Uzun soluklu bir proje olan Bağımsız İletişim Ağı (BİA), 1997 yılında 41 yerel radyo, 3 yerel TV ve 8 yerel gazete kuruluşu dört ay boyunca TMMOB, TTB ve IPS İletişim Vakfı ile Heinrich Böll Vakfı'nın katkısıyla yürütülen 'Yerel Medya Projesi' kapsamında düzenlenen toplantılarda attı ilk adımlarını. En önemli çalışması ise IPS İletişim Vakfı'nın yürüttüğü proje kapsamında oluşturulan ve Aralık 2000'den bu yana düzenli olarak yayında olan www.bianet.org günlük haber sitesi. Ertuğrul Kürkçü ve Nadire Mater'in öncülüğünde geliştirilen bianet projesi, on yıl içinde çok yol kat etti. Ana akım medyanın görmezden geldiği kadınlar, çocuklar, engelliler, emekçi kesim, farklı cinsel yönelimlerin sesi oldu. Onların sorunlarının takipçiliğini üstlendi. Her tür ayrımcılığın karşısında durdu; medyanın ayrımcı-ırkçı dilini işaret ederek kayıt düştü. 'Başka bir iletişim mümkün' sözüyle hak gazeteciliğinin örneği oldu. Gazetecilik mesleğinin etik ilkelerini hatırlatmaktan vazgeçmedi.
10 yıla her gün güncellenen haber sitesi, eğitimler, raporlar, kitaplar, uluslararası forum ve binlerce gönüllü katkıyla büyüyen bir bağımsız medya mücadelesi sığdırıldı.
Bağımsız medyanın güçlendirilmesi hedefiyle oluşturulan kar amacı gütmeyen proje kapsamında haberciliğin yanı sıra yerel medya, hak örgütleri, hukukçular ve gazeteci adayları için eğitim programları düzenlendi. Eğitim çalışmaları, yaygın bir kaynak haline gelebilmesi için kitaplaştırıldı. Yerel radyolar için ücretsiz, hak temelli programlar üretildi. Yerel medyaya hukuki destek sağlandı.
İfade özgürlüğü ihlallerini derleyen üç aylık ve yıllık medya gözlem raporları yayınlandı. Ana akım medya haklara yaklaşımı açısından eleştirel biçimde takip edildi. 2006'da düzenlenen Uluslararası Bağımsız Medya Forumu, Türkiye'den ve dünyadan 90 ismi deneyimlerini paylaşmak için buluşturdu.
Hak haberciliği, barış gazeteciliği, yurttaş haberciliği gibi kavramları yaygınlaştırmak için çalışan BİA, kendi içinde de toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten, hiyerarşiyi kaldıran, uzmanlaşmayı sorgulayan bir yaklaşımı benimsedi.
Bianet, Türkiye'de alternatif ve hak odaklı gazetecilik alanında yapmış olduğu çalışmalar ile demokrasinin gelişimi, bilgi edinme hakkı ve yurttaşlık bilincinin yerleşmesi konusundaki emekleri için 2010 Basın Özgürlüğü Kurum Ödülü'nü aldı. Hazırladığı medya gözlem raporlarıyla ifade özgürlüğü ihlallerini derleyen editör Erol Önderoğlu Bianet adına sorularımızı yanıtladı.
"Haklar için habercilik, haberciler için özgürlük" diyerek yola çıkan Bianet 10. yılı geride bıraktı. Hedeflerinizin neresindesiniz?
Yurttaş haberciliği, hakların öne çıktığı bir habercilik tarzını uygulamaya başladığımızda amacımız tam anlamıyla çok satışlı ulusal medyayı etkilemekti. Çünkü sadece bizler değil okur kitleleri nezdinde de yaygın gazetelere ve televizyonlara ciddi bir tepki vardı. Gazeteciler açısından ise etik kodlarının çok da gözetilmediğini düşüyorduk. Tabii durum eskisi gibi değil: O dönemde göstermeye çalıştığımız durumlarla daha az karşılaşıyoruz. Mesela cinsel saldırıya uğrayan bir çocuğun kimliliğinin açık edilmesi veya mağdur edilenin toplumda özel yaşamıyla birlikte afişe edilmesi gibi yönlerde görece olarak azalma var. Haber süreçleriyle ilgili etki etmek istediğimiz alan bugün nispeten daha derli toplu gözüküyor.
Biz gazetecilerin toplumsal meseleler üzerindeki algısını, siyasal yaklaşımlar ve sermaye etkileşimleri bozuyor; çünkü buna göre pozisyon alıyoruz. Bu sırada gazeteciliğin ne hale geldiğini pek gözettiğimiz söylenemez. Bianet'in konumu aslında medya kuruluşlarının kesinlikle siyaseten bir tavır alması şeklinde değil. Siyaseten aldığınız tavır, gazetecilik etik kodlarını da savunduğunuz sürece bir meşruiyet kazanabilir. Ama gazeteciliği her şeyin önünde bir çıkar aracı olarak gösterdiğiniz zaman bizler bunu meslek içinde tartışmalıyız. Bianet haberlerinde bu tartışma ortamına olanaklarımız ölçüsünde katkı yapmaya çalışıyoruz.
Neden internet yayıncılığı tercih edildi?
Alternatif medya mecrası yaratma sürecimizi hatırlıyorum. Tabii şu anki durum ile o zamanki yetersizlik arasında dağlar kadar fark var. Yerel gazeteler içerisinde bile internet sitesi olmayan çok az. Eğer bir internet sitesi kurmaya yanaşmıyorsanız güçlü bir yayın kuruluşunuzun olması, yani büyük olanaklarla işin içine girmeniz gerekiyor. Bu koşullar da zaten hiç yoktu. Meslek gruplarının istek, mesaj ve kaygılarını yansıtabilecek, yerel medyayla muntazam ilişkiler geliştirebilecek, yerel haberi görünür kılacak ama haberciliğin ne olduğu konusunda referans da olabilecek bir mecradan söz ediyorduk. Geriye dönüp baktığımızda teknolojik altyapımızın da bu faaliyetlerimizle birlikte geliştiğini söyleyebilirim. Alternatif bir duruş sergilemeyi, her daim ilerleme gösteren ve çok da umut vaat eden bir araç olarak interneti seçtik. İnternet yayıncılığı yapmamızın da kısa sürede bu kadar etki yaratabilmemizdeki rolü kanımca büyük.
3 Yerel medyanın yanı sıra aydınlar, sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler kısacası herkes bir şekilde Bianet'te yer almaya çalışıyor...
Sanırım bu, Bianet'in haber ve görüş aktarıcılığından, çalışanları olarak dar bir özdeşleşmeye girmememizden kaynaklanıyor. Çok katılımlı bir mecra olduğunu her defasında hissettiriyoruz. Zaten aktarıcılığımız da çok belirgin. Tabii habere bir bakış açımızın olduğu muhakkak. Toplumsal sorunlara değinirken daha çok insanların bu sorunları işlemesine önayak oluyoruz. Biamag sayfamıza birkaç hafta sonu üst üste göz attığınızda devamlı yazı yazan belli sayıda yazarın yanı sıra yeni yüzlerin de yayına katıldığını fark edersiniz. Bir haberdeki insan unsurunu her yönüyle öne çıkarıyoruz. Diğer yandan Bianet'in İngilizce sayfasının Türkçe yayın kadar tıklanmaya doğru gittiğini görüyoruz.
İnternet sansürü son dönemin önemli sorunlarından biri ve konuyla ilgili haberlerde Bianet'in de çeşitli kurumlar tarafından filtrelenen siteler arasında olduğu belirtiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bianet'in sansürlenmesine dair birkaç tane girişim oldu, hem mahkeme hem de polis eliyle... Bu, Adıyaman'da gazeteci Hacı Boğatekin'in baskıyla karşılaşmasını gündeme getirdiğimizde bir mahkeme kararıyla ihtimal haline gelmişti ama öyle bir şey olmadı. Ondan daha önce de, internet kafelerde polisin dayattığı bir filtreleme programına Bianet'in de dahil edildiğini tespit etmiştik. Girişimler sonucu bunu kaldırtmıştık.
Münferit dışlama olabiliyor. Türkiye'de nedensizlikle açıklanabilecek durumlar var. Ama bunun dışında ben Bianet'in hem kamuoyu gözünde hem de belirli kamu makamları gözünde gitgide artan bir yeri olduğunu düşünüyor ve görüyorum. Avrupa Birliği ve Adalet Bakanlığı'nın ortaklaşa düzenlediği seminerlerde yer bulabiliyoruz, polis akademileri ve kimi resmi çalışmalarda haberlerimiz referans olarak gösterilebiliyor... Türkiye'de internet alanında hukuka tamamıyla aykırı, keyfi yasaklar var. Buna karşı toptan bir mücadele gerekli. Bu olmadığı sürece görüyoruz ki, bu yasaklar her gün biraz daha her birimize yaklaşıyor. Biz de bu internet sansürü tartışmalarının içerisindeyiz.
Geride kalan on yılda Bianet'in 3 bine yakın yazarı olmuş. Bu bir anlamıyla da görülmeyenlerin, sesini duyuramayanların, "öteki"leştirilenlerin kendilerini bulabildikleri bir alana da dönüştüğü izlenimi yaratıyor. Bunun size yansıması nasıl oluyor?
1999'da Medya Gözlem Raporları'nı hazırlamaya koyulduğumda elimizde hiç veri yoktu. 250 tane yerel gazeteyi telefonla bir bir arayarak ilk temasları kurduk. Sorunları hakkındaki fikrimiz böyle gelişti. Bianet için 10 yılda tüm ilişkiler bire bir gelişti. Dolayısıyla, böylesi geniş bir ağ yaratması şaşırtıcı değil. Ama hepsine çok teşekkür ediyoruz. Kürt sorunu, kadının toplumdaki eşitsiz yeri, çalışan çocuklar, basın ve ifade özgürlüğü, teknoloji, göçmenler, tutuklu hakları, ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, yöresel zenginlikler, çevre, emek hakları, reformlar, yolsuzluk ve onunla mücadele... 3 bin yazarı bütün bu tartışmalara ortak oldu.
İnsanlar artık sineye çekmedikleri konularda el atabilecekleri tüm kanallar aracılığıyla seslerini duyurabildiklerini görüyor. Mesela Orhan Pamuk'un yargılanması uluslararası ölçekte bir haber, burada tamam. Ama kendi yerellerin adları onun kadar bilinen Hacı Boğatekin'lerin, Necip Çapraz'ların da olduğunu göstermeliyiz, unutturmamalıyız.
3 Medya gözlem raporu hazırladığınız için Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğünde ne durumda olduğumuzun en iyi tanıklarındansınız. Durumumuz nedir? Çok mu geriye gittik, yoksa ilerleme mi var?
Bence 2000 çok belirgin bir yıl oldu. AB adaylık sürecinde somut değişiklikler oldu. Bu süreç, gazetecilerin işkence görmesini, gözaltına alınmasını veya darp edilmesini 1990'lı yıllarla kıyaslandığında daha aza inmesini sağladı. Ancak zamanla anladık ki, "Düzelmeler diğer yönlere de yansır. AB'yi yakalarız" beklentisi orta vadede bile mümkün değil. Özellikle gazetecilere yönelik şiddet ve yargılanmaları kastediyorum. Türkiye'de söylediklerinizde özgürsünüz ama yargılanacağınızdan eminsinizdir.
Şiddet yerel ölçekte her zaman vardı, bunu duyurmaya ve kınamaya çalışıyorduk. Yetkililer kayıtsız kalınca geçen yılsonunda Bandırma'da Cihan Hayırsevener sokakta öldürüldü. Şiddet görünen bir gün cinayet oluverir. Bunu bir mafya grubu da yapar, bir siyasetçi de azmettirebilir.
Geleneksel Gazeteciler Günü olarak kutlanan sansürün kaldırılışının yıl dönümünde hak haberciliği yapan Bianet'in Basın Özgürlüğü Ödülü alması sizin için ne anlam ifade ediyor?
10 yıllık süre zarfında beş ödül aldık. Daha önce TGC'den Başarı Ödülü de almıştık. Uzun bir aradan sonra ödülün TGC'den gelmiş olması bizim için çok önemli. Ayrıca, Bianet'in de etkili olabildiğini gösteren, bizlere de umut aşılayan bir ödül. Ülke gündeminde meslek heyecanını azaltan taraflar yok değil. Bu gibi ödüllerle biraz öne çıkarılıp, takdir edilmek güzel ve keyifli! Bunu kendi camiamızın yapması ve bizi onurlandırması, burada çalışan herkesin işini iyi yaptığının göstergesi. TGC'nin basın özgürlüğü bakışında ortaklaştığımız bir yan var. O da: meslek içinde ilkelerimizi, etiği gözetirken politik tandanslardan mümkün olduğunca sıyırmaya çalışmak. Arı bir şekilde her zaman var olması gereken haklarımız temelinde olaylara ve meslektaşlarımıza bakmak. Sansürün kaldırılış girişimi ise bir yüzyıl öncesi önemliymiş. Günümüzdeki girişimler artık sıkmaya başladı. Artık şu sansür bir kalksa!
Medeni dünya içerisinde, gazetecinin hapse girmesi ya da hapis istemiyle yargılanması yakışıksız bir durum. Bizler de Türkiye'de bu tartışmaya ortağız. Üç aşağı beş yukarı ortak bir yaklaşım da belirlemiştik. Eğer gazeteci kendi profesyonel alanını siyasete bırakırsa bu alanı dolduracak da, çok masum bir yazıyı Terörle Mücadele Kanunu'na (TMK) reva görecek de çıkar, çıkıyor da. Bugün gazeteciler Mecliste, özlük hakları, internet medyası ve çalışanlarının tanınması, TMK ve TCK'daki anti-demokratik maddelerinin yürürlükten kaldırılması gibi onlarca talebini dillendirecek muhatap bulamıyor. Ancak siyasi erke de baskı yapacak bütünlüklü bir camiamızın da olduğu pek söylenemez. İçimizde gerek sendika gerekse meslek birlikleri olarak güç kaybetmişiz. Biz güçlü ilişkiler yakalamak isteriz. Benin en taktir ettiğim kısım TGC'nin hapislerde çürüyen gazetecileri ödülle görünür kılmasıdır. Cesur adım atmazsak meseleler olduğu gibi kalır.
Bianet için basın özgürlüğü kavramı ne ifade ediyor?
Basın özgürlüğü kavramı toplumsal açıdan bir sorumluluğu çağrıştırır. Bu kavram basının boynuna toplum içinde gezdirmesi için asılmış bir yafta, bir madalyon değil. Basın özgürlüğü; toplumun belirli bir meslek grubuna demokratik değerleri gözetilmesi adına verdiği yükümlülüktür. İletişim kanallarını açarak tartışma ortamını canlı tutmak, toplumsal sorunları insanlara aksettirmektir. Gazeteciliğin tanımı da budur. Dolayısıyla bu işi hasbelkader yapıyoruz demek doğru değil, yetmiyor da. Bu toplumun tarihsel, güncel ya da küreselleşen yönleriyle sorunlarının çok olduğunu biliyoruz. Yapacak çok iş var.
Bianet'teki basın özgürlüğü standardımızda şu var: Haberin etik tartışmalarını haberi yazarken de yapmak. TGC'nin çeşitli kesimlerin görüşlerini de katarak Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumlulukları Bildirgesi'nde çok sevdiğim bir tanım var. Gazetecilin durağan bir şey olmadığını, gazeteciliğin demokrasiyi güçlendiren, toplumsal dinamikleri harekete geçiren bir rolünün de olduğuna işaret eden bir tanım. Eleştiriye açık, hakarete kapalı olmalıyız. Gazetecinin özgün yaklaşımı kimseyi memnun etmek için değil. Seçtiği ya da yaptığı haberlerle sarsıcılığı varsa toplumda belirli bir dönüşüme kapı aralayabilir.
Sesini duyuramayanlar adına onların sesi olma gibi bir misyon taşıyor Bianet. Çalışanları adına ve özelde kendi adına bunun nasıl bir sorumluluğu var?
Türkiye'de yaygın medyaya bakılırsa yerel insanın bir fikri yok. Bizim bunu şişirmemizin, sokaktan çok fazla görüşe yer vermemizin altında birazda bu var. Yerel gazeteciler aracılığıyla da yereldeki insanları yansıtmaya çalışırız. Bir insan hakları ihlalinin yerelden aksettirilmesini Bianet yazdığı zaman kaynaklık eden kişinin de durumunun aksettirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla kullandığınız dil, tarafların görüşlerinin olması çok önemli. Yaygın bir yayın belki cesaret edip peşine düşüp ilgilenmez. Yerel makamları gazeteciyle karşı karşıya getirmemek gibi bir özenli durumumuz var. Bizim amacımız kişileri kurtarmak değil, elbette kişi de kurtulursa bu bir kazanç ama bizim asıl hedefimiz bu probleme kaynak eden sorunu çözmek. Onu kurutmak. Bizim yayınımızın benimsenmesinin altında yatan neden de bu olabilir. Biz kamu yararını yüceltmeyi severiz. Örneğin, Youtube'un bize ihtiyacı yok biz onu kurtarmaya çalışmayız. Biz internet sansürünün bu topluma yaraşır bir şey olmadığını gözetiriz. Hiç kimse işkence görmesin ama işkencenin bütün uluslararası normlarda yeri olmadığını görünür kılmak isteriz. Barış dili, yurttaş gazeteciliği gibi unsurlar gazetecilik içinde çok yeni ve biz bu unsurları işlemeye çalıyoruz. Yerel bir haberde, provokatif unsurları başa çekmek, masumane olanı daha albenili hale getirmek gibi bir yaklaşım tarzımız yok. Barışçıl yönlere, yoksa sorunsala işaret etmeyi yeğliyoruz. (SE-AÖİ/TK)