Bilim ve sanatla uğraşan insanlar, toplumların yaşamlarında ve gelişmelerinde çok önemli role sahip kesimler arasındadır. Onlara "gelişimin ve değişimin yol açıcısı ya da yol göstereni" demek belki de daha yerinde bir tanımlama olurdu.
Diğer yandan bu kesime verilen değer de aynı zamanda toplumların gelişme ölçütleri arasında sayılıyor. Beynin faaliyeti ve duygunun işlenmesi yoluyla pek çok büyük değer üreten, insanlık tarihine derin izler koyan bu kesimler tüm geri kalmış toplumlarda olduğu gibi ne yazık ki bizim toplumumuzda da en güvencesiz kesimler arasında yer alıyor.
Eğer yaptıkları başka bir iş nedeniyle bir kamusal göreve sahip değillerse, ne düzenli bir gelire ne de sosyal bir güvenceye sahip olabiliyorlar.
Sıklıkla örneklerini gördüğümüz üzere yaşamlarının sonlarında çok büyük zorluklarla baş etmek, çeşitli toplu bakım yerlerinde barınmak zorunda kalıyorlar.
Yine sıklıkla cenazelerinin ya dayanışmayla ya da "belediye" tarafından kaldırıldığını duyuyoruz.
Aslında bilim ve sanatla uğraşmanın karşılığının bir "ücret" olması da çok anlamlı değil ve sıklıkla bu karşılık da bilim ve sanat insanları tarafından reddediliyor. Onlar özgünlüklerini ve özgürlüklerini, hem "yalnız başlarına" olmakla, hem de "kendi değerlerini kendileri biçerek, belirleyerek" var ediyorlar ve üretimlerini bu yolla besliyorlar.
Kapitalizmle ilişkileri de sorunlu; eğer "pazar için bir artı değer" üretiyorlarsa sistem onları kabul ediyor, değilse en gelişmiş ülkeler dahi "yok" sayıyor.
Var olmalarının bir yolu da "medya". Genellikle medya ile ilişkileri de sorunlu. Eğer sansasyonel bir yanları yoksa, kapitalizm onları tanıyana kadar, medya için de var olamıyorlar.
Sağlıklarındaki bu "yok sayış" bazen yokluklarında yeniden bir "değişim ve kazanım değeri" haline gelebiliyor ve birilerini kazandırabiliyor.
Özgünlükleri, özgürlükleri ve dolayısıyla tek başınalıkları, aynı zamanda onların bir araya gelip örgütlenmelerinin önündeki "içsel" engellerden birisini oluşturuyor.
Yine de yaşamak ve ürettiklerinin karşılığını alabilmek için günümüzdeki en geçerli yollardan birisi örgütlenmek. Bir örgüt içinde yer alanların sayısı az olsa da, bu alandaki örgütlerin sayısı çok da az değil. Dahası bir rekabet bile var. Çünkü bu tür örgütler, özellikle yöneticilerine kimi erkler ve toplumsal yaşamda söz sahibi olma hakkı da sağlıyor.
Bu örgütlerden birisi de "Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği" yani BESAM.
BESAM'ın şu andaki yönetim kurulu başkanı da Diyarbakır Cezaevi Gerçekleri Araştırma ve Adalet Komisyonu çalışmaları içinde tanıdığım Sevgili Esen (Aslandoğan) Hocam.
Arada sırada da olsa BESAM'dan söz eder, özellikle etkinliklerini bildirerek katılmamı ister. Geçenlerde onunla komisyon çalışmaları sırasında BESAM hakkında konuştuk.
Yukarıda da belirttiğim gibi bu meslek birliğinin varlığı ne yazık ki toplumumuzda çok bilinmiyor. İşte Esen Hoca'ma sorduğum sorular ve yanıtları:
BESAM ne zaman kuruldu? Kuruluşunda yer alan kurum, örgüt ya da kişiler kimlerdi?
Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği, Türkiye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği'nin ortak yürüttüğü ve uzun bir süreci kapsayan bir çalışmanın sonunda 1999'da kuruldu. Kurucu Başkanımız Sayın Alpay Kabacalı'ydı. Kurucu üyeler arasında anımsayabildiğim kadarıyla benimle birlikte Yaşar Kemal, Nihal Yeğinobalı, Rona Aybay, Adalet Ağaoğlu, Ataol Behramoğlu, Eray Canberk, Hikmet Altınkaynak, Sabri Kuşkonmaz, Gülten Dayıoğlu, Konur Ertop, Osman Şahin, İlhan Berk, Adnan Binyazar, Gülsüm Cengiz, Nursel Duruel, akademisyenler arasında ise İzzettin Önder, M. Zaman Saçlıoğlu, Tolga Yarman, İbrahim Kaboğlu ve şimdi aramızda olmayan Sevgili Türkel Minibaş gibi isimler vardı.
Ben Alpay Kabacalı'dan sonra üç dönemdir yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürüyorum.
Kurucuların niteliklerinden de anlayabileceğin gibi bu kişiler özgürlükçü, demokrat ve sol çizgideki insanlardı.
Kuruluş amacınız neydi?
Birliğimizin kuruluş tüzüğünde de görüleceği üzere temel amacımız bilim ve edebiyat eserleri sahiplerinin ortak çıkarlarını korumaktır. Bunu düzenleyen bir kanun var: 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu. Amacımız tüzüğümüzde de açıkça belirtilmektedir: Amacımızı "bu kanun çerçevesinde ve bu kanunla tanınmış hakların idaresini ve takibini, alınacak tazminat ve telif ücretlerinin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağlamak" olarak tarif ediyoruz.
Bu amaçla neler yapıyorsunuz?
Yaptıklarımızdan çok yapmakla yükümlü olduğumuz ve yapabileceğimiz işleri tüzüğümüzde olduğu şekliyle belirteyim:
"Üyelerin her türlü kurum ve kuruluşlarda haklarını idare etmek, izlemek, korumak, idari ve yargı yollarına başvurmak; üyelerinin eserlerinin kullanımından kaynaklanan ücretlerin ve tazminatların tahsilini sağlamak; yurtiçinde ve yurtdışında kamu kurum ve kuruluşları, gerçek ve özel hukuk tüzel kişileri ile idari ve mesleki ilişkiler kurmak; mesleki yayınlar yapmak, üyelerine ve üyeleri dışındaki kişilere faaliyet alanına ilişkin kurslar açmak; üyelerinin eserlerinin her biçimdeki nüshalarının ticari amaçlarla kullanılmasını kontrol ve takip etmek, izinsiz kullanımlar için gerekli tedbirleri almak; yaşayan ve aramazdan ayrılmış bilimcilerin ve edebiyatçıların anılması, saygınlıklarının korunması ve topluma tanıtılması için etkinliklerde bulunmak; üyelerinin eserlerinin kullanımlarına ilişkin sözleşmelerin yapılmasına, uygulanmasına ve anlaşmazlıkların giderilmesine yönelik çalışmalarda bulunmak ve diğer ilgili alan meslek birlikleri ile işbirliği yapmak."
Birliğin resmi statüsü ve yasal durumu nedir? Resmi kurumlar birliğinizi tanıyor mu?
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 4110 sayılı kanunla değişik 42. maddesi ve "Fikir ve Sanat Eseri Sahipleri İle Bağlantılı Hak Sahipleri Meslek Birlikleri ve Federasyonları Hakkında Tüzük" hükümlerine göre kurulmuştur.
Bu Meslek Birliği, "Fikir ve Sanat Eseri Sahipleri İle Bağlantılı Hak Sahipleri Meslek Birlikleri ve Federasyonları Hakkında Tüzük"ün 7. maddesi uyarınca "İlim ve Edebiyat Eserleri" alanında faaliyet gösterir.
BESAM Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü'ne doğrudan bağlıdır. Birlik olarak eser saklama yetkisine sahibiz. Noterlerden çok daha ucuza yetkili olarak üyelerimizin eserlerini koruyabiliyoruz. Mahkemelerde resmi olarak geçerlidir.
Bu birliğe kimler üye olabiliyor?
Yasa ve tüzükte belirtildiği gibi bilimsel ve sanatsal bir üretimde bulunan, bir yapıta sahip olan herkes katılabiliyor. Üye sayımız şu anda çok fazla değil. Ama şimdilerde yazarlara ulaşıyoruz ve ciddi bir atak yapacağız gibi görünüyor. En kısa zamanda internet sitemizi de kuruyoruz. Yönetimde ayrıca iki avukat arkadaşımız görev yapıyor. Giriş aidatımız 70, üyelik aidatımız da 30 TL.
Akademisyenler de katılabiliyor mu?
Evet, bilim ve edebi eserler olduğu için akademisyenler de katılabiliyorlar. Bazılarının isimlerini yukarıda saydım. Ben de bir üniversitede görevliyim ve yasal olarak halen üniversitelerde görev yapanların birliğimize üye olmalarında bir engel yok. Zaten halen çok sayıda akademisyen üyemiz bulunmaktadır. Bu kesime daha yoğun bir şekilde ulaşmayı hedefliyoruz?
Birliğin gerçekleştirdiği bazı etkinlikleri biliyorum, bazılarına da katıldım; bugüne kadar düzenlediğiniz önemli etkinlikler neler?
Şimdiye kadar telif hakları ile ilgili her sene paneller yaptık ve imza günlerine katıldık. Bunların dışında "Unutulan Yazarlar Sempozyumu" başlıklı bir sempozyum dizisi yaptık ve ilkini de kitaplaştırdık. İkincisi de hazır ama ekonomik zorluklar nedeniyle henüz basılamadı.
Ayrıca geçen sene Türk Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Gülten Dayıoğlu isimli bir panel gerçekleştirdik. Bu da kitap haline gelerek basılacak.
Bu yıl içinde Türk Gezginlerinin Gözüyle Dünyanın Dört Bucağı isimli belgesel dizimizin ilk ayağını 25 gün Brezilya'da sadece minibüsle 4000 km yaparak gerçekleştirdik. Bu belgeselde Bağdatlı Abdurrahman Efendi, Falih Rıfkı Atay ve Fuad Carım'ın izlerini sürerek Brezilya'yı dolaştık. Belgeseli ikinci ayağı ise Hindistan'dır. Onu da maddi destek bulabilirsek bu sene gerçekleştireceğiz.
Bir de öykü atölyesi düzenledik. 30 Ocak - 26 mart 2011 tarihleri arasında Tahsin Yücel, Nihal Yeğinobalı, Adnan Binyazar, Adnan Özyalçıner, Alpay Kabacalı, Öner Yağcı, Sadık Arslankara, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Zafer Doruk ve Zeynep Aliye'nin katıldığı Zeynep Aliye'nin düzenlediği bu öykü atölyesine çok ciddi bir katılım oldu.
Şairlerimiz ve özellikle de kadın şairlerimiz konulu sempozyum projemiz de maddi olanaksızlıklar nedeniyle bekliyor.
Peki, bianet aracılığıyla hedef kitlenize iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Evet; dediğim gibi üye sayımızı artırmak ve bu yolla üyelerimizi güçlendirmek istiyoruz. Bilimsel ve sanatsal üretimde bulunanları birliğimize çağırıyorum. (MS/YY)