Bağımsız İletişim Ağı'nın (BİA) Cezayir Toplantı Salonu'ndaki 10. yıl etkinliği kapsamında düzenlenen "Dönüşen Medya, Kısılan Sesler" başlıklı panel forumun ardından katılımcılarla, Türkiye'deki gazetecilik algılamaları üzerine konuştuk.
Yavuz Önen (Türkiye İnsan Hakları Vakfı /TİHV eski başkanı ): Öyle bir konjonktürde yaşıyoruz ki muhalif ve sermayeden bağımsız bir ses olmak zor bir iş haline geldi. Çünkü dünya kapitalizminin başarısının en üst düzeyde olduğu böylesi bir dönemde yaşıyoruz. Onun için bianet'in bu muhalif sesi diri tutma ve yaşatma çabası bu zor koşullarda var oldu. Ama başarılı oldu.
Gazeteciler, kapitalizm ortamında ahlaklı davranmayı, doğru bilgi üretmeyi, emek saflarından yana olmayı gerektiren bir durumda zorlanmaya başladı. 1980 sonrası kapitalizm, medya meselesini başka türlü çözdü. Orada gazeteci kimliğini, örgütlülüğünü yok etti ve kendine tabi bir birey haline getirme mekanizmalarını geliştirdi. Esnek çalışma saatlerini, güvencesiz çalışma koşullarını ve kendi bünyesinde bir hiyerarşi yarattı.
Ahmet Tulgar (Gazeteci-yazar ): bianet'in, Türkiye'deki gazetecilik pratiği açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mesleğimiz üzerine düşünmemizi de bianet sağladı aslında. Medyanın ekonomi politik ile kültürel çalışmalar alanlarıyla ilgili farklı bakış açılarına baktığımızda, aslında bu iki görüşün birbirini dışlamadığı gerçeğinden öte birbirini de içermesi gerektiğini düşünüyorum.
'Kitle medyası' dışındaki medyanın çok önemli sorunları var. Ama bu bağımsızlık meselesi tartışılırken herhangi bir görüşün sahipliği ile bir devletin sahipliğinin ya da bir kapitalist holdingin medya sahipliğinin eşdeğer değil. Çünkü medya aynı zamanda dönüştürücü gücü ve etkisi olan bir yapı ve elbette ki ezilenlerin de baskı altındaki gruplarından medya üzerinden kendilerini ifade etmeleri çok önemli.
Ana akım medyada çalışan bir gazetecinin 'Hem kendi sol sesimi duyurayım, kendi duruşumu ifade edeyim hem de patronumun çıkarlarını gözeteyim' gibi bir denge kurması olamaz. Çünkü Türkiye'deki konjoktür net tercihler yapmayı gerektiriyor. Ben de kitle kültürü medyasında uzun yıllar çalıştım. O gazetelerde çalışan gazetecilerin son derece kışkırtıcı, ayrımcı haberlere meşruiyet kazandırdığını görüyorum.
Örneğin Kürt meselesinde ya da TEKEL meselesinde son derece kışkırtıcı, siyasi iktidardan yana, devletçi, egemen sınıflardan yana manşetler atan bir gazetede 'Ben sol gazetecilik yapıyorum' diyenler büyük bir yanılgı içinde. Çünkü köşelerinde Ermeni meselesi ya da Kürt meselesine dair yazılar yazsalar dahi çalıştığı gazetenin o ayrımcı manşetine suskun kaldığı için okuyucunun algısıyla da ilgili olarak bir meşruiyet kazandırmış oluyor. Bunu da ün, iktidar ve para için yapıyorlar."
Prof. Dr. Ayşe Buğra (Boğaziçi Üniversitesi): Holding medyası ve alternatif medya, birbirinin ötekisi olarak değil apayrı değerlendirilmeli. Türkiye'de daha çok 'iktidar ile yakın ilişkisi olan' ve 'olmayan' medya sorunuyla ilgilenmemiz lazım. Maalesef şu anda medyanın çok büyük bir kısmı iktidar tarafından kontrol ediliyor.
Ve bu kontrol muhalif olduğu düşünülen medya ortamlarında da devam ediyor. İktidar taraftarı olmayan görüşlerin ifade edilmesine karşı bir savunma içinde olan medya mensupları var. En son Milliyet gazetesinde siyaset bilimcisi Andrew Arato'nın görüşlerinin yer aldığı röportaj ile ilgili çıkan yazılara baktığınızda bu seviyesizliği görüyorsunuz.
Mustafa Sönmez (Gazeteci yazar): Medya üstüne daha fazla düşünmeye ihtiyacımız var. Medyanın ne olduğu konusunda bir kavram kargaşası yaşıyoruz. Medya bir sektör müdür yoksa politik ideolojik bir alanın ürünü müdür? Bunların yanıtlarını verebilmeliyiz. Kurulu endüstriyel medya dışında başka bir medyanın geliştirilmesi nasıl olur? diye düşünmemiz gerekir.
Aynı zamanda yaygın kurumsal medya ile de kıyaslamaya girmemek lazım. Yaygın medya büyük bir kompleksin kar edilmeyen alt bir alanı durumunda. Bianet alternatif iletişim ağı, insanların kendilerini ifade etmeleri için oluşturulmuş özgür bir kürsü. bianet 10 yıldır bunu yapmayı hedefledi ve başardı. Önümüzdeki 10 yılda bianet neler yapacak buna odaklanmak gerekir.
Yıldırım Türker (Gazeteci yazar): Maalesef medyada da 'genç gazetecilerin meslek aşklarından ötürü sömürülmeleri' durumu var. Gazetecilik de usta-çırak ilişkisinin hala hâkim olduğu sektörlerden biri. Herkes hevesli ve herkes bu alanlarda çalışmak istiyor.
Zaten Türkiye'de gazetecinin 'iyisi' de çok matah bir insan gibi muamele görmüyor. Aynı şey sinemacılar için de geçerli. Film sektöründe de hakları yenen ve haklarını koruyamayan genç sinemacılar var.
Nilgün Uysal (Gazeteci, yazar ve bianetin ilk editörlerinden): Bianet ile birlikte alternatif medyanın olmaması için hiçbir sebep olmadığını gördük. İlk defa teknoloji, alternatif medya yaratmak için bir imkan sundu. Medya bir yandan insan değerini aşağı indiren bir hareket yaratmış gibi dursa da bu imkan; iyi ve etkin kullanıldığında alternatif medya için çok önemli hale geliyor.
Holding gazeteciliği gazetecilik değil aslında. Holding gazeteciliğinde, ekonomi haberlerinin şirketlerce yönlendirildiği bir ortam var. Gazete görüntüsünde gazeteler var ortada. 1980'lerde ise Türkiye'nin tabularını yıkmaya yönelik bir gazetecilik yapılıyordu. Bu 'gazetecilik öldü' demek değil ama gazetecilik can çekişiyor.
Faruk Yüceer (Gazeteci ): Doğu ve güneydoğu bölgelerindeki gazetecilerin en büyük sorunu sosyo-ekonomik yapıdan kaynaklanıyor. Gazetenin önce ekonomik özgürlüğü olacak sonra sosyal özgürlüğü olacak. Ancak ondan sonra bağımsız olabilecek ve o zaman istediği haberi yapabilecek. Bunun bir çözümü belki de gazetelerin ekonomik denetimlerini yapabilecek kurulların oluşturulmasından geçiyor.(BT)