Manşet Görseli: https://tr.pinterest.com/yasemindalk Rita Endet'in fotoğrafları: Teri Erbeş
“Aman kızım göbekbağını üniversitenin bahçesine göm.”
“Kızım, zeytin ye de gözleri kara olsun.”
“Lohusa şerbetini iç dedim!”
Gebelikle ilgili genelde, tıp terimlerinin yer aldığı, hamileliğin sosyolojik ve kültürel boyutlarının gündeme alınmadığı kitap sayısı bir hayli fazla.
Oysa, gebelik hali de hemen her durum gibi, sosyolojik, kültüreller öğeler barındırıyor.
Avukat – Yazar Rita Ender kendi hamileliği sürecini yaşarken, başka kadınların da neler yaşadığını araştırdı. Farklı sosyal ve kültürlerden 26 kadınla kendi hamilelik süreçlerini konuştu.
Söyleşilerini “Bir Avazda” isimli kitapla okurla buluşturan Ender, “Arus Yumul'un ifadesiyle, hamile kadının kendisinden vazgeçmesi beklentisi geleneksel kadınlık kavramından besleniyor ve bu geleneksel kadınlık ile Türkiye'de her kadın bir şekilde yüzleşiyor. Hamileler ve anneler de özellikle bundan nasibini alıyor" diyor..
“Kitabı yazmak bana iyi geldi”
Siz kadınlara sormuşsunuz ben de size sorayım… Nasıl geçti hamilelik süreci?
Yarısından çoğu pandeminin içinde geçti. Koronavirüsün, Türkiye'de yayıldığı ve sokağa çıkma yasaklarının başladığı dönemde yaklaşık dört aylık hamileydim. Bu yüzden çoğunlukla evdeydim.
Bu durum bir yandan benim için çok olumluydu çünkü örneğin yediğime içtiğime zahmetsizce dikkat edebiliyordum ama diğer yandan endişe vericiydi; hareketsiz kalıyordum, ne olduğu tam da anlaşılamamış bir hastalığa yakalanma riski vardı vs. Endişelere değil de başka bir şeye odaklanmaya ihtiyacım vardı, o yüzden aslında bu kitabı yazmak bana o süreçte çok iyi geldi. Üstelik benim için harika bir paylaşım oldu.
Ritüeller var mıydı sizde de nazar boncuğu vs gibi gibi?
Vardı. Ailenin nazar boncuğu ihtiyacından anneannem sorumlu! Doğumdan sonra her yere; oğlumun pusetinin içine, odalarımızın kapılarına, yatağın yanına nazar boncukları iliştirdi.
Yedi aylık hamileyken bir Sefarad âdeti olan faşadura törenini yaptık. Kardeşim ve teyzem beyaz bir bez kestiler, annem de o bezden bebeğin; oğlumun giydiği ilk kıyafeti dikti. Oğlum, Yahudi adetlerine göre sünnet oldu ve ismi duayla söylendi.
“Hep aynı yere geliniyor”
Kitabınızı yazma sürecini anlatır mısınız? Hem pandemi vardı hem de diğer sağlık koşulları açısından zor olmadı mı?
Zor olmadı çünkü tüm röportajları evden yaptım. Röportajların çoğunu -yine pandemide hayatımıza giren- zoom adlı programı kullanarak, karşılıklı görüntülü şekilde konuşup kayıt alarak yaptım.
Bulunduğu yer veya ekonomik durum nedeniyle görüntülü konuşma yapmaya müsait olmayan birkaç kişi ile de telefonla görüşerek kayıt aldım. Haftada en az bir röportaj yaptım ve yazdım. Doğumdan tam 6 gün önce de dosyayı yayınevine gönderdim.
Aslında yazarken 40 kişi ile görüşürüm diye düşünmüştüm. Çünkü 40 sayısı söyleşilerde çok tekrarlandı. Doğumdan sonra kırk gün sokağa çıkmamak, doğumdan sonraki kırkıncı gün kilisede dua okutmak, doğumdan sonraki kırkıncı gün buğday kaynatmak vs.
Fakat görüşmeleri yaptıkça ve benim hamileliğim ilerledikçe bu fikirden vazgeçmek için nedenler üretmeye başladım. O sırada yaptığım 25. söyleşi ve görüştüğüm 26. kişi olan Gülsün Karamustafa konuşmasını şu sözlerle bitirince, bu kitabın da burada bitmesi gerektiğine inandım: “Dönüp dolaşıp doğumun ve hamileliğin hazzını yaşamaktayız. Başka bir şey yapılmıyor. Hep aynı yere geliniyor.”
Kitapta söyleşisine yer verdiğiniz kadınları neye göre seçtiniz?
Daha önceki çalışmalarımda da bu kitapta da aslında iki ayrı konuyu birlikte ele almaya çalıştım. Burada birincisi kadınların hamilelik deneyimleriydi yani; hamilelik döneminde ne yaşadıkları, bu süreci nasıl geçirdikleri; gebeliklerini öğrenme anları, hazırlıkları, kaygıları, merakları, toplumun onlardan beklentileri vs.
İkincisi ise ritüellerdi. Konuştuğum kadınlara hamilelik dönemlerinde hayatlarında yer alan dine, geleneğe bağlı uygulamaları, inançları, hamilelik ve doğuma ilişkin ritüelleri sordum.
Bu nedenle farklı coğrafya, kültür ve dinden olan, farklı yaş ve mesleklerden kişileri seçmeye çalıştım. Sohbetini sevdiğim insanlarla gittim, kitaptaki 13 kadını zaten daha önceden tanıyordum.
Kadınlar sizin söyleşi talebinize nasıl karşıladı? Kabul etmeyen çekincesi olan oldu mu?
Birisi çok çekingen davrandı. Zor ikna oldu, kısa konuştu ama mutluyum ki konuştuk. Kitabın içinde yer almasını istediğim ama yapamadığım iki röportaj fikrim daha vardı.
Biri, sperm nakli ile hamile kalan bir kadınla söyleşi yapmaktı. Bu konuda popüler olan bir kadına ulaştım ama randevulaşamadık. Ben de çok ısrarcı olmadım. Diğeri de, istemeden hamile kalmış olan bir kadınla konuşmaktı. Kendi içinde bulunduğum durum nedeniyle onu da yapamadım, bana psikolojik olarak çok ağır gelecekti.
Kitabın adı nereden geliyor?
Ben kitaplarımı Türkçede olup başka dillere tam da çevrilemeyen ifadelerle adlandırmayı çok seviyorum. Çünkü bu ifadeleri de çok seviyorum. “Bir avazda!”yı hamileliğim sırasında çok duydum. Söyleşi yaparken bilgisayar ekranından göbeğimi gören kadınlar da benim için hep bunu diledi. Önemli bir dilek.
Doğumun tek seste gerçekleşmesi; acının az, sürenin kısa olması. Aynı zamanda sese yapılan vurgu da kıymetli. Ses, kişisel ve kitapta söylediğim gibi; kişisel olan da içeride başlıyor. İçerideki ile paylaşılıyor. Belki de bu yüzden haftalar boyunca içinde taşıdığın canlı, önce sesini tanıyor.
"Kitapların çoğu sağlık ve bakım üzerine"
Onlarca kadınla konuştunuz farklı kültür ve dini inançtan gelen, kadınların hamilelikle ilgili ortaklaştığı ve farklılaştığı başlıklar var mıydı?
Hisler, hamilelik algısı ve deneyimleri içinde bulunulan kültüre, coğrafyaya, zamana bağlı olarak elbet farklılaşıyordu. 80li yıllarda Midyat’ta hamile olan bir kadının hayatını “ayıp”lar şekillendirirken ve kadının alışmaya çalıştığı büyüyen vücudunu aynı zamanda saklama yükümlülüğü varken; tam aynı dönemde İzmir’de hamileliğini yaşayan bir kadına doktoru, vücudunda olanları olumlu cümlelerle sahiplenmesi gerektiği ve “sancı” kelimesini kesinlikle kullanmamasını öğütlüyordu.
Ya da örneğin, İç Anadolu’da doğumun ardından çeşitli vesilelerle bolca kaynatılan buğday, Karadeniz’de yoktu. Veya Güneydoğu’da “kadının çatısının genişliğine” bağlanan doğum öğretileri, İstanbul’da yaşayan bir kadın doğum uzmanı için tamamen anlamsızdı.
Fakat elbette ortak noktalar da çoktu. Kitaba bir değerlendirme yazısı yazan sevgili Arus Yumul şunu vurguladı: “Hamile kadının bedeni başkalarının dokunmasına, tavsiyesine ve öğütlerine açıktır.”
Öncelikle bu ortak bir durum. Sonra yine Arus Yumul’un ifadesiyle, hamile kadının kendisinden vazgeçmesi beklentisi geleneksel kadınlık kavramından besleniyor ve bu geleneksel kadınlık ile Türkiye’de her kadın bir şekilde yüzleşiyor. Hamileler ve anneler de özellikle bundan nasibini alıyor.
Maruz kalınan her şeye ve yaşanan tüm zorluklarına rağmen, konuştuğum hemen hemen her kadın, hamileliği ‘güzel’, ‘özel’ ve ‘keyifli’ bir süreç olarak nitelendirdi.
Hamilelik gibi bir alanda çok kitap görmüyoruz, tıp kitapları haricinde.. Sizin nereden aklınıza geldi bu kitap fikri?
Evet. Bu alandaki Türkçe kitapların hemen hepsi sağlık ve bakım üzerine. Kapaklarında da şiş karınlı gülümseyen güzel bir kadın var. Hamileliğin bundan ibaret olmadığını; ihtişamlı ama inişli çıkışlı bir süreç olduğunu, konuşulmaya değer başka yanları olduğunu düşündüm ve yazmak istedim.
Bundan sonra yeni kitap fikirleri var mı?
Şu anda yeni bir kitap için enerji ve vakit ayırabilecek bir durumda değilim. Daha sonra olur umarım.
Rita Ender’in bu kitabında Esin Alpan, Elmas Arus, Anna Maria Beylunioğlu Atlı, Güler Baban, Funda Şenol Cantek, Elena Cedolini, Seta Estukyan, Nüket Franco, Gönül (Birgül) Gülay, Tina İlyadu, Filiz Kerestecioğlu, Irmak Bircan, Gülsün Karamustafa, Nezihe Kayaoğlu, Nardane Kuşçu, Sevin Okyay, Leyla Onar, Manuela Ergin, Yeşim Pündük, Rosana Şapka, Duygu Tokay, Gamze Gül Özşahin, Nilüfer Taşkın, Dilan Epik Topuz, Merve Ünlü ve Jinda Zekioğlu’nun tanıklıkları yer alıyor. |
Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.
(EMK)
*Rita Ender, İletişim Yayınları, 208 Sayfa, İstanbul, Temmuz 2021