Bu tür endişelerin ve toplumsal olayların yaşandığı yüzyılımızda; medyanın bağımsızlığının korunması ve gücü elinde tutan hakim pozisyondaki siyasal makamlarca medyaya müdahale edilmemesinin güvence altına alınması çok önemli bir sorundur.
Savaş ve terörizm gibi kriz durumlarında ifade ve haber alma özgürlüğü sorunları Kiev'de tartışılmıştır. (Kiev, 10-11 Mart 2005). "7. Avrupa Bakanlar Konferansında Kabul Edilen Kitle İletişim Politikası" bu toplantıda şekillenmiş, "Siyasi Bildiri" ile "Eylem Programı" yayınlanmıştır.
Anımsayalım... 2003 yılında HSBC ve Sinagog'a atılan bombalar toplumu derinden sarsmıştı. Basına her yerden bilgi ve belge yağıyordu.
Bu kriz ortamında Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'nin davetiyle, önde gelen medya organlarının genel yayın yönetmenleri ile Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyeleri, ''Terör konusunda medyanın üzerine düşen ortak sorumluluğun gerekleri üzerinde görüş alışverişinde bulunmak'' amacıyla toplanmışlardı.
Kabul edilen "deklarasyon" 29 Kasım 2003 tarihinde açıklandı. Bu Deklarasyona göre; medya kuruluşları özellikle; terör örgütlerinin, yaptıkları eyleme ilişkin, propaganda niteliği taşıyacak açıklamalarını veya amaçlarına hizmet edecek görüşlerini yayınlamamalıdır.
Teröristleri ve terör örgütlerini, toplumun belli kesimlerine bağlayıcı ve suçlayıcı sıfatlar kullanmaktan kaçınmalıdır. Eğer biliniyorsa örgütün adını vermeli, daha sonra da o örgütün amacı, niteliği, tarihçesi hakkında gerekli asgari boyutta bilgiyi kullanmak tercih edilmelidir.
Toplumsal boyutları önem taşıyan olayları, olabildiğince deneyimli muhabir, kameraman ve foto-muhabirleriyle izlemeye özen göstermek yönünde azami duyarlılık ve çaba göstermelidir.
Aynı Deklarasyonda "Kamu Kuruluşları ve Yetkililerinden Taleplerimiz" başlığı altında medyanın isteği şunlardı: Bu deklarasyonda yer alan medya organları ve gazeteciler,
1) Medya kuruluşlarına hızlı, düzenli ve sürekli bilgi akışının sağlanmasını,
2) Yetkililerin, özellikle toplamsal boyutu büyük olaylarda kamuoyunun hızla bilgiye ulaşma ihtiyacını dikkate alarak, zaman geçirmeden belli aralıklarla habercilerin karşısına çıkmasına özen gösterilmesini,
3) Özellikle kriz anlarında, medya mensuplarına düzenli çalışma olanağı veren Basın Merkezi türü ortamların sağlıklı çalışmasının sağlanmasına özen gösterilmesini,
4) Medya kuruluşları aracılığıyla kamuoyunu aydınlatmaya yönelik bu sistemlerin "bilgileri saklamak" için değil, "kamuoyunu olabildiğince geniş şekilde bilgilendirmek" amacıyla işletilmesini kamu kuruluşlarından ve yetkililerden talep etmişlerdi.
Kamuoyu yargının, savcılığın ve polisin çalışmaları hakkındaki bilgiyi medya aracılığıyla alma hakkına sahiptir. Bunun sağlanması için; gazeteciler ceza yargılamasında işleyişe ilişkin bilgilere hukuka uygun olarak belirlenecek "sınırlandırmalara" göre özgürce erişebilmelidir. Medyaya, doğrulanmış ya da makul şüpheye dayanan bilgi yetkili organlar tarafından verilmelidir.
Devam eden soruşturmanın gizliliğini ihlal etmedikçe veya ceza kovuşturma sürecini geciktirmedikçe ya da engellemeyecekse soruşturma ve ceza kovuşturması içeriği hakkında yargı organları ve polis; medyaya kendileri bilgi sağlamaya karar verdiklerinde, gazeteciler arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin, herkese bilginin verilmesini mümkün kılmalıdır.
O halde yetkililer basın açıklaması ya da basın toplantısı şeklinde medyayı düzenli olarak bilgilendirmelidirler.
Adil yargılanma hakkı gereği şüpheli, tutuklanan ya da mahkûm olmuş kişiler ya da ceza kovuşturmasının diğer tarafları hakkında haberlerin verilmesi, kişilerin özel yaşamlarının dokunulmazlığını bozmamalıdır.
Reşit olmayanlar ya da diğer zayıf olan taraflar, zarar gören, tanıklar ve şüpheli, tutuklu ya da mahkûm olmuş şahısların aile üyeleri özellikle korunmalıdır. Bu kişilerin kimliğini belirli kılan veya yazılmasını gerektiren haberlerde diğer aile üyelerine zararlı etkisi olabileceği dikkate alınmalıdır.
Ceza Muhakemesi Yasasına göre; kanunun başka hüküm koyduğu haller saklı kalmak üzere ve savunma hakkına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir. Soruşturma evresi sonunda toplanan kanıtlar eğer suçun işlendiği konusunda yeterli şüphe oluşturuyorsa, Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler.
Böylece kamu davası açmakla görevli olan savcı soruşturmasını tamamlamış olur. İşte bu evre "soruşturma"dır ve gizlidir. İddianamesini mahkemeye gönderen savcının iddianamesi mahkeme tarafından kabul edilince kamu davası açılmış olur.
Böylece "kovuşturma" evresi başlar. Soruşturma gizlidir ama mahkemede kamu davası açılmış olmakla başlayan evredeki "kovuşturma" yani davanın görülmesi alenidir. Mahkeme karar verene kadar kovuşturma sürer. Kanunda sayılan haller dışında ve mahkeme tarafından "gizlilik" kararı verilmedikçe, duruşmalar herkese açıktır.
Yasalarda yazılı bu basit kurallar "sürekli" olmasa bile; olayların oluş biçimine ya da herkesin kendi yönünden verdiği "öneme" göre sürekli delinmektedir. Hrant Dink cinayeti "soruşturması"nın karşılaştığı "bilgi kirliliği" bunun kanıtıdır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan açıklamayla bilgi kirliliğinin önlenmesi istenilmiştir. Başsavcılık "soruşturmanın" selameti için yaptığı bu tespitte haklıdır. Bir başka deyişle herkesin kanunu ve herkesin ilkesi, herkese göre değişmektedir.
Yasa maddeleri delik deşiktir. Ama Ceza Muhakemesi Kanunu tekdir. Herkes için aynıdır ve herkese göre değişmemelidir. İstisnaları saklı tutarsak, yaratılan "kirlilikle" ifade özgürlüğü ve halkın gerçekleri öğrenme hakkını çözmüyoruz. Kördüğümlerle, çözülmez yapıyoruz...
Ne yapmalıyız? Öncelikle geçmişte yaşadığımız benzeri sorunlardan olumlu dersler çıkarmalıyız. Gerçekleri öğrenme hakkımız için buluşacağımız ortak noktada, hukukun yaratacağı ortak zeminde, hukuka uygun değer yargıları yaratmalıyız.
Basın özgürlüğünü korumak görevimiz olmalıdır. Medyayı kısıtlayarak, bilgi saklayarak gerçeklerin üstünü örtemezsiniz. Yargının, ifade özgürlüğümüzü ve gerçekleri öğrenme hakkımızı önleyen yargılarını değiştirmeliyiz. Önce biz avukatlar, bu değişikliği istiyorsak üzerimize düşen sorumluluk bilinciyle hareket etmeliyiz.
Meslek ilke ve kurallarımıza uygun davranmalıyız. Soruşturma evresinde benim dosyamdaki şüpheli ifadelerinin gazete ve televizyonlarda aynen yayınlanması karşısında duyduğum hayret ve şaşırma duygularıma rağmen; eğer ben avukat olarak kendi tutum ve davranışlarımı gözden geçirip kendimi eleştirmezsem doğacak sonuçlardan ben sorumlu olurum.
Aksi takdirde, kimseden hesap soramam ve hesap sorma hakkımda olamaz. Televizyon ekranlarında mahkeme kurup yargılama yapılmaz. Gazete haberleriyle hüküm kurulmaz. Dava, adliyede görülür. Mücadele yargıda sürdürülür. Bu mücadeleyi verirseniz asıl haber budur.
Kördüğüm yaratanları kamu vicdanında ve yargıda ancak böyle mahkum edebilirim. Avukat olarak "ben" değil, vereceğim hukuki mücadele haberdir. Failleri yakalamak ve bu failleri yaratan asıl suçluları ortaya çıkarmak için çalışırken istemeden de olsa; yaratılan bilgi kirliliği alçakça cinayetlerin neden ve niçin işlendiğini çözmez.
Kördüğümler yaratır. Avukat olarak benim sorumluluğum kördüğümler yaratmak değil, alçakça işlenen cinayetin ardındaki düğümleri tek tek, sabırla ve inatla çözmektir. (Fİ/BA)