Tasarının gerekçesinde de belirtildiği gibi, bu kanuna oldukça uzun bir süredir ihtiyaç vardır. Bireyin devleti denetlemesi, katılımın artırılması, hesap verebilir ve açık bir idarenin sağlanması amacıyla düzenlenen bilgi edinme hakkı, şimdiye kadar ne olduğu hiçbir yerde yazmayan bir devlet sırrı kavramıyla kısıtlanmıştır. Ancak tasarıyla getirilen tanım, bilgi edinme hakkı kanununda düzenlenen muğlak tanımdan hiç farklı değildir ve yeni hiç bir şey söylememektedir. Bu kanunun, gerekçesinde ifade edildiği gibi, kamusal gizlilik kültürüne son vermek ve bilgi edinme hakkının önündeki engelleri kaldırmak düşüncesiyle hazırlandığını söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Çünkü söz konusu kanun tasarısı, nelerin devlet sırrı sayılacağına ilişkin net bir çerçeve çizmediği gibi, hiçbir denetim mekanizması öngörmemesi nedeniyle de, sır olduğu ifade edilen bilgi ve belgelerin yıllarca sır olarak kalmalarını sağlamaya hizmet edecek gibi durmaktadır.
Devlet sırrı nedir?
Devlet sırrının tanımını yapan tasarının 3. maddesi, devlet sırrına ilişkin diğer kanunlarda yer alan muğlak ifadeleri aynen tekrarlamakta, nelerin hangi gerekçeyle sır olarak niteleneceğine dair net bir kriter getirmemektedir. Devletin milli güvenliğine, milli savunmasına, anayasal düzenine ve dış ilişkilerine karşı tehlike oluşturabilecek bilgi ve belgeler tanımlamasının içine rahatlıkla her şeyi sokmak mümkündür. Elbette bir kanunda nelerin devlet sırrı olacağı tek tek sayılamaz, ancak hiçbir denetim mekanizması öngörmeyen bir kanunun da, en azından tanım konusunda daha titiz olması beklenir.
Örneğin BM İfade Özgürlüğü Özel Raportörü'nün, sıkça atıf yaptığı Johannesburg İlkeleri'ne1 göre, ifade özgürlüğünün meşru sınırlama sebebi olarak bir ülkenin milli güvenlik çıkarına yönelik bir tehdit ancak, içerden veya dışarıdan bir ülkenin varlığına veya toprak bütünlüğüne yönelik güç kullanımı veya güç kullanımı tehlikesi ile ülkenin kendini savunma kapasitesine yönelik bir tehlike olabilir.
Bu durumda devlet sırrı olarak tanımlanan bu çekirdek alanının da, milli güvenlik, anayasal düzen veya dış ilişkiler gibi içi istenildiği şekilde doldurulmaya açık kavramlar yerine, "ülkenin varlığı ve toprak bütünlüğüne yönelik tehditler" ifadesi üzerinden tanımlanması çok daha mantıklı olacaktır.
Kim karar veriyor?
Tasarı devlet sırrını belirleme yetkisini Başbakan başkanlığında, Adalet, İçişleri, Milli Savunma ve Dışişleri bakanlarından oluşan "Devlet Sırrı Kurulu"na vermektedir. Bu kurula yine Başbakan, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı ve Mili Güvenlik Kurulu ile kamu kurum ve kuruluşları kendi görev alanlarına giren bilgi ve belgelerin devlet sırrı sıfatını kazanması için başvuruda bulunabileceklerdir. Ancak bu Kurul dışında tasarı, Cumhurbaşkanı'na ayrıca yetki vermiştir, yani Cumhurbaşkanı kendisi doğrudan bir bilgi veya belgenin devlet sırrı olduğuna karar verebilecektir. Bu hükümle hangi bilgi ve belgelerin anlaşılması gerektiği konusunda ise tasarıda hiç bir netlik yoktur. Örneğin, Cumhurbaşkanı'nın imzacısı olduğu tüm belgeler bu kapsamda mı sayılacaktır? En önemlisi tasarı, Devlet Sırrı Kurulu ile Cumhurbaşkanı'nın kararlarına karşı nereye itiraz edileceğine, yani bu yetkinin denetiminin ne şekilde olacağına dair hiçbir düzenleme öngörmemektedir.
Bir bilgi veya belgenin devlet sırrı olduğuna ilişkin verilecek bir kararın mutlaka bağımsız bir denetim organı tarafından denetlenmesi gerekir. Bu ABD2 örneğinde olduğu gibi bağımsız bir mahkeme olabileceği gibi, yasama organının içerisinden bu denetimi yapacak bağımsız bir komisyon kurulabilir ya da Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi yüksek yargı organlarının temsilcilerinden oluşan ayrı bir denetim mekanizması düzenlenebilir.
Tasarı bu haliyle yürütmeye devlet sırrını belirleme konusunda sınırsız bir yetki vermektedir. Bu noktada hatırlamamız gereken, hükümetlerin daha ziyade kendi yaptıkları hukuka aykırı işlem ve eylemlerle kötü yönetim uygulamalarını saklama eğiliminde olduklarıdır.
Süre sorunu
Tasarının 7. maddesiyle öngörülen sır saklama süreleri çok uzundur. Uygulamada çeşitli ülkelerde buna yakın örnekler olsa da, devlet sırrı niteliğindeki bir belgenin istenildiğinde yetmiş beş yıl sır olarak saklanabilecek olması, Türkiye'deki ortalama yaşam süresi de düşünüldüğünde çok anlamsızdır. Ayrıca bu maddede benzer ülke kanunlardan farklı olarak hiçbir tasnif yapılmamıştır.
Halbuki süre koymanın mantığı, hangi tür bilgi veya belgenin hangi süre sonunda kamuya açık hale geleceğinin belirlenmesidir. Hiçbir bilgi sonsuza dek sır olarak kalamayacağına göre, sır olmaktan çıkan bilgilerin neler olduğunun vatandaş tarafından öğrenilebilmesi gerekir. Yoksa sır olma sıfatı kalkan bir bilginin, bu sıfatının artık sona erdiğinin devlet tarafından açıklanmaması halinde, sır olmaktan çıkartılmasının da bir anlamı olmayacaktır.
Sonuç olarak şunlar söylenebilir. Tasarı, bu haliyle yasalaşırsa yürütmeye nelerin sır olması gerektiği konusunda sınırsız ve denetimsiz bir yetki verecektir. Böylelikle de açık, demokratik, katılımcı ve hesap verebilir bir idare sağlamak amacıyla düzenlenen bilgi edinme hakkına ciddi bir darbe vurulmuş olacaktır. Zaten esas olarak kamusal gizlilik alanıyla da korunmak istenen kamunun çıkarıdır. Bu alana giren bir bilginin açıklanması söz konusu olduğunda denge, bilgiyi saklamaktan sağlanacak kamusal yararla bilginin kamu tarafından öğrenilmesinden doğacak kamusal yarar arasında kurulmaya çalışılacaktır. Eğer bilgiyi kamudan saklamayı haklı çıkaran yeterli bir kamusal yarar yoksa, bilgiyi kamuya açıklamaktan alıkoyan yeterli bir kamusal yararın var olduğu nasıl düşünülebilir ? (CS/TK)
* Cavidan Soykan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi, Araştırma Görevlisi
(1) Bu ilkeler 1 Ekim 1995 tarihinde ifade özgürlüğü alanında çalışan dünyanın önde gelen sivil toplum kuruluşları tarafından bir araya getirilen uluslararası hukuk, ulusal güvenlik, ve insan hakları uzmanları tarafından hazırlanmıştır. Resmi ve bağlayıcı bir niteliği olmamasına rağmen ilkeler, bugün için hala ifade özgürlüğünün sınırlanması meselesine dair sıkılıkla referans alınan kaynaklardan biridir.
(2) ABD'de Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nda 1974 yılında yapılan değişiklikle hükümet, bilgi edinme hakkı kapsamında istenen bilginin neden gizli olduğu konusunda yeterli ve ayrıntılı bilgi vermek zorunda bırakılmış ve mahkemeler de söz konusu belgeleri taraf avukatına göstermeden inceleme yetkisine sahip kılınmışlardır. Eğer hükümet verilmeyen bilginin neden gizli bilgi olarak sınıflandırıldığı ve açıklanması halinde hangi kamusal çıkara zarar vereceği konusunda yeterli ve ayrıntılı gerekçe sunamazsa, mahkeme söz konusu bilginin açıklanması yönünde karar almaya da yetkilidir.