Sonra gün boyu sanal dünyada yazıştığım arkadaşlardan sıcağı sıcağına haberleri aldım. Bir de telefonla başka arkadaşlardan gelişmeleri sordum. Akşam televizyonlardaki görüntü ve haberlere baktım. Düşündüm. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır. Aslında yanlış oldu. Belki de şöyle demeliydim. Bu demokrasi anlayışı değildir. Basbayağı zalimliktir. Çağlayan'da emir komuta zinciri altında "sivillik ve demokrasi" aşkına insanların yığılmasına canı gönülden hizmet aşkıyla seferber olan "güvenlik mensupları, bürokrasi ve siyaset erbapları", aynı hassasiyetlerini bu kez insanlar anılarının ve kavgalarının izlerinin olduğu bir alanda bayramlarını kutlamasınlar diye seferber etmişlerdi.
Yüreğimin bir tarafı Taksim'e sokulmayanların yanında atıyordu. Diğer tarafı ise icazetle günü geçiştirmeye çalışanlara kızmakla yetiniyordu.
Dönüp bakıyorum ardıma ve 30 yıldan fazla bir zaman dilimini geride bıraktığımı fark ediyorum. Kelimenin tam anlamıyla sararmaya yüz tutmuş fotoğraflar da olmasa geçmiş sanki hiç yaşanmamış gibi! Ya da kendimize ait olmayan eski bir filmin belleklerde yarım yamalak anımsanan kareleri gibi! Allahtan ki anı anımsatan fotoğraflar var. Onlar da olmasa belleğimiz belki de bize ihanet edecek, yaşanan zalimlikleri gördükçe.
Siyah beyaz fotoğrafa bakıyorum. Önümüzde bir pankart. "MC DÜŞÜRÜLMELDİR". Sene 1976, 1 Mayıs günü. Ankara'dan 13 otobüs gece yarısı çıkmışız yola. Sabah saatlerinde Kabataş vapur iskelesinde toplanıyoruz. Sonra alana girmek için sıramızı bekliyoruz. Öğlen saat bir sularında Kabataş-Gümüşsuyu ve oradan Taksim alanındayız. Mahşeri bir kalabalık. Kürsüde biri konuşuyor ama alanın her bir köşesinde ayrı bir heyecan yaşanıyor. O güne kadar hep işçi sınıfından, işçi sınıfının iktidar olmasından, hatta öncülük misyonu olduğu için misyonuna göre davranması gerektiğinden söz edilmiş de! İşçi sınıfı gücüyle o denli ve o ana kadar sahnede arzı endam etmemiş/edememiş. İşte bugün 30 küsur yıl sonra geri dönüp o fotoğraf karesinden iz sürerek geçmiş günü düşündüğümde aklımda kalan bir mayıs afişi, işçi sınıfının bir daha da o haliyle bir başka görüntüde zihnimde hiçbir zaman yer alamayacak "sahici tezahürü" ve bir şarkı ya da marştan arda kalanlar; "günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır" ve tabii olarak o 1976 1 Mayıs'ı.
İtiraf edeyim ki, bugün 1 Mayıslarda aynı heyecanı yaşamak istiyorum. Belki İstanbul'da olsam her köşe başından, her sokak aralığından fırlayan o "firari güvercinlerle" birlikte olmak isterdim yaşım ve fiziki durumum elvermese de!
Ama gönlümüz, ruhumuz ve gündemimiz ile önceliklerimiz o kadar değişti ki!
Son zamanlarda artık sadece Newroz bayramlarında, Diyarbekir Newrozlarında ben o eski 1 Mayıs coşkularını yaşamaya başladım. Ama diliyor ve istiyorum ki; 1 Mayıs ile Newroz Bayramı buluşsun. İki bayram da birbirlerinin coşkusunu, birbirlerini ötelemeden yaşasın istiyorum.
Bu sebeple "bijî, herbijî yek gûlan" diyorum.(ŞD/EÜ)