* Fotoğraf: Anadolu Ajansı (AA)
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Filistin ve İsrail ile başladığı Orta Doğu turu kapsamında Suudi Arabistan'a gitti. Politika Çalışmaları Enstitüsü (IPS) İklim Adaleti Proje Direktörü Basav Sen'in kaleme aldığı "Biden'ın Suudi Arabistan ziyareti, dünyanın tüm zalim diktatörlerine bir mesaj" yazısının Türkçe çevirisini paylaşıyoruz.
***
Başkan Biden, Suudi Arabistan gezisine başladı. Bu gezinin iç içe geçmiş insan hakları ve enerji politikası konularına etkisi ise vahim.
Bir zamanlar başkanlık için yarışırken "parya" olarak nitelendirdiği Suudi Arabistan'a yaptığı ziyaret, Biden açısından 180 derecelik bir dönüşü temsil ediyor. (Bir dipnot: "Parya", Hindistan'ın kast hiyerarşisinde en çok baskı gören Dalitlere yöneltilen incitici bir hakarettir.)
Suudi Arabistan, ülkede devam eden iç savaşa müdahilliğinin bir parçası olarak komşusu Yemen'i 2015 yılından bu yana bombalıyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne (HRW) göre, Suudi bombaları, şimdiye kadar 18 binden fazla "sivili ayırt etmeden öldürüp yaraladı."
Çatışma sebebiyle 20 milyonun üzerinde Yemenli, ciddi derecede açlık ile karşı karşıya. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), bu durumu "dünyadaki en büyük insanlık krizi" olarak nitelendiriyor. Çatışma, BM'nin ön ayak olduğu bir ateşkes sebebiyle halihazırda durmuş olsa da bu, ne savaşın devam etmeyeceği ile ilgili bir garanti veriyor ne de Suudi Arabistan'ın savaş suçları için hesap vereceği anlamına geliyor.
Suudi Arabistan hükümeti, kendi ülkesinde ise pek çok ağır insan hakları ihlallerinin yanı sıra muhalifleri hapse atıp işkenceye maruz bırakıyor. Suudi Arabistanlı muhalifler, krallığın dışında da güvende değil:
Suudi ajanlar, ABD'de yaşayan önde gelen muhalif ve gazeteci Cemal Kaşıkçı'yı Türkiye'deki Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda öldürdü.
TIKLAYIN - Cemal Kaşıkçı dosyası artık Suudi Arabistan'da
Fosil yakıtlarla çalışan diktatörler
Joe Biden, Suudi Arabistan veliaht prensi ile görüşerek dünyadaki diktatörlere ABD'nin eğer ülkenin iş ve jeopolitik çıkarlarına uyuyorsa insan hakları vahşetlerine ve siyasi baskıya göz yummaktan son derece mutlu olduğu mesajını veriyor. Başka bir yazımda da ifade ettiğim üzere, Biden aynı şeyi Hindistan'da ölüm saçan Modi hükümeti ile de yapmıştı.
Suudi Arabistan'da bu iş ve jeopolitik çıkarlar petrolü de kapsıyor. Beyaz Saray'ın açıklamasına bakılırsa, Biden'ın Suudi hükümeti ile görüşmeleri, "küresel enerji ve gıda güvenliğini sağlama" konusunu da kapsayacak. Biden, büyük olasılıkla krallığı petrol üretimini arttırma ve küresel petrol fiyatlarını düşürme konusunda ikna etmek istiyor.
Biden'ın Suudi Arabistan'a daha fazla petrol üretme çağrısı yapmasındaki ironi, başka bir petrol diktatörü olan Vladimir Putin'in Ukrayna'da başlattığı savaşa (tamamen olmasa da) kısmen bağlanabilecek küresel petrol arzındaki sıkıntı ve fiyat artışına bir tepki olması.
Rusya, (ABD ve Suudi Arabistan'dan sonra) dünyanın en büyük üçüncü petrol üreticisi, (ABD'den sonra) dünyanın en büyük gaz üreticisi, dünyanın en büyük gaz ve en büyük ikinci petrol ihracatçısı konumunda.
Petrol ve gazdan elde edilen gelir, şimdiye kadar 4 bine yakın sivilin ölümüne sebep olan başka bir küresel insan hakları felaketi olan Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline etkili bir biçimde finansman sağlıyor.
Rusya gazını satın alarak Rusya'nın savaş makinesine finansman sağlamaya devam etmek tabii ki kabul edilemez. Aynı şekilde, Suudi petrolünü alarak Yemen'deki Suudi savaşını finanse etmek ve Suudi insan hakları ihlallerini ödüllendirmek de bir o kadar kabul edilemez.
Aslına bakılacak olursa, petrol ve gaz endüstrisi, tüm dünyada şiddete başvuran, baskıcı hükümetler ile bağlantılı.
Exxon, Endonezya'da şirket için özel güvenlik olarak çalışan Endonezya askerlerinin ölüm mangası cinayetleri ve işkence ile gündeme gelmişti.
Nijerya'da Shell ve diğer firmaların gaz ve petrol çıkarma faaliyetleri, özellikle yerli Ogoni halkaları olmak üzere Nijer Deltası üzerinde çevre adaleti açısından korkunç etkilere sebep oldu. Ogoni halkları barışçıl bir şekilde direndiğinde şiddet görerek baskı ile karşılaştılar ve suçlulaştırıldılar.
Aralarında ünlü yazar Ken Saro Wiwa'nın da olduğu dokuz Ogoni lideri, uydurma suçlardan 1995 yılında Nijerya devleti tarafından infaz edildi. Çünkü petrol ve gaz endüstrisine açıkça meydan okumaya cüret etmişlerdi.
Yurtta fosil yakıtla çalışan faşizm
Eğer petrol ve gaz alımlarımızı baskıcı hükümetleri ve onların baskısından faydalanan şirketleri zenginleştirmek için kullanmaktan kaçınacaksa bunun yerine yurtta petrol ve gaz üretimini arttırmalı mıyız?
Buna verilecek kısa cevap, "Hayır".
ABD, halihazırda dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticisi; ABD'de (ya da herhangi başka bir yerde) üretimi genişletme planı, fosil yakıtlardan yana bir tutum sergileyen Uluslararası Enerji Ajansı'nın bile kabul ettiği üzere, insanlık için güvenli bir gelecek ile tutarlı değil. Joe Biden yönetiminin ısrarcı olduğu yurt içinde gerçekleştirilecek bir üretim artışı, kısa vadede gaz fiyatlarının düşmesine yardımcı bile olmayacak.
Büyük Petrol'ü savunmak adına düzenli olarak insan haklarını ihlal eden Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kendi federal ve eyalet hükümetlerimizden bahsetmiyorum bile...
Eski iş arkadaşım Gabrielle Colchete ile birlikte 2020 yılında bir rapor hazırlamıştık; söz konusu rapor, eyaletlerde fosil yakıt altyapısına karşı yapılan barışçıl protestoları suçlu göstermek için "kritik altyapı" yasaları geçirmek adına endüstrinin fonladığı sistematik çabayı ortaya koyuyordu. Söz konusu yasalar, şu anda 17 eyalette gündemde. Raporu hazırladığımızda bu yasaların yürürlükte olduğu 14 eyalete o zamandan bu yana Arkansas, Kansas, Montano ve Ohio da katıldı.
Fakat sorun sadece [Cumhuriyetçi Parti yönetimindeki] düzenbaz "kırmızı eyaletler" ile ilgil değil. "Kritik altyapı yasası"nın yokluğunda bile, Federal Gümrük ve Sınır Koruma (CBP) kurumunun eşlik ettiği Demokratik Parti yönetimindeki Minnesota eyaletindeki kolluk kuvvetleri, Enbridge Corporation firmasının Hat 3 katran kumu petrol boru hattına karşı çıkan ve yerlilerin liderlik ettiği barışçıl protestolara şiddetli bir baskı uyguladı.
ABD Adalet Bakanlığı, "kritik altyapı" yasalarındaki artışı ve bu yasaların Birinci Anayasa Değişikliğinden doğan haklara yönelik tehditlerini soruşturmaya hiç ilgi göstermedi. Fakat, Standing Rock'taki barışçıl su koruyucusu Jessica Reznicek'i "terör" ile suçlamaya çok istekliydiler. Bu suçlama 6 Ocak 2021'deki darbe girişimine katılan şiddet eğilimli faşist güruhtan hiç kimseye yöneltilmedi.
Şurası açıktı ki, [Eski Başkan Donald] Trump dönemi Adalet Bakanlığı, fosil yakıtlara karşı düzenlenen protestoları bastırma çağrısı yapan Kongre mektubu sebebiyle Reznicek davasında terör suçlamaları getirme konusunda cesaretlendi. Mektubun imzacılarının arasında Arizona'dan Andy Biggs ve Paul Gosar, Alabama'dan Mo Brooks ve Teksas'tan Louie Gohmert gibi 6 Ocak faşist güruhu ile bağlantıları olan Kongre üyeleri de vardı.
Utanç verici bir şekilde, Adalet Bakanı Merrick Garland yönetimindeki Biden dönemi Adalet Bakanlığı da bu gidişatı tersine çevirmedi ve Reznicek'e terör suçlaması getirme konusunda üsteledi.
İklimi korumak, demokrasiyi korumaktır
Petrol ve gaz endüstrisi, gezegenin iklimine ve faaliyetlerine yakın bölgelerde yaşayan toplumların hava ve su kalitesine tehdit oluşturmanın yanı sıra demokrasi karşıtı politikalar ile de yakından bağlantılı. Suudi Arabistan, Rusya, Endonezya, Nijerya ve ABD örneklerinde gördüğümüz gibi, bunun aldığı şekillerden biri otoriterlik, şiddet ve baskıya destek - ve bağımlılık.
Ötekileştirilmiş toplumların siyasi güçten yoksun oluşunu, memleketlerini üretim ve kar arayışı içinde kurban edilecek bölgelere çevirmek için bir avantaj olarak kullanan bir endüstri, tanımı itibariyle var olmak için baskıya bağımlıdır. Son yıllarda ABD'deki fosil yakıt altyapılarına karşı artan direniş, sektörü muhaliflerine karşı devlet baskısı ve suçlulaştırma çabalarını arttırmaya yöneltti.
Fosil yakıt endüstrisi, gezegen sistemlerine, kamu sağlığına ve demokrasiye ciddi tehditler oluşturuyor. Kendimizi bu tehditlerden kurtarmanın tek yolu ise başka ülkelerdeki fosil yakıt otokratlatını meşrulaştırmaktan değil, yenilenebilir enerjiye geçerek bu endüstriye olan bağımlılığımıza son vermekten geçiyor. (BS/SD)