Türkiye'de Kürtçe periyodik yayıncılık ilk kez 1992'de Musa Anter ve Hüseyin Deniz'in kurduğu "Welat" gazetesi ile başladı. Welat, 105 sayı çıktıktan sonra "bölücülük yaptığı" gerekçesiyle kapatıldı.
1995'te yayına başlayan "Welatê Me" 46 sayı çıkabildi, ekonomik nedenlerle kapandı.
Azadiya Welat 339.sayıda
339. sayısına ulaşan haftalık "Azadiya Welat" gazetesi yayına 1996'da başladı. Altı yılda, gazete, "bölücülük" iddiasıyla on kez toplatıldı, üç kez yayın durdurma cezası aldı. Toplatılan sayılarla ilgili davalar açıldı. Bu nedenle de, gazete altı kez sorumlu yazı işleri müdürü değiştirmek durumunda kaldı.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Sami Tan, Azadiya Welat'ın çok zorlu süreçlerden geçtiğini, sayısız baskıya rağmen "didişe didişe kendisine bir alan açtığını söylüyor.
Haftalık Kürtçe Gazete "Azadiya Welat"ın Genel Yayın Yönetmeni ve Waneyên Rêzımana Kurdi (Kürtçe Dilbilgisi Dersleri) kitabının yazarı Sami Tan'a bu düzenlemeyle ilgili görüşlerini ve beklentilerini sorduk.
AB Uyum Yasası ile ilgili düzenlemeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olumlu bir adım ama uygulamanın nasıl olacağı henüz netleşmedi. Değişim sürecine girilmesi olumlu. Hakların genişletilmesi biraz da arz talep ilişkisine bağlıdır. Kürtler taleplerinde ısrar ederlerse devlet de genişlemeye dönük iyileştirmeler yapar.
Yayın yasağının kalkması sizi nasıl etkiler?
Şimdiye kadar Kürtçe yayın konusunda yasal bir çerçeve yoktu. Düzenlemeyle, Kürtçe yayın yasal bir çerçeveye oturdu. Her ne kadar on yıldır Kürtçe yayın yapıyor olsak da, bunun yasal çerçeveye oturtulmuş olması çok olumlu. Televizyon ve radyo yayınının serbestleştirilmesi de çok önemli. Ancak Radyo, Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) bunun çerçevesini ne kadar geniş tutacağını bilmek gerekir.
Düzenleme, Türkiye'deki kültür yaşamının gelişmesi, Kürt dilinin pazarının oluşması bakımından önemli. Özellikle doğuda açılacak yerel radyo ve televizyonların bu konuda önemli katkısı olacaktır. Kürt dili eğitim dili olmadığı için Pazar dili olamıyor, bu da bizim tirajımıza yansıyor.
Sizce yayın yasağının kaldırılmasında dış dinamikler mi, iç dinamikler mi etkili oldu?
Her ikisi de. Ancak, bence iç dinamiklerin etkisi daha fazlaydı. Kürtlerin yirmi yıldır yürüttükleri mücadeleydi asıl belirleyici olan. Özellikle 1999'dan sonra çatışmaların durması ve Kürtlerin demokratik taleplerinin artması, öğrencilerin aileleriyle birlikte yürüttükleri "Kürtçe eğitim" kampanyası önemliydi. Dış dinamik olarak AB'nin etkisi de yadsınamaz.
Türkiye'nin AB üyeliği sorunu olmasaydı da bu düzenlemeler yapılır mıydı?
1991'de Kürt realitesi tanındığında ortada AB üyeliği yoktu. Türkiye'nin AB üyeliği sorunu olmasaydı da kendisini ya tamamen tecrit edecek, ya da demokratikleşme yönünde adım atacaktı. Türkiye herkesin yararına olacak bir seçim yaptı. Yani, bu düzenlemelerin çıkmasında dış dinamiklerin belirleyici olduğunu söylemek güç.
Düzenlemelerin yıllarca ertelenmesinde dış dinamikler mi etkili oldu?
Tabii. Özellikle ABD desteği, konunun sürüncemeye bırakılmasında etkili oldu. Bugün bile Avrupa'da bazı kesimler bu sorunun çözümünün gecikmesinden yana.
Gazetecilikle ilgili temel sorunlarınız neler, "Kürtçe Pazarı"nın yaratılması sorunundan bahsettiniz ?
En temel sorunumuz tiraj meselesi. Kürtlerin önemli bir bölümü Kürtçe okuyup yazamıyor. Okuyup yazabilenler de kendi imkanlarıyla öğrenmişler. Kürtçe'nin serbestçe öğrenilmesi, Kürtçe materyallere ilgiyi artırır. Pazarın bu temelde oluşması ve geliştirilmesi gerekiyor. Bu, Kürtçe yayınların marjinal düzeyde kalmasını da engeller.
Bundan sonra Kürtçe yayın projeniz olacak mı?
Bizim böyle bir projemiz yok. Fakat Dicle Haber Ajansı çalışmamız var ve burada günlük Kürtçe haber yapımının temellerini atıyoruz. Bu bağlamda Kürtçe basın yayına önemli bir katkı sağlayacaktır bu ajans çalışması. Artık Türkiye ve dışarıdaki gelişmeleri Kürtçe takip etmeye çalışıyoruz.
Kürtçe yayınla ilgili projeler gündeme gelecek. Kürtçe yayıncılık ve gazetecilik yapılırken ne tür sorunlar yaşanabilir?
Yasal engeller kalktıktan sonra ciddi bir engel de kalmadı. Teknik olarak, Kürtçe'nin Kurmanci lehçesi yüksek ölçüde standarda kavuşturulmuş. Bundan sonra bunun kitlelere yayılması temel sorun olabilir. Yoksa, zaten Kürtçe yayıncılık 1930'lu yıllardan beri yapılıyordu. Kürtlerin yayıncılık deneyimleri eskiye dayanır. Önemli olan, bizim dili standartlaştırmamız ve bunu da kitlelere yansıtmak.
Peki bu konuda kadro sorunu yaşanır mı?
"Azadiya Welat"ın şu an 17 bürosu, 50'den fazla çalışanı var. Farklı sınıf ve eğitim gruplarından geniş bir gençlik kesimi bu konuyla yakından ilgileniyor. İnternet üzerinden yayın yapan onlarca Kürtçe site bile bunu kanıtlıyor. Kadro sorunu yaşanacağını sanmıyorum.
Kürtçe yayın kurumlarını devlet mi, özel sektör mü açmalı?
İsteyen herkes bunu yapabilir. Resmi ideoloji dışındaki görüşlerin ifade edilebilmesi açısından özel sektörün katılımı önemli. Bu Türkiye'nin demokratikleşmesi için de gerekli. Ancak bu devletin açmaması gerektiği anlamına gelmez. Devlet vatandaşlarına mesajlarını onların diliyle iletmek isterse, bu mesajların içeriği ne olursa olsun olumludur.
Kürtçe gazetecilik yaparken karşılaştığınız problemler neler? Günlük hayata dair sorunlar...
Haber kaynaklarımız ismimiz ya da Kürtçe yayın yaptığımız gerekçesiyle bizi reddetmiyor. Görüşmek istediklerimize de ulaşabiliyoruz. Ancak bazen istisnai durumlar gelişebiliyor. Geçtiğimiz günlerde bir muhabirimiz gazeteci Taha Akyol ile bir röportaj yapmak istedi. Akyol'dan randevu aldık. Ancak görüşme günü geldiğinde Akyol, "Ben sizi Azeri gazetesi sanmıştım. Sizinle görüşemem" dedi.
Bir başka sorun, gazeteyi denetleyen polislerin yanlış çevirileri... Bu polislerin yaptığı yanlış çeviriler yargılanmamıza yol açıyor. Örneğin Abdullah Öcalan'ın bir fotoğrafı gazeteye dava gerekçesi yapılabiliyor.
Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök Pazar günkü yazısında "yasal değişikliklerin sonunda Kürtçe yayımlanan bir gazetenin Bıji Türkiye (Yaşasın Türkiye) manşeti atması gerektiğini" yazdı. Böyle bir manşet kullanmayı düşünüyor musunuz?
Bizde bu adımı olumlu, tarihi bir adım olarak görüyoruz ama ben tam da Özkök'ün öne sürdüğü gerekçeden dolayı da böyle bir başlığı Azadiya Welat'a uygun görmüyorum. Hala da Kürtler açısından "Bıji" dedirtecek gelişmelerin olmadığını düşünüyorum. Çeşitli insan hakları ihlallerinin yaşandığını dikkate aldığımızda Türkiye'nin hala "Bıji"yi hak etmediğini düşünüyorum.
Yani böyle bir beklenti içinde olunmasın mı?
Şu an için hayır. Bizim, "Bıji Türkiye" dememek gibi bir kompleksimiz de yok. Türkiye demokratikleşme ve Kürt sorunu konusunda ileriye dönük adımlar atarsa bunu söylememek için bir neden kalmaz. (HA/BB)