Görsel: Serdar Samancıoğlu
Serdar Samancıoğlu, bir İstanbul ressamı. Kendisini “Hayatını resimden kazanan, İstanbul’un kültünü, tarihi değerlerini, henüz yitirilip bitirilmemiş değerlerini tuallere döken birisiyim” diyerek anlatıyor. 1960’larda Mersin’de başladığı çalışmalarını 1970’lerde İstanbul’a taşımış.
Bugüne kadar biri Ayasofya’da olmak üzere 20 kadar sergi açmış, birçok müzayedeye katılmış. Ama bugünkü konu onun eserleri değil, telif hakkı.
Süleyman Seba’nın ölümünden birkaç gün sonra 16 Ağustos’ta Caner Özdemir’in imzasıyla bianet’te bir yazı yayınladı. Yazı Süleyman Seba’nın insanlığından, Beşiktaş için neler yaptığından bahsediyordu. bianet’in editörleri o yazıda, Süleyman Seba’nın Baba Hakkı’yla birlikte resmedildiği bir görsel kullandı. O resim Serdar Samancıoğlu’nun elinden çıkmıştı.
bianet ve Serdar Samancıoğlu’nun tanışıklığı da bunun ardından gelişti. Birkaç yıl sonra Samancıoğlu bianet’e dava açtı. İş mahkemeye gitmeden arabuluculukla çözüldü. Samancıoğlu haklıydı, bianet resmi izinsiz ve imzasız kullanmıştı. İki tarafın hoşgörüsüyle belki sembolik denilebilecek bir ücrete anlaşma sağlandı. Bu durum hak odaklı habercilik anlayışını benimseyen bianet’in sanatçıların telif mücadelelerini anlatması için bir fırsattı. Samancıoğlu bu mücadeleyi yürüten tek kişi değildi. Günümüzde karikatüristlerden güftecilere, yazarlardan heykeltıraşlara herkes için önemli bir konu telif. Biz de mücadelesini Samancıoğlu’nun ağzından dinlemek istedik:
"Seba'ya hediyeydi o resim"
“Süleyman ağabeyi resmettiğim iki önemli çalışmam var. Birisini 1988’de, diğerini 98’de yaptım. Süleyman Seba benim ağabeyim, dostum, babam, başkanım ve kardeşimdi. 1980’li yıllardan beri benim işyerime gelir giderdi. 1988’de yaptığım portreyi sonradan Süleyman ağabeye armağan ettim ama öncesinde resmi bir fotoğraf stüdyosuna götürerek pozitiflerini aldım. Yağlı kanvas üzerine baskı yapıp dostlara da hediye ettim. Hatta Süleyman ağabey de hediye olan tabloları imzaladı.
Resim zamanla bilinir hale geldi. İlerleyen yıllarda Rıdvan Akar, Süleyman ağabeye hayatını anlatan bir kitap yazmak istediğini söyledi. Süleyman ağabey de kitabın gelirinin Kabataş Lisesi’nde burslu okuyan çocuklara dağıtılması koşuluyla kitap projesini kabul etti. Hatta Rıdvan’a kapak fotoğrafı olarak benim yaptığım resmi önerdi. Ben de tamam dedim. Süleyman ağabey kitabın gelirini burslu çocukların okutulması için bağışlıyorsa ben de hiçbir şey istemiyorum dedim. Nitekim güzel de bir şey çıktı ortaya.
Bu mevzunun üzerinden birkaç yıl geçti. Ben aynı zamanda Beşiktaş Divan Kurulu üyesiyim. Divana giderken stattaki mağazaya uğradım. Mağazada bir puzzle, üzerinde de benim resmim. Resim üzerinde de ne imzam ne ismim var. Beşiktaş Sportif A.Ş. benim Süleyman ağabeye armağan ettiğim resmi kullanmış. Daha sonra araştırdım ki resim Türkiye sınırlarını aşmış, Avrupa’da Almanya’da, Fransa’da, İtalya’da euroyla satılmaya başlamış. 200 parçalık puzzleların yerini 2 bin parçalık olanlar almış. Resim tişörtlere, atkılara, bardaklara, kupalara basılmış. Hatta bir dergi resmi siyah beyaz haline getirip kapak fotoğrafı yapmış. Bankalar, belediyeler, çeşitli gazeteler ve dergiler kullanmış.
"Bu bana vefasızlık"
Ben böyle olunca bunu kendime hakaret olarak gördüm. Yani o kadar eser kenarında ismim bile anılmamış, kimse benden izin istememiş. Tablo ikon olmuş ama sanatçıya karşı da bu kadar saygısızlık, bu kadar vefasızlık olmaz. Sanatçı bu kadar geri plana itilir mi? Bir güfte sanatçısına, bir edebiyatçıya bu kadarını yapabilir misiniz? Yapamazsınız.
Ben de bunun üzerine avukatım Şükrü Sarıdere aracılığıyla dava açmaya başladım. bianet’e, Beşiktaş’a, Beşiktaş Belediyesi’ne, Futbol Federasyonu’na davalar açtım. Benzer şekilde 60 kadar kurum ve kişiyle davamız var.
İlk olarak arabulucuya gidiyoruz. Anlaşabilirsek bu aşamada anlaşıyoruz. Anlaşamazsak da hak neyse yerini bulsun diyerek mahkemeye taşıyoruz. Çünkü bu suç. İzinsiz bir şekilde paylaşım bir sanatçının eserini kullanamazsınız.
Benim derdim maddiyattan ziyade manevi. İzin alarak kullanmak isteyenlere zaten veriyorum. Ama bunu ticari meta olarak kullanıyorlar. Saygı diye bir şey var, insan bir arar. Ben bu resmi samimi duygularımla bir abeyime, babama, kardeşime, başkanıma, bir arkadaşıma yaptım. Ben mütevazı bir resim sanatçısıyım. Mütevazılık güzel bir şeydir. Bunu da Süleyman ağabeyden öğrendik.”
Sarıdere: Kanun var, kimse bilmiyor
Serdar Samancıoğlu’nun avukatı Şükrü Sarıdere ise telif hakları konusunda Türkiye’de insanların pek bilinçli olmadığını söyleyenlerden.
Türkiye’de Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun yeni bir kanun olduğunu fakat buna rağmen maddi unsurlarının oldukça gelişmiş olduğunu söylüyor. Sonrasında da “Fevkalade bir kanuna sahibiz fakat uygulama bakımından çok çok gerilerdeyiz” diye de ekliyor ve şu bilgilendirmeyi yapıyor:
“Bir sanat eseri düşünün, bu sanat eserini kendi rızanızla manevi haklarını vermeye riayet etseniz bile kanun size eserin haklarını sözleşme olmadan veremezsin diyor. Hatta ve hatta mirasçılarına sanatçı öldükten 70 yıl sonraya kadar eserin haklarını sürdürme olanağı tanıyor. Sanat eseri bu anlamda yaşamayan tüzel bir kişiliğe sahip.
Biz de yasanın bize tanımış olduğu haklardan yola çıkarak Beşiktaş, bianet gibi sayısı 60’ı bulan kuruluşa arabuluculuk ve dava süreci başlattık. Ben buradaki hak ihlalini şöyle tanımlıyorum: Ev benim ama giren çıkandan haberim yok.
Bunu sadece kurumlar değil, insanlar da yapıyor. Bilmiyorlar ki suç. Alıyorlar, beğeniyorlar, kopyalayıp yapıştırıyorlar. Düşünmüyorlar ki bir ressam, bir heykeltıraş, bir müzisyen emek harcayarak, zaman harcayarak ortaya çıkarmış o eseri.
Kanunda çok net belirtilen umuma arz yetkisi var. Bir eseri, sadece eser sahibi kendi internet sitesinde ve kendi sosyal medya hesaplarında paylaşabilir. Başka kişilerin kendi sosyal medya hesaplarında takipçilerine o eseri arz etme yetkisi de ancak ve ancak sanatçının izniyle olur.
Bugün birçok sanatçının eserleri değişikliğe uğruyor. Eserin altına reklam ya da söz yazıyorlar. Bu eserin değişmesidir. Kanun bunu da çok net olarak esere sahibinin iznine bağlıyor. Bazıları Süleyman Seba’nın portresini alıyor, altına bir söz yazıp kullanıyor. Aslında yeni bir eser meydana getiriyor ve suç işliyor.
İstediğimiz rakamları ve kabul edilen rakamları duyduğunuz ne kadar gülünç olduğunu aslında siz de göreceksiniz. Ben arabuluculuk süreçlerinde karşımdaki avukata diyorum ki bu mahkemeye taşımayalım, masada çözelim. Çünkü bizim amacımız para kazanmak ya da kar elde etmek değil. Çünkü biz burada Serdar Samancıoğlu’nun bir sanatçı olarak yaşamasını tabiri caizse insan yerine konmasını talep ediyoruz.”
(HA)