Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin (BÜMED) ortak düzenlediği “Değişim Arifesinde Üniversite” etkinliği, 16 Mayıs’ta Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleşti. Harvard Üniversitesi’nden Cemal Kafadar’ın açılış konuşmasını yaptığı etkinliğin ilk panelinde yükseköğretimi yeniden yapılandırma konu edilirken ikinci panelde konuşmacılar üniversite yönetimlerinde bileşenlerin rolüne değindi.
Kafadar: Amerika ve Avrupa'yı yakından tanıyanlar özgürlükler anlamında hiç iyi olmadıklarını biliyorlar
Sunuşta böylesi bir programı üniversitede yapmanın artık imkansız olduğundan bahseden Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni Betül Tanbay, programın başka bir salonda yapılabilmesinin başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere gençliğe borçlu olduklarını düşündüğünü belirttikten sonra sözü Cemal Kafadar’a bıraktı. Dilek Kaya İmamoğlu’nun açılış konuşması yapması beklenen programa katılım gösteremeyeceği bildirildi. Ekrem İmamoğlu ve Dilek Kaya İmamoğlu yerine, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Nuri Arslan ilk panelin ardından bir konuşma yaptı.
Cemal Kafadar, açılış konuşmasına üniversite gençliğine teşekkür ederek başladı. Konuşmasının devamında protesto hakkının kullanımının sekteye uğramasını tartışmaya açtı.
Türkiye’yi eleştirenlerin Batı hayranı olduğu yargısını eleştiren Kafadar, bunların “yin ile yang gibi kuşaklar boyu kamusal söylemimizi belirleyen temel tavırlar” olduğunu belirtirken Avrupa ve Amerika’yı yakından tanıyanların oradaki özgürlüklerin durumunun da iyi olmadığını bildiklerini ve eleştiri getirdiklerini ekledi.
Avrupa ve Amerika’da da mücadelelerin varlığını hatırlatan Kafadar, “Donald Trump’tan öncesi mükemmel miydi?” sorusunu yöneltti ve Trump’ın sadece akademik özgürlüğe yönelik bazı tehditlerin farkına varılmasını sağladığını söyledi. Amerika’da “perspektif çeşitliliği” olarak adlandırılan, üniversitelerde “ırk ve cinsel yönelim açısından avantajlı, woke, feminist olmayan” kişilerin lehine yeni bir “kapsayıcılık” türü olan sistemi açıklayan Kafadar, konuşmasında bu anlayışın Türkiye’deki yansımalarına işaret etti.
Kaboğlu: 200 yıllık anayasal mirasın reddi
Betül Tanbay’ın moderatörlüğünü üstlendiği, “Yükseköğretimi Yeniden Yapılandırma” başlıklı birinci panelde ilk konuşmacı İstanbul Barosu’ndan İbrahim Kaboğlu oldu.
Kaboğlu, konuşmasında asimetrik anayasa değişikliği sürecinden bahsetti. 2007 Anayasası’ndan önceki özgürlükçü süreçte kadın, işçi ve Kürt hareketlerinin itici güçler olduğunu hatırlatan Kaboğlu, toplumsal etkenlerin belirleyici olduğunu vurguladı.
2007’den sonraki süreçte yukarıdan dayatılan bir sürece geçildiğini söyleyen Kaboğlu, 2017 Anayasası kurgusunu 200 yıllık cumhuriyet anayasacılığı mirasınınn reddi olarak değerlendirdi. Kaboğlu 2017 kurgusuna karşı alınan tavırlarda olmayan demokratik varmış gibi kullanmanın antidemokratik işleyişine için yardımcı olduğunu belirtti.
“Anayasal hakları korumak 2017’den önceye göre çok zor”
Mevcut durumun 2017’deki yıkımı fark edememekle yakından ilgisi olduğunu belirten Kaboğlu, durumun yeniden inşayı da zorlaştırdığını belirtti. İlk çeyrek son çeyrek antagonizmasını referans veren Kaboğlu, sandığın kurulup kurulmayacağı sorusundan önce sandığa giden yoldaki engellere dikkat çekti.
Gençlerin 1982 Anayasası’nda dokunulmayan ya da dokunulamayan haklarla bugün hak ve özgürlük iddiasında bulunduğunun altını çizen Kaboğlu, bunları korumanın diyaloga girecek makam bulunmaması sebebiyle 2017’den önceye göre çok daha zor olduğunu söyledi.
Kaboğlu, sözlerini eylemlerde tutuklanan gençlerin değil, onları tutuklayanların suç işlediğini belirterek ve asimetrik güç ilişkileriin tekrar vurgulayarak bitirdi.
“Rektör gerektiğinde bir komutan, gerektiğinde bir CEO”
MEF Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Zeliha Hacımuratlar Sevinç, konuşmasında içinde bulunulan yıkımın tarihçesini bilmenin önemine dikkat çekti. YÖK tarihçesini aktaran Sevinç, Taner Timur’a referansla Evren’in “kampüsü kışla gibi örgütlemek” isteği üzerine konuştu.
Karar verici konumları zayıflatan, rektörün en tepede olduğu yukarıdan aşağı bir düzen oluşturan modeli eleştiren Sevinç, bu sistemin YÖK sisteminin ana mimarlarından İhsan Doğramacı’nın da isteği olan “şirket tipi üniversite”ye de desteklediğini belirtti. Rektör atama süreçlerinin değişiminden bahseden Sevinç, üniversitenin rektör atama yetkisini ortadan kaldıran, 3 Ekim 2016’da çıkan 676 sayılı OHAL KHK’sını da tartışmaya açtı.
“Yükseköğretim, bilgi ekonomisinin lokomotifi”
İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi’nden Profesör Doktor Raşit Tükel, konuşmasında üniversitenin tarihsel bağlamına değindi. Kapitalist düzenle beraber üniversitenin asıl iktidara muhalefet konumundan sermaye yanlısı bir konuma kaydığını belirten Tükel, bunun bilgiye dayalı ekonomi anlayışından ayrı düşünülemeyeceğini vurguladı. Yükseköğretimi bilgi ekonomisinin lokomotifi olarak değerlendiren Tükel, bu dönüşümün yeni bir emek biçiminin ortaya çıkarmasına da değindi.
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Taner Bilgiç, üniversitedeki Senato ve karar verme mekanizmalarını aktardı. Üniversitenin toplum ve devletin el birliğiyle kurulduğunu söyleyen Bilgiç, rektör belirleme işinin kamuoyunun ilgisini çekmesinde semptomatik bir problem olduğunu söyledi.
“Kimliklerin ortadan kaldırılması kabul edilemez”
Üniversite yönetiminde bileşenlerin rolünün tartışıldığı ikinci oturumun moderasyonluğunu gazeteci Murat Sabuncu üstlendi. Panele katılımı beklenen, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği’nden Birten Çelik’in katılım gösterememesi Cem Ersoy bir konuşma yaptı.
Boğaziçi Üniversitesi Politika bölümü öğrencisi ve Öğrenci Temsilciliği Kurulu (ÖTK) üyesi Naz Şen, üniversite gençliğinin içinde bulunduğu süreci aktardı ve her üniversitede bir ÖTK yapısının gerekliliğinden bahsetti. Boğaziçi Üniversitesi’nde Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Aday Kulübünün kapatılmasının ve kimliklerin ortadan kaldırılmasının kabul edilemez olduğunu belirten Şen, Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu’nun (CİTÖK) atanmış yönetimce sistematik olarak işlevsizleştirilmesine de dikkat çekerek bunu üniversite öğrencilerinin alansızlaştırılma problemine bir ek olarak nitelendirdi.
Gençler mücadeleden vazgeçmiyor
Eğitim Sen’den Filiz Demircan, Boğaziçi Üniversitesi’nde geçirdiği 12 yılın büyük kısmında işyeri temsilcisi olduğunu söyleyerek yönetimin idari personele yönelik tavrını aktardı. Kurum hafızasının kurum kültürünü taşıdığını söyleyen Demircan, idari personelin uzaklaştırılmasının bunu yok ettiğini belirtti.
Panelin ikinci kısmı, BÜMED’den Serra Ulusoy ve İstanbul Kadıköy Lisesi’nden lise öğrencisi Ece Su Sevil’in konuşmalarıyla devam etti. Sevil, geleceğin üniversitelilerinin mücadeleden vazgeçmeyeceğini vurguladıktan sonra panel, konuşmacıların bileşen tahayyülerini aktarmalarıyla devam etti.
(NK/ED)