Bu yıl dördüncüsü düzenlenen İstanbul Bilgi Üniversitesi, İletişim Fakültesi Festivali Project’04, Fakülte öğrencilerinin yıl boyunca hazırladıkları yaratıcı çalışmalardan bir seçki sundu.
Festival programıProject'04 çerçevesinde 21-27 Mayıs arasında gerçekleştirilecek etkinlikler 22 Mayıs Salı - Konuşma santralistanbul Açıkhava konuşması "Sınırlar" konulu Sanatçı Konuşması: 14.00 Burak Kabadayı, Maya Yıldırım 23 Mayıs Çarşamba - "Metafor Festivali" santralistanbul çeşitli mekanlar (ilhamını İkici Yeni şairlerinden alan performanslar) 12.00-15.30 Performanslar (10'ar dakikalık 21 performans) 15.30-16.30 Metaforum 25 Mayıs Cuma - Görsel işitsel performans Barış Ergün / Had A Quiet Life In - Live Music Performance E-1 Binası / RGB Stüdyoları (Red Stüdyo) ön cephesi santralistanbul |
8 Mayıs’ta başlayan festivalin bu seneki teması olan “Sınır” kavramı; dilin sınırları, cinsiyet ayrımcılığı, bireysel sınırlarımız, toplumsal normlar, politik sınırlar gibi alanları kapsayan geniş bir çerçevede ele alınmıştı.
Festivalin bugün sona eren sergi bölümünde, insanlara dayatılan sınırları yansıtan eserlerin yanında, bazen farkında olmadan yarattığımız, kendimizi içeriye hapsettiğimiz alanlara dokunan çalışmalar da yer alıyordu.
Sınırlar üzerine düşünmenin onların ardında var olan olanakları gösteren güçlü bir yönü var. Bu anlamda öğrencilerin sergilenen her bir eseri başka bir ihtimalin imkânı, sınırlarla gizlenen olanakların açığa çıkardığı bir potansiyel olabilir.
Sergi sınırlar üzerine çeşitli tanımlamalar ve sorgulamalar üzerine kurulu. Sınırların dışlayıcı, ötekileştirici tarafını düşünebilmenin bizi rahatlatan, durduğumuz yerde adalet duygumuzu besleyen bir yönü var. Fakat serginin girişinde karşılaştığınız tanımlardan bazıları rahatınızı kaçırabilir; “Sınırlar bizi korur”, “Sınırlar bizi güvende hissettirir”.
Sınırların koruduğu gerçeği, bizi adaletsizlik ve eşitsizlikle mücadelenin güvenli bir alan olmadığıyla yüzleştiriyordu. Sınırı aşmak çoğu zaman bizi yaralar ve çizdiğimiz sınırların şiddeti tekrar ürettiğini bildiğimiz halde, yaralanma riskini göze alamayız.
“Büyük Oyun, Küçük Oyun”
Sergide yer alan Emre Can Kaya ve Utku Kafalıer’in “Büyük Oyun, Küçük Oyun” isimli video yerleştirmesi sınırların değiştirme gücü üzerine bir çalışma.
Dünya tarihinin seyrini değiştiren karakterleri bir satranç masasında toplayan eserde atların, piyonların, fillerin kendi hareket alanlarında oyunu nasıl dönüştürdüklerini izliyoruz. Satranç oyununda her bir taşın tanımlanan sınırlı hareketinin ötesinde bir gücü vardır. Örneğin piyonun çok işe yaramadığı düşünülür, oysa piyonu tahtanın en dibine götürdüğünüzde onun yerine başka bir taş koymak zorundasınızdır. Bu yönüyle oyunun seyrini değiştiren genel kuralları değil, ardındaki küçük stratejilerdir.
Bu satranç takımında Hitler, Nixon gibi dünyanın sınırlarını belirleyen politik güçlerin yanında, Muhammed Ali, Elvis Presley gibi var olan sınırları aşarak oyunu değiştiren aktörler de yer alıyor.
“İfşa”
Yağız Arıkan’nın “İfşa” adlı çalışması aile kurumu ve bu kurumun ürettiği şiddet üzerine bir eser. “İfşa”’da siyah bir perdeyle örtülü, yüksek tabanlı, dar kapılı bir oda görüyoruz.
Kapının ardından beyaz bir ışık yansıması görünüyor ve içeriden çok net duyamadığınız bir uğultu yükseliyor. Kapının aralığından içeriye baktığınızda birbirleriyle tartışan iki siluetle karşılaşıyorsunuz. Dağılmış bir mutfak masası, yerde kırılmış bir lamba ve artık çok net duyduğumuz şiddetli bir tartışmaya şahit oluyorsunuz. Zorlasanız da tam olarak açılamayan kapı ve yüksek taban, sizde bu kavgayı gizlice izleyen küçük bir çocuk olduğunuz hissi uyandırıyor. Arıkan bu eserinde, aile kurumunun üzeri örtülen şiddetinin bir çocuğun gözündeki yansımasına tanık olma imkânı sunuyor.
“Keçi”
Sergide yer alan “Keçi” isimli kısa film ise dilin sınırlarıyla ilgili. Film boyunca ana dili Kürtçe olan küçük bir kızın “keçi” kelimesini telaffuz etme çabasını izliyoruz. Dil bir yönüyle insanı yabancılaştıran, kavrama gücünü sınırlandıran bir form. Aynı dili konuştuğumuzda dahi anlamak ediminin dilin sınırlarının ötesinde olduğunu biliriz. Bilmediğimiz bir dil ile olan ilişkimiz ise bütün kavramlarımızın, dünyayı algılama biçimimizin yeniden inşasını gerektiren zorlu bir deneyimdir. Bu yönüyle dayatılan bu zorunlu yerinden edilme bedenlerimize işleyen başka bir şiddet örneğini sergiliyor.
Af Örgütü çalışmaları
Sergide Uluslararası Af Örgütü için yapılan sosyal reklam çalışmaları da yer aldı. Af Örgütü için üretilen çalışmalarda, savaşın ve yaşanan mülteci krizinin kavramlarımızı ne kadar farklılaştırdığını, dönüştürdüğünü görüyoruz. Çocuk bir mülteci için akşam yemeği ne anlama gelir?
Araba, oda, oyuncak gibi kavramlar savaş mağduru çocuklar için bilindik anlamlarından çok uzakta. Af Örgütü için yapılan reklam çalışmaları, “ev” kelimesine eklediğimiz yeni tanımı hatırlatıyor; “Mültecilerin terketmek zorunda oldukları yer”. Buradan baktığımızda kavramlar yaşanan acılarla genişletiliyor, oysa mülteci çocuklar için evin başka bir tanımı yok.
Project’04 Festivali, kurduğu bütün bağlamlarla, belki de bugün üzerine en çok düşünmemiz gereken sınırlar temasına çok farklı alanlardan destekleyen çalışmalara yer verdi. “Sınır” temalı dijital oyunlar, dijital dünyadaki özgürlük üzerine çalışmalar, fotoğraf ve çeşitli video işleri aracılığıyla konunun pek çok farklı alanını ele alan sergi, genç kuşağın konuya dair umut verici sesini duymamıza aracı oldu. (EA/HK)