuştuk.
Madra, tüm dünyaya yayılmaya başlayan bu şiddet karşıtı hareketin Türkiye'ye sıçramasının da kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Madra'ya göre, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük iki sorun olan "ekonomik ve ekolojik krizler"in ortak paydası ise küçük bir kesimin "tüm dünyanın suyunu sıkıyor" olması.
Arap Baharı ile başlayan ayaklanma hareketi Avrupa'ya ve Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD), oradan da tüm dünyaya yayıldı. Sizce bu hareket niçin bu kadar geç kaldı?
Bu sorunun cevabını dünyada herhangi bir siyaset bilimcisinin veya düşünürün verebildiği kanısında değilim; benim de böyle bir iddiam olamaz. Amerika'daki Wall Street Hareketi'ni başlatan 11 kişinin içinde yer alan David Graeber diye bir antropolog var. İşgal kararının alındığı ilk gün yapılacaklar hakkında tam bir konsensus ile hareket edilmesi gerektiğini savunan bir kişiye, Graeber da dahil önce herkes karşı çıkmış.
Bugün bu hareket yüzlerce şehre ve kasabaya yayıldı ve hepsinde genel kurullar var. Hepsinde de bütün kararlar herkesin katılımıyla alınıyor. Graeber, "Genel geçer düşünceye göre bunun olması imkansız ama hayatta bazen böyle şeyler oluyor. Örneğin aşk böyle bir şeydir, imkansızdır ama oluyor. Hayat da parçacık fiziği açısından olmaması gereken bir şey ama oluyor. Devrim de böyle bir şey, olamaz dersin ve olur" diyor.
Senin bana sorduğun soruyu ben de Worldwatch Enstitüsü'nün başındaki çevreci Lester Brown'a sormuştum. "Bu işler hiç belli olmaz" dedi. Önemli olan o "an"dır.
1968 yılında dünyanın dört bir tarafında başta Vietnam Savaşı'na, bütün savaşlara ve bütün adaletsizliklere karşı hak talep eden genç insanlar sokaklara döküldü.
Wall Street'i işgal et hareketini bu hareketlere bağlayabilir miyiz?
Ben kesinlikle bağlıyorum ama bu seferki onu da aşabilir. 68'de Paris'te Nanterre Üniversitesi'ni, Amerika'da de Berkeley Üniversitesi'ni işgal ettiler. Temel mesele orada bu kadar net bir şekilde dile getirilmiyordu, şimdiki eylemler tam bir sistem değişikliğini talep ediyor. Tunus'tan Mısır'a yayılıp Arap Baharı'na; oradan da İspanya'ya sıçrayarak Öfkeliler [Indignados] hareketine sebep olan şey şimdi de Amerika'da.
Amerika Birleşik Devletleri'nin aslında dünyanın en güçlü sivil itaatsizlik geleneğine sahip olan ülkelerinden biri olduğunu gözden kaçırıyoruz. Orada, Quakerlar gibi "Silah istemiyorum, öldürmeyeceğim" diyerek askerliğe karşı çıkan dini gruplar var.
Askerlik şubelerine gidip, oldukça yaratıcı ama biraz korkutucu eylemler de yapıyorlar. Kendilerinin kayıtları da dahil olmak üzere, askerlikle ilgili kayıtları, kova kova kendi kanlarını boşaltarak imha ediyorlar.
Bugün Fatmagül Berktay söyledi; Amerika'ya Mayflower (Mayısçiçeği) Gemisi ile ilk giden gruptakiler de örneğin, yolda kıtaya vardıklarında birbirlerine nasıl davranacaklarına, orada nasıl yaşayacaklarına dair bir sözleşme imzalamışlar.
Amerikan Devrimi de yabana atılır bir şey değil; 1600'lerden bahsediyoruz. İngiliz İmparatorluğu'na karşı savaş verip, değişiklikleriyle bugüne kadar gelen bir Anayasa yaptılar.
Bugünkü hareketin en mühim tarafı ne sizce?
Wall Street İşgali'nin en büyük önemi, sistemin tam kalbinde gerçekleşmesi. Bu biçimi almış bir kapitalizm, büyük kitlelere hiçbir yaşama hakkı tanımıyor. Yapılan eylemler, bunun böyle gitmeyeceğini gösteriyor. Bu yüzden de çok umutluyum.
Birkaç gün önce Zuccotti Parkı boşaltıldıktan sonra dün sokaklara dökülenlerden 200-300 kişinin gözaltına alınması veya Oakland'da eylemcilere göz yaşartıcılarla müdahale edilmesi biraz orantısız bir güç kullanımı olmuyor mu?
Tabi ki oluyor. Oakland Belediye Başkanı Jean Quan önce özür diledi; sonra 18 eyalette belediye başkanları ve FBI'ın [Federal Bureau of Investigation - Federal Soruşturma Bürosu], bütün Amerika'ya yayılan bu hareketi nasıl bastıracaklarını görüştükleri stratejik toplantılar yaptıklarını ağzından kaçırdı. Bu toplantılara İç Güvenlik Bakanlığı da dahil olmuş.
"Bundan sonraki adım da işgalcilere turuncu hapishane giysilerini giydirip, ayaklarına prangaları da takıp, onları Guantanamo Körfezi'ne göndermek mi olacak" diye de espri yaptım ben.
Adbusters (Reklambozanlar), 16 Kasımda gönderdikleri bildiride şunlardan bahsediyor: Tunus ayağa kalktığı zaman Bin Ali küçümsedi; insanlar Tahrir Meydanı'nı işgal ettiklerinde Mübarek önce Devlet Baba numaraları çekti; sonra da o kişilerin üstüne çeteleri gönderdi;
Suriye'de de Esad'ın askerleri gündelik olarak sivil halka ateş ediyorlar; Salı günü de Zuccotti Parkı'na askeri bir operasyon düzenlendi. Bütün basın dışarıda tutuldu. Bir tek Democracy Now aradan girip çekebildi.
Bildiride "LRAD [Long Range Acoustic Device (Uzun Mesafeli Akustik Alet)] dedikleri ses bombalarıyla ve korkunç projektörlerle bizim hareketimizin ruh merkezini sökmeye çalıştılar" deniyor. Polis güçlerinin ilk imha ettikleri şey de binlerce kitabın yer aldığı kamp kütüphanesi.
Adbusters'tan biraz bahsedebilir misiniz?
Toplumun böyle devam edemeyeceğini, yeni bir paradigmaya geçmemiz gerektiğini söyleyen Kanada kökenli bir grup. Sanat, tasarım gibi yaratıcı yönleri de bulunuyor. Bütün dünyada hem basılı bir dergi ile yayım yapıyorlar; hem de internet üzerinden yayın yapıyorlar.
Kendi aralarında iletişimlerini sağlayan özel bir işaret dilleri de var. Bir şeyi beğeniyorlarsa el parmaklarını yukarı kaldırıp dalgalandırıyorlar, beğenmiyorlarsa da tam tersini yapıyorlar. Kararsızlarsa da kollarını uzatıp hiçbir şey yapmıyorlar.
Günde iki defa, doğrudan demokrasinin uygulandığı saatler süren genel kurul toplantıları yapıyorlar. Mikrofon kullanmadıkları için, mike check (mikrofon kontrolü) diye adlandırdıkları halk mikrofonu yöntemini kullanıyorlar. Konuşmacı ne diyorsa en önde oturanlar tekrarlıyor ve konuşulanlar tüm gruba yayılıyor.
Bizim silahlarımız parmaklarımız, halk mikrofonları, birbirimize duyduğumuz saygı ve gelecek için umut diyorlar.
"Dünya 1968'den beri böyle bir şey görmedi. Biz, polisin bütün vahşetine, barışseverliğimizle karşı koyduk" dedikleri bildirilerini de "Genç kuşağa saldırıp, bundan yakanızı sıyıramazsınız." diyerek sonlandırmışlar.
Bu bankalar resmen suç işlediler ve yakayı kurtardılar. Goldman Sachs'ın CEO'sunun [Chief Executive Officer - İcra Kurulu Başkanı] -devletten aldığı tazminatlarla- bir günde aldığı para 250 bin dolar. Saatte 10 bin dolardan daha fazla. Ayaklanmalar, bunun devam edemeyeceğini gösteriyor.
Benim için bunun en önemli özelliği bunun şiddetsiz yapılıyor olması.
"Devrim kanlı olur" diyen Marx bu ayaklanmaları nasıl yorumlardı?
Yorumlayamazdı herhalde. Marx şiddeti bir unsur olarak görüyor. Bana sorarsan, Marx o konuda yanılıyor. Amerika'da ve İspanya'da -Indignados'tan bahsediyorum- inanılmaz şeyler oldu. Arap Baharı ise küçümsendi. Sol da bunu iyi değerlendiremedi. Hala daha da değerlendiremiyor. Oysaki Tahrir Meydanı dünyayı ebediyen değiştirdi.
Emperyalist bir ülke olan Amerika'dan da kimse böyle bir şey beklemiyordu. İşçi sınıfı da şimdi destek olmaya başladı çıkan sınıf mücadelesine.
Wall Street Ayaklanmalarının ikinci ay dönümü olan 17 Kasım'da binlerce kişi New York Borsa'sını açtırmamak üzere Wall Street'i işgal etmeye gitti. Aynı tarihte Seattle'da ayaklananlardan 84 yaşındaki Dorli Rainey'in -ki 1999'daki Battle of Seattle'a (Seattle Savaşı) da katılan bir eylemci- gözüne bile biber gazı sıkmışlar. Rainey Democracy Now'a verdiği bir mülakatta eylemlerine devam edeceklerini belirtiyor.
Gandhi'nin hoş bir lafı var: Önce yok sayarlar, sonra alay ederler, sonra saldırırlar, sonra da kazanırsın. Ayaklanmalara şu an saldırıyorlar.
Bu ayaklanmaları siz popülist olarak nitelendirmişsiniz.
Evet popülist çünkü her kesime hitap ediyor ki böyle de olmalı. Popülizm kelime olarak mutlaka kötü bir şey demek değil ki. Elitlerin çıkarlarını gizlemek adına ucuz politikayla yapılan popülizmle; kitlelerin temel isteklerine dayanan bir popülizm aynı değil. Alıştığımız kalıpları kırmak biraz zor oluyor tabi.
Dünyanın şu an karşı karşıya olduğu en önemli sorunlar neler?
Bizim iki temel problemimiz var. Birincisi küresel iklim değişikliği. Tabiri caizse dünya elden gidiyor. Bunun durdurulamayacağı yalnızca yavaşlatılabileceği de ortaya kondu. 3 milyon yıldan beri karbondioksit ve diğer gazların oranı 300 ppm'den daha yüksek olmamış, şimdi 392 ppm.
İkinci problem de insanları büyük kitleler halinde açlığa ve işsizliğe mahkum eden ekonomik kriz.
Ekonomik ve ekolojik krizlerin sebebi aynı aslında. Bir seçkinler grubu olan finansçılar ve bankerler olağanüstü paralarla ortalıkta fink atarken; öğrenciler borçlanıyor ve okumak için bütün geleceklerini ipotek ediyorlar. Orta sınıftaki insanlar evlerini kaptırıyorlar. Bir avuç insan bütün dünyanın suyunu sıkıyor. Biz de bu paradigmayı değiştirmek zorundayız.
ABD'de çevre ile ilgili ne gibi protestolar oluyor?
Dünyanın en kirli petrolünü Kanada'dan Amerika'ya nakledecek olan (Keystone XL) boru hattı Nebraska ve Kanada'da yaşayan yerlilerin topraklarından geçecekti. Tar Sands Hareketi bunu durdurdu. Aralarında oyuncuların da olduğu 1250 kişi, 6 Kasım'da "Beyaz Ev"in önünde gösteri yapmadan önce iki hafta boyunca Obama bu projeyi durdursun diye kendilerini tutuklattılar. Hiç kimse böyle eylemlerin sonuç vereceğini bilmiyordu.
6 Kasım'da 11 bin kişi üç halka halinde "Beyaz Ev"i sardı. Enerji devleri, bu projenin kesin kabul edilmesini beklerken Obama projeyi bir seneden fazla erteledi. Bütün uzmanlar bu projeyi beklemenin de çok pahalı olduğunu düşünüyor, bu yüzden gerçekleştirilemeyeceğini düşünüyor. Dünyanın en önemli iklimbilimcilerinden biri olan James Hansen da bu proje yapılırsa iklim için "Game over (Oyun bitti)" diyordu.
Bill Mckibben da Obama seçim kampanyasında iklim değişikliğini kullanacak diyor. Eğer Obama seçilir de bu projeye izin verirse insanlar da buldozerlerin önüne yatmaya hazır.
Bu da gösteriyor ki hak verilmez, alınır. Gandhi'nin de dediği gibi, değişim istiyorsan, değişimin kendisi olmalısın.
İşgalciler somut olarak ne istiyor?
Demokratik bir rejim kurulmasını bekliyorlar. Her ne kadar doğrudan demokrasiden yana olsam da; temsili demokrasi, bulunabilmiş en iyi sistem olarak görülüyor. Buna karşılık Tunus 32 yıl boyunca, liberal ekonomilere peşkeş çekilmiş bir ülkeydi. Şu anda seçim yaptılar ve koalisyon oldu; şeriat filan da gelmedi.
Mısır'da da İsrail ve ABD'nin desteklediği Mübarek diktatörlüğü vardı. Bir iktisatçı arkadaşım ülkedeki herhangi bir arazi satışı sırasında orduya muhakkak haber ve para verilmesi gerektiğini anlattı. Ülkenin bütün arazilerinden haraç alan bir ordudan bahsediyoruz. Bunu da devirmek o kadar kolay değil. Ordu, Tahrir Meydanı'nı, kütüphanesi ile kreşi ile işgal eden insanların; Mübarek'i devirdikten sonra iktidarı kendilerine devredeceklerini sanıyorsa, yanılıyor.
Obama neden sessiz kalıyor? O ne zaman uyanacak?
Muhtemelen tam olarak hiçbir zaman ama en azından petrol boru hattı projesini erteledi. Açıklama yaparsa Tea Partyliler (Çay Partisi) onu bir kaşık suda boğarlar. Seçimlerde her aday için asgari bir milyar dolar lobi yapılıyor. Yüksek Mahkeme geçen sene şirketlerin adaylara yaptığı harcamalara limit konmasını da reddetti. Şirketler istedikleri adayı "satın alabilecek." Obama bir önceki seçimde milyarlarca dolar almıştı zaten. Şirketler de onun hesabını soruyorlar tabi.
Son ertelediği projeye dahil olan TransCanada diye bir şirket hem Demokrat Parti'ye çok para vermiş hem de Hillary Clinton'ın PR [Public relations - Halkla ilişkiler] danışmanlarından biri, söz konusu şirketin de PR'cısı. Bunlar açığa çıkmasına rağmen Obama'nın projeyi ertelemesi beklenmedik bir şey.
Türkiye'de ayaklanır mı insanlar?
Bence engellenemez ve vazgeçilemez bir durum var. Türkiye'de yerel olarak ayaklanmalar başladı bile. Büyük Anadolu Yürüyüşü'nde büyük bir fırsat kaçırıldı bence. Bu yürüyüşe tam destek verilseydi; polis, Toroslar'dan Manisa'dan gelen insanları Ankara kapılarından çevirmez, Ankara'nın ortasında kamp kurulurdu.
Sinop'ta, Gerze'de termik santraller durduruldu mesela. Rüya Arzu Köksal'ın Bir Avuç Cesur İnsan filmini izlediğinizde insanın aklı donuyor. Her yaştan insan buraya kadar, bu suyu vermeyeceğiz diyor.
İktidarın ÇED [Çevresel Etki Değerlendirmesi] raporlarını kaldırma gibi bir planı var ama ben başarabilecekleri kanaatinde değilim. (IK/AS)