Dink Cinayeti'nden hemen sonra azmettiricilikle yargılanan Erhan Tuncel ile yaptığı telefon görüşmesinde "Ne oğlum direkt kafaya sıkmışlar... Tek farklılık. Kaçmayacaktı ama bu kaçtı" dediği kamuoyuna yansıyan polis memuru Muhittin Zenit, bu görüşmeyi haberleştiren bianet.org İnternet sitesine 24 Temmuz'da tazminat davası açtı. Zenit, Sitede 30 Eylül 2007 tarihinde "Vurulacak Şekil Belliydi" başlığıyla ve 28 Nisan 2008 tarihinde "Dink Cinayetinde Yeni Kanıt: Muhsin Başkan'la Yasin Konusunda Görüşeceğiz" başlığıyla çıkan haberler nedeniyle bianet'ten 25 bin YTL tazminat talep ediyor. Dava, 12 Kasım'da Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülecek. Muhittin Zenit, NTV kanalına da toplam 90 bin YTL manevi tazminat talebiyle dava açtı. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülmeye başlayan davaya Ekim ayında devam edilecek.
25 Temmuz'da İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 46'sı tutuklu 86 sanığın yargılanacağı Ergenekon İddianamesi'ni kabul etti. 5 Şubat 2006'da gerçekleşen Rahip Santoro Cinayeti, 5-10 ve 11 Mayıs 2006'da Cumhuriyet gazetesinin bombalanması, 17 Mayıs 2006 tarihinde Danıştay 2. Dairesi'ne yönelik saldırı 19 Ocak 2007'de Hrant Dink'in katledilmesi gibi bir çok olaya gönderme yapılıyor. 10 Temmuz'da kaleme alınan 2 bin 455 sayfalık iddianamede genel tespit olarak, "tüm eylemlere bir bütün olarak bakıldığında; söz konusu eylemlerle, biran evvel ülkede iç çatışma anarşi terör ve kaos oluşturup askeri müdahale için gerekli ortamın hazırlanmasının amaçlandığı değerlendirilmektedir" denildi. Cumhuriyet gazeteci İmtiyaz sahibi İlhan Selçuk, "Ergenekon silahlı terör örgütü kurma ve yönetme", "Zorla Hükümeti yıkmaya teşebbüs", "Hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile suçlanıyor ve iki kez müebbet hapis ve 217 yıldan 500 yıla kadar hapsi isteniyor. Selçuk, 21 Mart sabahı erken saatlerde gözaltına alınmış, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi'ndeki sorgusunun ardından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı. Gazeteciler Vedat Yenerer, Güler Kömürcü, Ferit İlsever ve Adnan Akfırat, yazar Ergün Poyraz ve Ümit Oğuztan da örgütün medyayla ilişkilerinin sağlayan kişiler olarak gösteriliyor. Yenerer, Kömürcü ve Akfırat, "silahlı terör örgütü üyeliği"yle 15 yıla kadar hapis; Ulusal Kanal Genel Yayın Yönetmeni İlsever ve Aydınlık Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Serhat Bolluk "silahlı terör örgütü üyeliği" ve "hükümete karşı silahlı isyana tahrik" ile 35 yıla kadar hapsi talep ediliyor. Davanın görülmesine 20 Ekim'de başlanacak.
Dönemin başbakanı olarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamında 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de sorumluluğunu yazdığı için iki yıl 4 ay hapisle yargılanan Sabah gazetesi yazarı Ergun Babahan 23 Temmuz'da beraat etti. Babahan, 2 Ocak 2007 tarihli köşesinde kaleme aldığı "Elinizde kan izi var Süleyman Bey" başlıklı yazısı nedeniyle Demirel'in "hakaret" iddiasıyla 15 Ocak 2007'de yaptığı şikayetten yargılanıyordu. Davanın henüz sonuçlanmadığını, hem duruşma savcısı hem de şikayetçi avukatının kararı temyiz etmelerini beklediklerini ifade eden gazete avukatı Banu Yılmaz, "Yine de mahkeme kararı, düşünce özgürlüğü açısından keyifli ve sevindirici. Kararı önem arz etmekle birlikte bir bakış açısı ortaya koyacağı için kararın Yargıtay'da onanarak geri dönmesi kazanç olacaktır" dedi. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi Başkanı Hakime Sevim Efendiler, "Anayasanın 26. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesi göz önüne alınarak değerlendirildiğinde ifade özgürlüğü çerçevesinde olduğu anlaşıldığından suçun yasal unsurları bulunmadığında açılan kamu davasında sanığın beraatine karar verildi" dedi.
21 Temmuz'da Tunceli Sulh Ceza Mahkemesi, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın resimlerinin olduğu afişi 5. kattaki parti merkezinin camına astığı gerekçesiyle yargılanan Emek Partisi (EMEP) Tunceli İl Başkanı Hüseyin Tunç'ı beraat ettirdi. Tunç'u "suçu ve suçluyu övmek" iddiasıyla yargılayan mahkeme, polisin 27 Nisan'da indirdiği ve el koyduğu pankartın da iadesine karar verdi. Tunceli'de üç devrimci lideri anarak afiş taşıyan Gökhan Türkan, Sancar Yamaç ve Zekai Sarıca aynı suçlamayla yargılanmış, sonunda 12 Mart 2008'de beraat etmişlerdi.
Şarköy Asliye Ceza Mahkemesi Savcı Hüseyin Koçaslan'ın ilçe sorunlarını "Başkan Pinokyo ve Dokuz Cüceler" başlıklı yazı dizisiyle eleştiren Şarköy'ün Sesi gazetesi yazarı Yakup Önal'ın 10 yıl hapsini istiyor. En son 16 Temmuz'da süren yargılamada mahkeme, İstanbul Basın Savcılığı'na bilirkişi inceleme için gönderilen dosyanın gelmesini bekliyordu. AKP Belediye Başkanı Can Gürsoy'un ve iki Belediye Meclisi üyesinin şikayetiyle gazeteci, "hakaret" iddiasıyla yargılanıyor. 20 Temmuz 2005'te yazı dizisine başlayan gazeteci, bunlardan birinde, "Bir varmış bir yokmuş. Ülkenin birinde, deniz kenarında bulunan Şarki adlı kasabada Pinokyo adlı bir başkan varmış. Pinokyo'nun her kararına emme basma tulumba gibi onay veren dokuz cücesi varmış" demişti.
Anayasa Mahkemesi'nin "üniversitelerde başörtüsü" düzenlemesini iptal eden kararını eleştiren Star gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu hakkında Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi'nde 14,5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. 6 Haziran 2008'de "Söz Bitti, Sözleşme Bozuldu" başlıklı bir yazı kaleme alan Karaalioğlu, "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama", "Heyet halinde kamu görevlisine hakaret", "Suç işlemeye tahrik" iddialarıyla yargılanacak. Karaalioğlu söz konusu yazısında, "Anayasa Mahkemesi, genç kızlar üniversite eğitimi alabilsin, bir ayıp ortadan kalksın, bir hak ihlaline son verilsin diye yapılan düzenlemeyi iptal ederek yetkisini aştı, kendisini var eden hukuku çiğnedi. Sadece hukuku değil, toplumun dindarlığını, başörtüsü gibi yüzyılların ve inancın mirası bir değeri de ayaklar altına aldı" şeklindeki ifadelere yer vermişti.
Aralarında eski dört kuvvet komutanının da bulunduğu 312 generalin, Vakit gazetesi ve eski RTÜK üyesi Mehmet Doğan aleyhine açtığı manevi tazminat davasına, Yargıtay'ın cezanın bozulması yönünde verdiği kararın ardından devam ediliyor. Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen dava, sanıklar Nuri Aykon ve Mehmet Doğan'ın avukatlarının bilirkişi raporuna karşı beyanlarını mahkemeye sunmaları için 13 Kasım'a bırakıldı. Gazetenin 25 Ağustos 2003 tarihli nüshasında Asım Yenihaber takma adıyla yayımlanan Mehmet Doğan'ın IP adresinden gazeteye gönderilip gönderilmediğini tespit etmeye çalışıyor. Daha önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2004 yılında mahkemenin verdiği 1 milyon YTL'lik (faizi dahil 1 trilyon TL) tazminat cezasını "yazının Doğan tarafından gönderilip gönderilmediği kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa kavuşturulması gerektiğine hükmederek bozmuştu.
Adıyaman'da Yazar Naif Karabatak da, Güne Bakış gazetesinde 28 Şubat 2008 tarihli yazısında anayasa değişikliği sonrası genç kadınların başörtüsüyle üniversiteye alınmasını savunduğu için hapisle yargılanıyor. "Savcılar Nerede" başlıklı bir yazı nedeniyle Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz'ün şikayetiyle hapisle yargılanan yazar Karabatak, bir daha 27 Kasım'da hakim karşısına çıkacak. Adıyaman Sulh Ceza Mahkemesi'nde 13 Mayıs'ta ilk kez hakim karşısına çıktığında Karabatak, savunmasında iddianamede yer alan cümlelerin kendisine ait olmadığını, kullandığı kelimelerden farklı anlam taşıyan cümleler oluşturulduğunu savundu. Soruşturma sürecine de itiraz eden yazar, Savcı Kerem Uçkan'ın resen soruşturma açma hakkı olmadığını ileri sürdü.
Başbakan Erdoğan'ın, "Batının ilmini bilimini değil, ahlaksızlığını aldık" sözlerini 6 Şubat 2008 tarihli kapağına taşıyan Leman dergisi ve şirket sahibi Mehmet Çağçağ da 20 bin YTL manevi tazminat talebiyle yargılanıyor. Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi, 22 Temmuz 2007 tarihinde çekilmiş Erdoğan'a ait fotoğraf asıllarının Anadolu Ajansı'ndan getirtilmesine karar vermişti. Yargılamaya 14 Ekim'de sürecek.
Demokrat İskenderun gazetesi sahibi Ersen Korkmaz ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) İskenderun İlçe Başkanı Necmettin Salaz, Salaz'ın Eylül 2002'de yaptığı konuşmanın gazetede "Kürtlerin Önderi Alındı Faşistlere Teslim Edildi" olarak haberleştirildiğinden beri yargılanıyor. "Devletin askeri güçlerini aşağılamak" iddiasıyla beş yıl önce açılan davada yerel Güneş TV'den gönderilen CD'ye ait bant çözümlerinin beklenmesine karar verilmişti. İskenderun 4. Asliye Ceza Mahkemesi, davayı görmeye 26 Aralık'ta devam edecek.
Anadolu'da Vakit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak hakkında, 13 Şubat 2008'de yayımlanan "Cübbe Sarık" yazısında "askeri kuvvetlerini yayın yoluyla aşağıladığı" gerekçesiyle TCK'nın 301. maddesinden açılan davanın dosyası Adalet Bakanlığı'na gönderildi. Adalet Bakanlığı'ndan gereken izin alınırsa davaya devam edilecek, aksi taktirde dava düşecek. Yazının çeşitli yerlerinde ifadeler Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Ali Çakır'ın, 11 Nisan'da kaleme aldığı iddianamesinde cımbızlama yöntemiyle yer alıyor. "Evlerinde görünür bir yere, subay şapkası yerine yeşil fes üzerine beyaz sarık sarıp koyabilirler..Kızıl Ordu'nun bir gecede nasıl dağıldığını hatırlayın....Türkiye'de toplum Türkiye'de toplum brifinglerle, faili meçhullerle, fişlemelerle korkutulmuş ve baskı altına alınmıştır....Ülkeyi karıştırmak için eylemler, doğuda JİTEM'le, batıda STK'larla yürütüldü. Vatanseverlerin yöneticisi, 'Dört bin askeri sivil kıyafetlerle yürüttük. Kimse fark etmedi" ifadeleri suçlanıyor.
Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Protestanlığı yaydıkları iddiasıyla Hakan Taştan ve Turan Topal'ı "Türklüğü aşağılamak", "kin ve düşmanlığa tahrik ettikleri" ve "hukuka aykırı şekilde veri topladıkları" iddiasıyla yargılamaya 4 Kasım'da devam edecek. 24 Haziran'da mahkeme, TCK'nın dosyanın "Türklüğü aşağılamak" iddiasına ilişkin kısmını izni için Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Büyük Hukukçular Birliği'nden avukat Kemal Kerinçsiz'in çevresinin şikayetiyle açılan davanın son duruşmasında şikayetçilerin mahkemeye bildirdikleri iki tanık A.K.K. ve E.D., sanıkları tanımadıklarını ve ilk kez mahkemede gördüklerini söylediler. Şikayetçilerin beş avukatı, kendi tanıklarının "baskı altında oldukları" gerekçesiyle bu şekilde ifade verdiklerini ileri sürdüler. Jandarmaya yapılan bir telefon ihbarında, Silivri'nin bazı tarihi mekanları gerekçe gösterilerek Hıristiyanların kutsal bir beldesi haline getirilmek istendiği, buradaki okullarda örgütlenmeye çalışıldığı, Türklüğü, askerlik hizmetini ve İslamiyet'i aşağılayıcı konuşmalar yapıldığı savunuluyor.İddianamede, jandarma ekiplerinin, Taksim'deki Türk Protestan Kilisesi üyesi sanıkların misyonerlik faaliyetinde bulundukları ve çoğunluğu öğrenci olan müştekilere ücretsiz İncil, Hıristiyanlık'la ilgili kitap ve CD verdiklerinin belirlediği kaydediliyor.
Bir polis memuruyla ilgili kötü muamele iddialarını "Polis misin Yoksa Ağa mısın?" başlığıyla köşesine taşıyan Gaziantep Birecik'in Sesi gazetesi yetkilisi Şevket Demir, polis Fatih Çevik'in şikayetiyle ve "hakaret" suçlamasıyla hem hapis hem de15 bin YTL tazminat istemiyle yargılanıyor. 10 Haziran'da Birecik Asliye Ceza Mahkemesi, tanıkların dinlenmesi için yargılamayı 29 Temmuz'da bıraktı. En son 24 Haziran'da görülen tazminat davasının görülmesine de 24 Ekim'de devam edecek. Davacı polis, Demir'in, "şişttttttttt amirin nerde?" dediğini, "önce kendinizi tanıtın" karşılığını verdikten sonra da "Senin yaşın kaç lan, sen kimsin, senin amirin nerde?" dediğini ileri sürdü.
Antalya Emniyet Müdürü Feyzullah Arslan'ın kendisini trafik sorunlarına ilgisiz kalmakla eleştirdiği 83 yaşındaki yazar Fikret Otyam hakkında açtığı tazminat davasında yazarın tanıkları dinlenecek. 20 Haziran'da Antalya 7. Asliye Hukuk Mahkemesi, daha önce ameliyat geçiren yazar katılamazken Arslan'ın tanıkları dinlendi. Yazarın avukatı Güray Arın'ın talebi üzerine mahkeme, Otyam'ın yazılarına dayanak oluşturan fikirlerin doğruluğunun kanıtlanması için üç tanığın dinlenmesi talebini kabul etti. Arslan, yerel Son Nokta dergisinde yayımlanan yazısında kendisi için trafik sorunlarıyla ilgilenmediği iddia eden yazar Otyam ve derginin sorumlu yazı işleri müdürü İdris Özyol hakkında 20 bin YTL'lik tazminat davası açmıştı. 16 Ekim'de görülecek duruşmada, demeci nedeniyle Antalya Trafikten Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Ramazan Etli ve kaleme aldıkları haberler nedeniyle Hürriyet gazetesi Akdeniz temsilcisi Dursun Gündoğdu ve DHA muhabiri Teslime Tosun'un dinlenmesi bekleniyor.Yazısının hakaret amacı taşımadığını, yazıyı trafik kazalarında ölen ya da sakat kalan insanlara dikkat çekmek için yazdığını savunan Otyam ise, "Üzüldüm. Öykü, roman yazan, sanatçı olan bir insanın 83 yaşındaki bir adama, 'eleştiriyor' diye dava açmasını yakıştıramadım, bu mudur özgürlük, düşünce özgürlüğü" demişti.
Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi, "Batman TPAO'da Eylem" başlıklı bir haberde, "terör örgütü açıklamalarına yer verdiği" gerekçesiyle Günlük Evrensel gazetesi sahibi Mehmet Sami Belek ve İsmail Muzaffer Özyurt'un yargılandığı davaya 24 Aralık'ta devam edecek. İki yetkili, TMY'nin 6/1 maddesi uyarınca yargılanıyorlar.
"Korucular devletin bombasıyla balık avlıyor" başlıklı bir haber nedeniyle Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Rojda Kızgın, İHD eski Bingöl Şube Başkanı Rıdvan Kızgın ile iddia sahibi Doğan Adıbelli'nin 301. maddeden yargılandığı davaya 11 Eylül'de devam edildi. Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi, kovuşturmaya devam edilmesi izni için 12 Haziran'da Adalet Bakanlığı'na gönderilen dosyanın geri dönmediğini bildirdi. Yedi kişinin şikayetiyle açılan ve son olarak Bingöl Sulh Ceza Mahkemesi'nden görevsizlik kararıyla Bingöl Asliye Ceza Mahkemesi'ne taşınan davada, üç kişi "Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak" iddiasıyla altı aydan iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Sanık avukatı Servet Özen, korucularla ilgili iddialardan 301. maddeden dava açılmasını eleştirmişti. DİHA muhabiri Kızgın, 4 Ocak 2005 tarihinde İHD Bingöl Şubesi'ne başvuran bir köylünün iddialarını ve Rıdvan Kızgın'ın açıklamalarını haberleştirmişti.
Nokta dergisi muhabiri Ahmet Şık, "Hayata Dönüş" operasyonlarının yıldönümünde yapılan röportaj nedeniyle derginin diğer muhabiri Banu Uzpeder ile birlikte TCK'nın 301. maddesinden yargılanıyor. Yargılamaya, derginin 21-27 Aralık 2006 tarihli sayısında Bayrampaşa Cezaevi'nde C 1 kadın koğuşunda sağ kurtulan Münevver Köz ile yapılan "Bayrampaşa'da O gün" başlıklı söyleşi gerekçe yapıldı. Bakırköy 2. Asliye Ceza Mahkemesi, gazetecilerin avukatı Fikret İlkiz'in yaptığı başvuru gereği dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderdi.
Oğlu Baran Tursun'u polis kurşunuyla kaybeden Mehmet Tursun, eşi Beril Tursun ve kızı Şelale Tursun'un TCK'nın 301. maddesiyle ilgili dosyası Adalet Bakanlığı'nın kararını bekliyor. Karşıyaka 5. Asliye Ceza Mahkemesi, dosyayı kovuşturma izni için Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Yargılamayı durdurma kararı veren mahkeme, "Yargı görevi yapanı etkileme" (TCK 277) ve "yargı organlarını ve emniyet teşkilatını alenen aşağılama" (TCK 301) iddiasıyla 13 Haziran'da başlayan yargılamada, iki suç isnadını birbirinden ayırmadan dosyayı bir bütün olarak Bakanlığa göndermişti. Karşıyaka 3. Asliye Ceza Mahkemesi, Mehmet Tursun, Berin Tursun ve Şelale Tursun ile ilgili bir ikinci 301 dosyasını 17 Temmuz'da aldığı kararla Bakanlığa taşıdı. Şimdi Adalet Bakanlığı yargılama izni verirse davanın görülmesine devam edilecek, aksi taktirde suçlama düşecek. Cinayet sanığı polis Oral Emre Atar'ın 14 Ocak'ta tahliye edilmesine isyan eden Tursun Ailesi, duruşma salonu ve Karşıyaka Adliyesi önünde tepkilerini dile getirmişti. Baba Tursun, "Yargı görevi yapanı etkileme", "yargı organlarını ve Emniyet teşkilatını alenen aşağılama" ve üç Emniyet görevlisine yönelik "ölümle tehdit" iddialarıyla cezalandırılması talep ediliyor. Tursun Ailesi, Baran Tursun'u öldürmekten polis Atar'ın Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davada Emniyet görevlilerini tehdit etmekle de suçlanıyor.
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara'da Said-i Nursi'nin 39. ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen mevlit sırasında depremi "ilahi bir ikaz" olarak nitelendirdiği için 2 yıl 1 gün hapis cezası verilen ve 276 gün hapiste kalan Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular'ı yeniden yargılamaya devam edecek. Yargıtay 8. Ceza Dairesi'nin 16 Nisan'da gazeteciyle ilgili hükmü bozması üzerine Kutlular, 26 Ağustos'ta yeniden yargılanmaya başlamıştı. Kutlular'ın ifadesini almaya çalışan mahkeme, yargılamaya 20 Kasım'da devam edecek. Mahkemeden görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülmesini isteyen avukatları, AİHM kararının göz önünde bulundurulmasını talep ettiler.
Kilis 2. Asliye Ceza Mahkemesi, yerel Kent gazetesi için kaleme aldığı "Mayın" başlıklı yazıdan yargılanan sendikacı Kıyasettin Aslan'ın yargılamasına 5 Kasım'da devam edecek. Mahkeme, TCK'nın 301. maddesinde yapılan değişiklik gereği Aslan'ın dosyasını izin için Adalet Bakanlığı'na göndermişti. Ancak, bakanlığın KESK'e bağlı Büro Emekçileri Sendikası Kilis İl Temsilcisi Aslan'ın yargılanmasına izin verip vermediği henüz bilinmiyor. Sendikacı "askeri teşkilatı alenen aşağıladığı" gerekçesiyle iki yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Yazısında sendikacı, "Türkiye'nin döşediği mayınlara her yıl çocuklar, kadınlar, her yaştan insan basıyor ve yaşamını yitiriyor, sakat kalıyor" demişti.
25 Temmuz'da Mersin 1. Sulh Hukuk Mahkemesi, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anma etkinliği düzenledikleri için "suç ve suçluyu övmek"ten suçlanan Mersin 68'liler Derneği Başkanı Selçuk Polat, Mersin 78'liler Derneği Başkanı Osman Koçak ve eski Mersin 78'liler Derneği Başkanı Ethem Dinçer'i beraat ettirdi. Memnu Hakların İadesi Yasası gereği Deniz'lerin yasal olarak da suçlu sayılamayacağına dikkat çeken dernek yöneticilerinin ortak savunmasında şöyle denildi: "Bu yıl Ankara'da Deniz'lerin mezarları başında 10 binlerce kişinin katıldığı anma gösterisi gerçekleştirildi. Mersin'de suç olduğu varsayılan şeyler Ankara'da ya da başka bir kentte suç unsuru taşımıyor mu? Mersin'de başka bir ceza kanunu mu uygulanmaktadır?" Bir başka anma etkinliği düzenleyen TKP Mersin İl Yöneticisi Nişan Mesut Oyardı da aynı suçlamayla açılan davada beraat etti.
Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, DİHA Tunceli muhabiri Rüştü Demirkaya'yı, "PKK örgütüne yardım ve yataklık ettiği" iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Sadece itirafçı ifadeleri üzerine kurulduğunu savunduğu mahkumiyet kararını "hukuka aykırı" olarak nitelendiren avukat Barış Yıldırım, 11 Temmuz'da gündeme gelen karara itiraz edeceklerini açıkladı. Tunceli'de 2006 yılında Engin Korcum adlı bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda Demirkaya, bu suçlamayla tutuklanarak Malatya E Tipi Cezaevi'ne konulmuştu. Demirkaya, itirafçının beyanına göre, 2005 sonbaharında Tunceli Merkezi'nde yer alan Sakak Köyü'ne giderek PKK'lilerle görüştüğü, PKK'lilere bir dizüstü bilgisayar ile 10 boş CD vermekle suçlanıyor. Yıldırım, "Demirkaya suçlamanın yapıldığı tarihte İzmir Alsancak'ta Vizyon Dershanesi'ne devam ediyordu. Tunceli il sınırları içerisinde değildi" demişti. Mahkeme, Demirkaya ve 12 kişiye TCK'nın 314/2 maddesi uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda 12 Eylül 2006'da yaşanan patlamayı kınayan Şemdinli Belediye Meclis üyesi İbrahim Öpengin ve açıklamayı haberleştiren Yüksekova Haber Genel Yayın Yönetmeni Erkan Çapraz, yargılandıkları davada beraat ettiler. Şemdinli Sulh Ceza Mahkemesi'nin 18 Haziran'da verilen kararın 10 Temmuz'da tebliğ edildiğini açıklayan Öpengin, demokratik yollarla tepkilerini dile getirdiklerinde sürekli mahkeme kapılarıyla karşılaştıklarını belirtti. Çoğu çocuk 10 kişinin ölümüne, 4'ünün de yaralanmasına yol açan saldırıyla ilgili tepki ve yayından dolayı "suçu işlemeye tahrik etmek" iddiasıyla hapisle yargıladığı iki kişiyi akladı. Gazeteci Çapraz da, "basın açıklamaları veya yürüyüşlerde bir slogan veya haberi yaptığımızda tanık veya sanık sandalyesine oturtuluyoruz. Bu durum biz bölge gazetecilerin önünde büyük bir gözdağı" diye konuştu.
İzmit'te halk otobüsüne birlikte bindiği bir başka yolcuyla yaptığı sohbette memleketin halinden söz eden Y. Y., "AK Parti şerefsiz a...a koyduğum çocukları, vatandaşlar da halen bunların arkasında gidiyor, kıçından donunu alsalar haberi olmayacak" ve "hele bir şerefsiz polisler mu" ifadelerini kullandığı iddiasıyla Kocaeli Sulh Ceza Mahkemesi'nde 7 Temmuz'da yargılanmaya başlandı. Y.Y. TCK'nın 301. maddesinden ve "hükümet, yargı organları, askeri veya Emniyet teşkilatını alenen aşağıladıkları" gerekçesiyle yargılanıyor. İddianamede, "...Tüm dosya kapsamında olayın müştekiden başka ifadesi alınan bir tanığı bulunmamasına rağmen, müştekinin ihbarcı konumunda bulunduğu ve minibüsün içindeki yolcuların duyacağı şekilde şüphelinin alenen emniyet teşkilatına hakaret ederek aşağıladığına tanık olduğu anlaşıldığından ve daha önce birbirlerini tanımadıkları da anlaşıldığından şüphelinin atılı suçu işlediği yolunda yeterli şüphe ve delil bulunduğuna...karar verilmesi kamu adına talep ve iddia olunur" deniyor.
Adalet Bakanlığı, Zonguldak Valiliği'nin TCK'nın 301. maddesine dayanarak Devrek Bölge Haber gazetesi yazı işleri müdürü İbrahim Tığ hakkında yaptığı şikayette soruşturma izni vermedi. "Hükümeti alenen aşağıladığı" gerekçesiyle Tığ'ın iki yıl hapisle yargılanmasını talep eden Valilik girişimine karşın Bakanlık Ceza İşleri Genel Müdürlüğü, 17 Haziran'da soruşturma yürütülmesine karşı çıktı. Gazete avukatı Pelin Aydemir Erdem, "Bir yazar kendi duygu ve düşüncelerini özgürce yazabilmeli. İbrahim Tığ da söz konusu yazıda eleştiri sınırları içinde bunu yaptı. Doğru bir karar verildi" dedi. Devrek Cumhuriyet Başsavcılığı'nın savcı İbrahim Çetin imzasıyla 20 Haziran'da aldığı bu yöndeki karar, gazeteciye Temmuz başında tebliğ edildi. Valilik, gazeteci İbrahim Tığ'ın, "Sınır Noktası" isimli köşesinde 14 Mart 2008'de kaleme aldığı "İşte Vatanı ve Mallarını Satanlar" başlıklı yazısında "DYP-SHP Hükümetlerinin sattıkları-ANAP-DYP-DSP hükümetinin sattıkları-AKP Hükümetinin sattıkları" ara başlığıyla bu hükümetler zamanında özelleştirilen ve ihale çıkarılıp satışı yapılan yerleri sıraladığı, yazının sonunda ise "AKP son on yılda birinci sırada rekor kırdı. Türkiye'yi satma rekoru bu. Bu vatan hainliği değildir de nedir?.." deniyordu.
Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, Kürtçe marş söyledikleri gerekçesiyle haklarında dava açılan Diyarbakır Yenişehir Belediyesi Çocuk Korosu üyesi altı çocuğu 3 Temmuz'da beraat ettirdi.Çocukların üçü ilköğretim, üçü de ortaöğretim öğrencisiydi. Aynı gerekçeyle suçlanan fakat yaşları 15'ten büyük olduğu için ağır ceza mahkemesinde yargılanan üç çocuk da 19 Haziran'da beraat etmişti. Savcılık, 16 ve 17 yaşlarındaki çocukları, TMY'nin 7/2. maddesi uyarınca "örgüt propagandası yapmak"la suçlamıştı. San Francisco'da, 23 Eylül-10 Ekim 2007 arasında düzenlenen "Uluslararası Kültürel ve Sanatsal Müzik Festivali"nde verdikleri konserde, çocuklar sekiz dilde şarkı söylemişlerdi. Bunlardan biri de sözlerini 1940'ta İranlı Kürt şair Yunus Rauf Dildar'ın yazdığı "Ey Raqip" (Ey Düşman) adlı Kürtçe marştı.
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi, "Terör örgütü propagandası yaptıkları ve açıklamalarını yayımladıkları" ve "suç ile suçluyu övdükleri" gerekçesiyle hapis istemiyle yargılanan YedinciGün gazetesi Yayın yönetmeni Hüseyin Aykol ile gazete imtiyaz sahibi ve sorumlu müdürü Ali Turgay'ı hapisle yargılıyor. Savcı, esas hakkındaki mütalaasında ceza verilmesi yönünde görüş bildirdi. Gazetenin 10-16 Kasım 2007 tarihli sayısında çıkan "Çatışma bir tek Türkiye'nin çıkarına değil" yazısında hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan´dan "Kürt Halk Önderi" olarak söz edildiği için Aykol ve Turgay'ın, TCK'nın 215. maddesi ve TMY'nin 6 ve 7. maddeleri uyarınca 9,5 yıl hapisleri talep ediliyor. Gazetecilerin avukatı Özcan Kılıç'ın, bazı gazetecilerin tanık olarak dinlenmesi yönünde sunduğu talep mahkemece reddedildi. Davanın üçüncü duruşması 6 Kasım'da sürecek.
Yazar Murat Coşkun'ın tutuklanmasına neden olan "Acının Dili Kadın" adlı kitaba, "Askeri kuvvetleri aşağılama" iddiasıyla eski TCK'nın 159. maddesinden açılan ancak yeni TCK'nın 301. maddesi yürürlüğe girdiğinde de süren davanın dosyasını izin için 2 Temmuz'da Adalet Bakanlığı'na gönderdi. Peri Yayınları'nca Ocak 2002'de yayımlanan kitap nedeniyle Coşkun ve yayınevi yetkilisi Ahmet Önal yargılanıyor.Yayıncı Ahmet Önal, 128 sayfalık kitapta Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına "akbaba" denildiğinin, Zilan kod adlı PKK militanı Zeynep Kınacı aracılığıyla örgütün propagandasının yapıldığının iddia edildiğini ifade etti.
Bir iş müfettişinin iş kazasının ardından işten çıkarıldığını söyleyen Hatice Koç aleyhinde yanlı rapor verdiğini açıklayan emekli iş müfettişi Niyazi Uslay, Çalışma Bakanlığı'na gönderdiği dilekçe nedeniyle TCK'nın 301. maddesinden mahkum oldu. 1 Temmuz'da medyaya yansıyan kararında İzmir 20. Asliye Ceza Mahkemesi, Uslay'ı yedi ay hapis cezasına çarptırdı; cezasını daha sonra bin 260 YTL paraya çevirip erteledi. Dilekçesinde Uslay, "12 Eylül 1980'den sonra ülke idaresine el koyanlar, kendi içlerinden dünyanın en zengin generallerini çıkarırken, ülkenin geri kalmışlığına çözüm arayan, bunda samimi olan aydınlara ve gençlere saldırmış, onları asmış, kesmiş ve atom bombasının atıldığı ortamdaki radyasyon etkisi gibi Türkiye'yi hâlâ etkisi altında tutan bir ahlak çöküntüsüne uğratmıştır... İşte bu generaller, ortanın bir tarafında yer alanlara adeta soykırım uygularken, diğer tarafını da beslemiş ve bunların bir kısmı siyaseti bırakmak sonucu dışarıda mafyalaşırken ve siyasetçileri emrine alırken, mürekkep yalayıp da dışarıda tutunamayanları da kamuda köşe başlarına yerleştirmiştir" demişti.
Düzenlemeler ve hak aramalar
İsmailağa Cemaati'nin lideri Mahmut Hoca'ya ait olduğu ifade edilen Beykoz Çavuşbaşı Beldesi'ndeki iki villasının haberini yapmak isteyen Vatan gazetesi muhabiri Alper Uruş, foto muhabiri İlker Akgüngör ve ulaştırma görevlisi Ahmet Şener'in 4 Mayıs'ta saldırıya uğramasıyla ilgili soruşturmada yeni bir gelişme olmadı. Yıldıztepe Sokak'taki iki villanın fotoğrafını çektikten sonra gazeteye dönmeye hazırlanan Vatan gazetesi ekibinin bulunduğu aracın önünü sekiz kişi kesti. Saldırganlar, otomobilden zorla indirdikleri Akgüngör'ü dövdükten sonra fotoğraf makinesi ve çantasına el koydular. Gazetecilerin şikayetçi olmaları üzerine gözaltına alınan 11 kişi, savcılık talimatıyla serbest bırakıldı. Uruş, 8 Mayıs'ta Beykoz Savcısı Orhan Korkmaz'a ifade verdiğini, gereğinin yapılmasını beklediklerini ifade etti.
18 Eylül'de Beytüşşebap Asliye Ceza Mahkemesi, 24 yaşındaki gazeteci Emin Bal'ın İlçe Emniyet Amirliği içinde üç polisi darp ettiğine inanmadı ancak darp şikayetlerinden sonuç alamayan gazetecinin Muharrem Başel, Namdar Kürşat ve Mahmut Ekim isimli polislere hakaret ettiğine kanaat getirerek Bal'ı 1 yıl 2 ay 26 gün hapis cezasına mahkum etti. 23 Eylül'de kararı temyiz eden Doğan Haber Ajansı (DHA) muhabiri Bal, dilekçesinde, "Haksız yere gözaltına alındığım gibi görev yapmam da engellendi. Polisler gözaltında bana hakaret edip ve emniyette beni darp ettiler. Hastaneden rapor almam üzerine bu polisler de bir şekilde rapor alarak hakkımda şikayetçi oldular. Bu durumu tüm Beytüşşebap halkı biliyor" dedi. Üç polisin "bize saldırdı" dediği, bir diğerinin de tanık olduğunu ileri sürdüğü olay, 10 Ekim 2006 günü bir silahla yaralama olayını izlemek isteyen Bal'ın, Adliye binasına girmeden önce motosikletini Hükümet Konağı'nın önüne park etmek istemesiyle başlamıştı.
Adıyaman'ın Gerger İlçesi'nde gazetecilik yapan Hacı Boğatekin, tutuklanmasına neden olan Cumhuriyet Savcısı Sadullah Ovacıklı hakkında Gazi Üniversitesi İktisat bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Altıntaş'a gönderdiği bir mektupta kendisini damgaladığı gerekçesiyle 2 Eylül'de suç duyurusunda bulundu. Ovacklı'ya ait mektupta, Gerger Fırat gazetesi sahibi Boğatekin ve onunla birlikte yargılanan gergerim.com sitesi sahibi Cumali Badur için "sözde gazeteci" sıfatı kullanılıyor, Altıntaş'ın Boğatekin'e "hemşehri" olarak hitap etmesine tepki gösteriliyor. Ovacıklı, Boğatekin hakkında "hakaret" ve "devleti alenen aşağılama" iddialarıyla başlattığı işlemleri sıralayarak, gazetecinin ağabeyinin DTP Gerger İlçe Başkanı olduğunu, yeğeninin "PKK üyesi olduğunu", bir başka gazetecinin de "Ermeni" kökenli olduğunu belirtme gereği duyuyor. Savcının "kınama" mektubuna sert bir üslupla yedi sayfalık bir mektupla yanıt veren Altıntaş, "Yurttaşlarımızdan ikisine karşı gizlenemeyen, önlenemeyen hınç, hırs ve öfkeyle dolusunuz. Nasıl cüret edersiniz, köken farklılığını öne çıkartmaya, etnik kökeni bir suç muş gibi göstermeye?" dedi; "Siz hukuk adamı mısınız, yoksa, hizmetinde olduğunuz insanlardan etnik ya da düşünce yapısı size uymayanlara dişlerini gıcırdatan bir ırkçı mısınız, kafatasçı mısınız, bir tarikat ya da cemaat mensubu musunuz?' diye de sordu.
13 Ağustos'ta Bahçelievler Kaymakamlık, İstanbul'da 1 Mayıs'ta eylemlerini izlerken saldırıya uğrayan Cumhuriyet gazetesi muhabirleri Esra Açıkgöz ve Ali Deniz Uslu'ya saldıran güvenlik görevlilerinin yargılanmasına izin vermedi. Gazete avukatlarının şikayetini dört buçuk ay sonra karara bağlayan Kaymakamlık, 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanunun ilgili maddeleri uyarınca, polis memuru hakkında ceza soruşturması başlatılmasına izin vermedi. 1 Mayıs'ta Cumhuriyet gazetesinin bulunduğu sokakta polisin saldırısına uğrayan Uslu'nun kolu kırılmış ve bunun üzerine ameliyata alınmıştı. Gazetenin diğer muhabiri Açıkgöz'e de copla saldırılmıştı. Olayla ilgili 7 Temmuz'da kaleme alınan ekspertiz raporunda, gazetecilere saldıran polis memurunun, hakkında şikayet bulunan Mehmet Nuri Ö. olduğuna dair kanıt bulunmaması ve "gazetecilerin ifade vermeye gelmemeleri" nedeniyle söz konusu polis hakkında soruşturmaya gerek olmadığı belirtildi.
Adıyaman'da gazeteci Hacı Boğatekin, hukuka aykırı şekilde 109 gün hapiste kalmasına yol açtıkları gerekçesiyle Gerger Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Ayşe Gül Şimşek, Cumhuriyet savcıları Sedat Turan ve Sadullah Ovacıklı hakkında 1 YTL'lik tazminat davası açtı. "Keyfi ve kasti kararlarla yasal haklarının ihlal edildiğini" iddia eden gazeteci, 2 Eylül'de de dava açtığı Kahta Sulh Hukuk Mahkemesi'ne delil listesini gönderdi. Gerger'de Savcı Ovacıklı'nın açtığı ve altı polis memurunun tanık olarak dinlendiği davada Boğatekin "sanığın tanıklar üzerine baskı kurabileceği, kuvvetli suç şüphesi, kaçma ve saklanma şüphesi bulunduğu" iddiasıyla iki kez bir sonraki duruşmalara kadar hapiste tutulmuştu. Ovacıklı'nın "Sen nasıl Fethullah Gülen Hazretleri Hoca efendiye Feto dersin. Çabuk özür dile yoksa seni yakarım" dediği yönündeki iddiayı ulusal medyaya taşıyan Boğatekin, savcıyla ilgili yayınlarına devam ettiği için "adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs", "hakaret" ve "iftira" iddialarıyla tutuklanmış ve Kahta Cezaevi'ne gönderilmişti.
Ergenekon dosyasında, İşçi Partisi'nden Adnan Akfırat'a ait olduğu savunulan bir belgede de, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, eski MİT müsteşarı Hiram Abas ve Doç. Dr. Bahriye Üçok hakkında bilgiler yer aldığı ileri sürüldü. Ergenekon Dosyası'nda 295. klasörde, Akfırat'a ait dokümanlar arasında, Ahmet adlı bir kişinin tutuklu İP lideri Doğu Perinçek'e verdiği suikastlar hakkında bilgilerin yer aldığı bir belge de yer alıyor. Star gazetesinin 20 Ağustos 2008 tarihli sayısında dile getirilen iddiaya göre belgede şu ifadeler yer alıyor: "'Özal yaramazlık yaptı. Hiram'a görev vermesi o grubu huzursuz etti. (Suikastin nedeni sorulunca verdiği cevap). Listede başkaları da var. Kamran İnan, Recep Ergun, Mahir Kaynak, Atilla Aytek, Türkan Akyol, İhsan Doğramacı. İkinci kademe hedefler de Necmettin Erbakan, Esat Coşan, Abdurrahman Dilipak, İsmail Nacar, Fehmi Koru, Mustafa Kalaycıoğlu. Bunu yapacaklar da Abdi İpekçi'yi vurduranlar. Oral Çelik'in işi bitti. O kullanıldı, tavsiye edildi. Oral Çelik'in üstündeki adam ordudan atılmıştı. Gösteriş için ordudan attılar."
Balıkesir'in Susurluk İlçesi'nde devlet-mafya-suç ilişkilerini ortaya koyan kaza sonrası Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun yayımladığı Susurluk Raporu'nun "devlet sırrı" olduğu gerekçesiyle yayımlanmayan sayfalarının Ergenekon İddianamesi'ne girdiği iddia edildi. Raporda öldürülen gazetecilerin kimliklerinin Yeni Ülke ve Özgür Gündem gazetesi muhabiri Hafız Akdemir, Yeni Ülke, Güneş ve Özgür Gündem gazetesi muhabiri Yahya Orhan, 2000'e Doğru dergisi ve Yeni Ülke gazetesi muhabiri Mecit Akgün, Yeni Ülke gazetesi muhabiri Burhan Karadeniz, 2000'e Doğru dergisi Diyarbakır Büro şefi Halit Güngen, Sabah gazetesi muhabiri İzzet Keser, Yeni Ülke gazetesi Batman temsilciliği muhabiri Cengiz Altun ile Özgür Gündem gazetesi muhabiri Çetin Ababay olduğu belirtiliyor. Susurluk Raporu'nda o dönem öldürülen gazetecilerden bir tek, 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'ın Seyrantepe Semti'nde uğradığı silahlı saldırıda yaşamını yitiren aydın-gazeteci Musa Anter ile ilgili bilgi yer alıyordu. "Devletin öldürtmekle pişmanlık duyduğu" cinayet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum edilmesine karşın Türkiye'de sorumlular cezalandırılmamıştı. Susurluk Raporu'nda öldürülen gazeteci olarak söz edilen Karadeniz 2003 yılında Almanya'da yaşamını yitirmişti.
Beytüşşebap İlçe Emniyet Amirliği'nde görevli üç polis memuruyla aynı anda karşılıklı olarak darptan şikayetçi olan DHA Beytüşşebap muhabiri Emin Bal (24) şikayetçi olduğu polisleri yargı önüne çıkaramadı. Savcılık, gazetecinin şikayet ettiği Muharrem Başel, Tamer Kılıç, Namdar Kürşat ve Mahmut Ekim isimli polisler hakkındaki kararını bir buçuk yıl sonra verdi: Takipsizlik. Dört polisin "bize saldırdı" dediği gazeteci, 10 Ekim 2006 günü bir silahla yaralama olayını izlemek için Adliye binasına girmeden önce motosikletini Hükümet Konağı'nın önüne park ettiğini, motorunu oradan kaldırmasını isteyen Muharrem Başel isimli polise "Bir şey sorup çıkacağım" demesi üzerine bu kişinin kendisini kolundan tutup ittikten sonra, "Bunu Emniyete alalım" diye talimat verdiği, ardından da Emniyet Müdürlüğü'nden polislerin saldırısına uğradığını iddia etmişti.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda yaşanan polis şiddetiyle ilgili, "Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan soruşturma sürüyor. Bir polis memurunun ifadesi alındı. Mahkemeye sevk edilen herhangi bir kamu görevlisi yok" dedi. Polis, DİSK başkanı Süleyman Çelebi'nin Taksim Meydanı'nda kutlama ve anma yapılması isteğine karşılık İstanbul Valisi Muammer Güler'in "yasak" yanıtı vermesi üzerine kutlamaya katılmak isteyenleri hedef almıştı. Şahin, CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol'un 1 Mayıs olaylarıyla ilgili kamu görevlileri hakkında işlem yapılıp yapılmadığını öğrenmek için TBMM Başkanlığı'na sunduğu sorduğu önergesine "soruşturma sürüyor" şeklinde yanıt verdi.
Ergenekon İddianamesi'nde 90'lı yılların başında katledilen gazeteciler Halit Güngen de gündeme getirildi ancak bu konuda sorulara muhatap olan tutuklu sanıklar Adnan Akfırat ve Ümit Sayın iddiaları reddettiler. Davanın tanıklarından Tuncay Güney, örgüte üye olmakla suçlanan ve tutuklu yargılanan gazeteci Akfırat'ın kendisine, 90'lı yıllarda öldürülen gazeteci Halit Güngen'i Türk gladyosunun öldürdüğünü söylediğini savundu. Sorgusunda Akfırat, 18 Şubat 1992 tarihinde öldürülen "2000'e Doğru" dergisi Diyarbakır muhabiri Güngen ile ilgili "bu çocuğu Türk Gladiosu öldürdü, bunu biz biliyoruz, ama tekrar ittifak yaptık Kemalist Sosyal İttifakı derler" dediği yönündeki suçlamayı reddetti. Gazeteci Güngör, derginin 16 Şubat 1992 tarihli sayısının kapağında "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezi'nde Eğitildi" başlıklı haberin fotoğraflarıyla birlikte yayımlanmasından iki gün sonra öldürüldü. Akfırat, Güney'in iddia ettiği gibi bazı şahıslarla alakalı fotoğrafları montaj yapıp satmadıklarını, Güney'den makaralı film almadığını, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/ Cephesi'nin (DHKP/C') üst düzey kadrolarının polislerden oluştuğunu söylemediğini ileri sürdü. İddianamenin 1525. sayfasında gizli tanık Deniz'in 4 Haziran'da verdiği ifadeye işaret ediliyor. Gizli tanık, "Hizbullah" Örgütü'yle ilgili olarak, Halit Güngen'in bir dönem Doğu Perinçek'e yakın olduğunu, Jandarma Genel Komutanlığı'nda Hizbullahçı İlimcilerle Menzilcilerin eğitilmesini fotoğrafladığını, Hizbulkontrayı ortaya çıkardığını, fotoğrafları Perinçek'e gönderdiği ancak yayımlanmadan gazetecinin öldürüldüğünü, o dönemde Akfırat'ın da haberciyi "Türk Gladyosu'nun öldürdüğünü söylediğini", daha sonraki dönemde "Kemalist-Sosyalist" ismi ile bir ittifak yapıldığını söylediği iddia edildi.
22 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yayın ve programların suç oluşturduğu düşünüldüğünde program yapımcıları ve sunucularına da yayın yasağı getiren düzenlemeyi onadı. Değişikliğe göre 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 33. maddesinin 1. fıkrası üçüncü cümlesi, "Cezaya yol açan fiilde sorumlulukları belirlendiği takdirde programın yapımcısı ve varsa sunucusu da bu süre içerisinde hiçbir ad altında başka bir program yapamaz ve sunamaz" şeklinde düzenlendi. 5785 Sayılı düzenleme, TBMM'de 10 Temmuz'da kabul edilmişti. RTÜK'ü Sayıştay denetimine tabi tutan ve bu kuruluşun RTÜK ile ilgili hazırlayacağı raporların en geç 30 gün içinde Meclise sunulması da öngörüldü. Yasal değişikliğe göre, "Üst Kurul Üyelerinin görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri iddia edilen suçlara ilişkin soruşturmalar 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanuna göre yapılır ve bunlar hakkında soruşturma izni, Başbakan tarafından verilir".(2. Bölümün Sonu) (EÖ)