" Plan yapmayın plan...."
Arif Şirin'in yazdığı İsmail Türüt'ün söylediği, bir üniversite öğrencisinin de fazla hayal gücünü kullanmadan klibini yaptığı o meşhum, ırkçı şarkının başlığı... Bu yıl 10. kez düzenlenen İstanbul Bienali'nin Antrepo ayağında yer alan işlerden birinde, Hrant Dink karikatürünün altına yazılmış yazı...
Hafriyat grubundan Extramücadele'nin astığı posterle de herkes boşluğu istediği gibi dolduruyor:
"Ne ...... Ermeniyim/Kürdüm/komünistim/gay'im/kadınım (vd.) diyen"
Popüler alanın gücü mü, bir çeşit muziplik mi yoksa sınır tanımayan bir siniklik mi? Sanat şok etmeli...
Politik bienal
Hou Hanru'nun küratörlüğünü üstlendiği bienalin başlığı "İmkansız değil, üstelik gerekli: Küresel savaş çağında iyimserlik." Antrepo No3'ün yanı sıra AKM, İMÇ, KAHEM ve santralistanbul'a da yayılan bienal 4 Kasım'da sona erecek.
Jonathan Barnbrook'un politik afişleri, "tesadüf eseri" Avusturya'da doğan Rainer Ganahl'ın –Hasan Tahsin gibi tartışmalı isimleri de içerse de- İstanbul'da işlenen gazeteci cinayetlerinin topoğrafyasını bisikletle dolaşarak çıkardığı işleri dikkat çekici.
İki yıl boyunca Slobodan Miloseviç'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmalarına katılan Ivan Grubanov'un çizimlerinden oluşan slayt gösterisi veya Milano merkezli saha araştırma birimi Multiplicity'nin bir İsrailli'yle bir Filistinli'nin aynı yolu nasıl gittiğini gösteren işleri çok açık politik referanslara sahip.
11 Eylül sonrası her yeri saran "küresel terör" söylemini sorgulayan David Ter-Oganyan, aynı dili konuşanların nasıl olup da anlaşamadığını irdeleyen Pontaweesak Rimsakul ve "görünmeyen düşman varolmamalı" başlıklı çalışmasıyla Michael Rackowitz de savaş karşıtı işlerle Antrepoda yer alıyor.
Rem Koolhaas, Kutluğ Ataman, Atom Egoyan gibi tanınan isimler de bienalin bu bölümünde.
İçi seni dışı beni...
Antrepo No3, bir çeşit büyükler için lunaparka dönüşmüş durumda. Mekana yayılan, yer kaplayan süprizli işler, sesleri birbirine karışan gösterimlerle bir labirentin içinde ilerlerken zaman geçiyor.
Bununla birlikte, eleştirmenler bu sene bienalin eskisine oranla politik bir mesajla ortaya çıktığını ve Türkiye'yi ilgilendiren birçok sorunu ilgi alanına aldığını söylese de, Extramücadele'nin yüzümüze vurduğu gerçekle bir kere daha karşılaşmaktan olsa gerek insanın ağzında kekremsi bir tat kalıyor.
Belki de aşağıdan baktığı için, Extramücadele'nin işi Atreponun en politik köşelerinden biri. Her ne kadar mekan kullanımı açısından örneğin kapı komşusu İstanbulModern "müze"sinden çok daha serbest olsa da, büyük sermayenin desteğiyle üniversite öğrencilerine kapılarını ücretsiz açsa da, bienal kapalı, sınırlı bir alanda tezahür ediyor.
Şizofreninin eşiğinde
Extramücadele'yse izleyicileri de bir ucundan tutarak içerisiyle dışarısının bağlantısını kuruyor. Böylece belki de o sürprizli işlerle çok eğlenecekken ve iyimser biri olarak dışarı çıkacakken gerçekle yüzleşip içiniz kararıyor.
Neyse ki, o sırada Antreponun hemen önündeki iskeleye yanaşan dev gezi gemisinden inecek turistleri karşılamak için hizalanan mehteran takımı yıllar önce Pulp Fiction'ın film müziği olarak tekrar ünlenen "Misirlou" parçasının oryantal bir yorumunu çalmaya başlıyor da insanın kafası iyice karışıp tekrar iyimserleşiyor.
Sonra da paltonuza sarılıp para isteyen çocuğu fark edip yeniden kötümserleşiyorsunuz. Bu böyle gidiyor...(EÜ)