Eskişehir Beylikova’da bulunduğu öne sürülen 694 milyon tonluk nadir toprak elementleri (NTE) rezervleri, ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 25 Eylül’deki görüşmesinden bu yana gündemdeki yerini koruyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, 7 Ekim’de partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Erdoğan’ın bu rezervleri işleme hakkını ABD’ye verdiğini öne sürdü ve “Türkiye NTE’lerle ilgili ayağa kalkmalı; Erdoğan kendi geleceği için bu ülkenin nadir elementlerini satamaz,” ifadeleriyle iktidarı eleştirdi. İletişim Başkanlığı ise rezervlerin ABD’ye verildiği iddialarını reddetti.
NTE’ler, teknoloji ve savunma sanayii için kritik öneme sahip. Millî İstihbarat Akademisi, Mayıs 2025’te yayımladığı bir analizde NTE’nin artık sadece ekonomik bir meta olmadığını, “jeopolitik kaldıraç ve stratejik silah haline geldiği”ni belirtiyor.
ABD ve Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ise bu elementlerin yüzde 60-70’inin Çin’den sağlanması nedeniyle alternatif kaynak arayışında. Türkiye ise söz konusu rezerv iddialarıyla bu alanda potansiyel bir alternatif rota olarak öne çıkıyor.
bianet’e konuşan; ancak isimlerinin açıklanmasını istemeyen uzmanlar Eskişehir’deki sahanın, Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ndeki (NGS) güvenlik önlemleriyle kıyaslanabilecek şekilde sıkı bir koruma altında tutulduğunu belirtti.
Saha, erişim ve denetime neredeyse kapalı; yalnızca davet edilen kişiler çalışmalara katılabiliyor. Uzmanlar, NTE’lerin prosesi sırasında toryum ve uranyum gibi radyoaktif elementler bulunduğu için sahadaki güvenlik önlemlerinin artmış olabileceğini belirtiyor.
NTE’ler ABD için neden önemli?
Trump, NTE’leri ilk olarak 2017-2018 yıllarında gündeme getirdi. Özellikle 2018’de Çin ile “ticaret savaşları” tartışmaları sürerken NTE’ler, ABD’nin stratejik ve ekonomik bağımsızlığı açısından kritik bir öneme sahip olarak öne çıkarıldı.
ABD Başkanı, Çin’in dünya NTE üretim ve işleme kapasitesindeki tekel konumunu kullanarak ABD’ye karşı potansiyel baskı oluşturabileceğini vurguladı ve ülkesinin bu alanda alternatif kaynaklara yönelmesi gerektiğini sık sık dile getirdi.
Trump, ikinci başkanlık döneminde ise, 8 Mayıs 2025’te, ABD ile Ukrayna arasında NTE anlaşmasının resmen imzalanarak yürürlüğe girdiğini açıkladı. Anlaşma, ABD’nin Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklemesi ve Çin’e bağımlılığı azaltma stratejisinin bir parçası olarak gündeme geldi. Anlaşma çerçevesinde ABD, Ukrayna’nın NTE, lityum, titanyum ve uranyum gibi kritik kaynaklarına öncelikli erişim hakkı elde ediyor.
Anlaşma, Rusya-Ukrayna hattında olası ateşkese de bağlanıyor. Zelenski, Rusya’nın geri adım atmadan ateşkesi kabul etmeyeceğini açıklamıştı; ancak üç ay süren diplomatik temaslar sonucunda, Ukrayna tarafının barış gücü görüşmelerine hazır olduğu belirtildi. Bu durum, ABD’nin ticari çıkarlarını güvence altına alırken, Rusya’nın da Donetsk ve Kırım gibi stratejik bölgelerde konumunu korumasına imkân tanıyor. Ukrayna’daki NTE sahalarının bir kısmı fiilen Rusya kontrolünde. Böylece anlaşma, dolaylı olarak “ABD ve Rusya’nın Ukrayna’daki NTE paylaşımı” olarak da yorumlanabiliyor.

“Miktarca az kullanılsalar da kritik bir yere sahipler”
ABD’nin NTE stratejisini güçlendirdiği bu dönemde, “dünyadaki en büyük ikinci rezerv sahası” olarak gösterilen Beylikova’daki çalışmalar da tartışmaların odağında.
Sahayı yakından tanıyan ve NTE’ler üzerine yıllardır çalışan bir uzman, Beylikova cevherinin önemini şöyle anlatıyor:
“Beylikova cevheri –eskiden Beylikahır deniyordu, ardından Beylikova olarak değiştirildi adı– nadir toprak elementlerini içeren bir cevher. Aynı zamanda bir miktar toryum ve uranyum da barındırıyor. Yapısı oldukça kompleks. Toryum ve uranyumun yanı sıra barit ve florit de bulunuyor. NTE’ler özellikle bilişim sektörü, uzay teknolojileri ve savunma sanayii açısından büyük önem taşıyor. Miktarca az kullanılsalar da kritik bir yere sahipler. Türkiye’de rezervlerin belirlenmesi süreci, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA) dönemlerinde yapılan çalışmalarla başladı, daha sonra Eti Maden İşletmeleri bu sahayı devraldı ve birkaç yıl önce büyük rezervler bulunduğu yönünde raporlar yayımladı.
“Söz konusu raporlara göre buradaki rezerv miktarı 694 milyon ton. Resmî kaynak olarak bu rezervleri yayımlayan Eti Maden İşletmeleri’nin kendisi. Rezerv değerlerinin doğruluğu, yapılan sondaj çalışmalarına dayanıyor ve raporlaştırılarak resmiyete aktarılmış durumda; bizler ise bu değerlerin kesin varlığı ya da yokluğu konusunda net bir yargıya varamıyoruz. Çünkü bugünkü siyasi yapı ve uygulamalar, maden kaynaklarının heba edilmesine yol açabilecek hoyratça girişimlere zemin hazırlıyor. Kıymetli metaller bazen yandaş firmalara veriliyor, kaynaklar başkalarına aktarılıyor.”

Görünür rezerv ve muhtemel rezerv farkı
Metalurji Mühendisi Cemalettin Küçük de görünür rezervin ekonomik değeri olan miktar; muhtemel ve olası rezervlerin ise tahmine dayalı olduğunu belirtti. Küçük, söz konusu verilere ulaşamadıklarını, çünkü MTA verilerinin 2005’ten sonra şirketlere devredildiğini ve artık kamuya açık olmadığını vurguladı:
“Görünür rezerv, madenin cevherini sahada tespit ettiğinizde hesaplanan miktardır. Bu noktada cevherin enini, boyunu ve derinliğini ölçer, yoğunluğuyla çarpar ve içinde bulunan değerli element miktarını belirleriz. Ekonomik olarak değerlendirilebilecek rezervler yalnızca görünür rezervlerdir. Muhtemel rezerv, enini ve boyunu büyük ölçüde bildiğiniz, derinliğini tahmin ettiğiniz bir sonraki olasılığı ifade eder. Olası rezerv ise benzer yöntemlerle bazı tahminler yapılarak belirlenen, daha belirsiz bir miktardır. Potansiyel rezervler ise, örneğin Türkiye’nin toplam 6 bin 500 ton altını olduğu dönemlerde yapılan tahminler gibi, sadece olası benzerliklere dayanır ve henüz sahada doğrulanmamıştır. Bu rezervler, bilimsel çalışma olarak kayda geçer ama ekonomik değer taşımaz.Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle muhtemel ve olası rezervlerin tahmini çok daha hassas yapılabiliyor.”

“MTA verileri artık şirketlerin elinde”
“Yaklaşık 30 yıl önce mevcut olmayan teknolojilere rağmen MTA, Türkiye’deki rezervleri belirlemiş ve 1:25.000 ölçekli haritalara işlemişti. Eskiden bu haritalara ve veri setlerine erişim mümkünken, 2005’teki yasa değişikliklerinden sonra veriler artık şirketlere satılıyor ve kamuya gösterilmiyor. MTA’nın yaklaşık 90 yıllık saha çalışmaları ve rezerv tanımlamaları şirketlere devredilmiş durumda. Eskiden araştırmacılar, veri tabanlarından ve raporlardan düşük maliyetle bilgi alabilirken, bugün yalnızca yüksek ücretler karşılığında erişim mümkün. Bu durum, özellikle nadir toprak elementleri ve altın gibi stratejik madenlerde bilgi şeffaflığını ciddi şekilde sınırlıyor.
“Saha çalışmaları ve maden tespitleri geçmişte detaylı biçimde kayıt altına alınmıştı; bugün ise gelişmiş teknolojiyle yapılan taramalar, eski verilerle karşılaştırıldığında kamuya fayda sağlamıyor. ‘Zuhur’ olarak tanımlanan maden sahalarının varlığı ve tespiti bilinmesine rağmen, güncel verilerin paylaşılmaması, kamuoyunun ve araştırmacıların bilgiye ulaşmasını engelliyor.”
“Türkiye NTE’leri kendi işleyebilir”
İsmini vermek istemeyen uzman ise NTE’lerin işlenme sürecinde devletin kamucu yaklaşım yerine kaynakları satmayı tercih etmesinin süreci olumsuz etkilediğini belirterek, doğru planlama ve etkin denetimle Türkiye’nin kendi imkânlarıyla stratejik bir üretici hâline gelebileceğini vurguladı:
“NTE’lerle ilgili prosesler oldukça karmaşık, çok aşamalı ve kritik. 2023 yılında yürütülen bir doktora çalışmasında, doktorant, nadir toprak elementlerinden özellikle seryum, lantanyum, skandiyum ve niyobyumu, yani dördünü de nihai metal formunda elde etti. Bu süreç, belirli bir know-how (bil-yap) gerektiriyor; o nedenle Türkiye’de bunun mümkün olmadığını veya bulunamayacağını iddia edenlere katılmıyorum. Ülke, kendi kaynaklarını ve yerli bilgi birikimini, yetişmiş uzmanlarıyla kullanarak bu elementleri işleyebilir ve üretici olarak piyasada yer alabilir. Elbette NTE’lerin üretimi ciddi maddi yatırımlar gerektiriyor ve büyük ölçekli yatırımlar yapmak kolay değil. Bununla birlikte devlet, kamucu yaklaşım yerine kaynakları satmayı tercih ediyor. Oysa doğru bir planlama ve devletin denetiminde yürütülecek yatırımlarla Türkiye, kendi kaynaklarını yerli imkanlarla işleyip piyasaya sunabilir ve stratejik bir üretici hâline gelebilir.
“Birkaç yıl önce, Cumhurbaşkanlığı’na doğrudan bağlı olarak Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK) kuruldu; bunun içinde NATEN (Nadir Toprak Elementleri Araştırma Enstitüsü) adında, NTE’lerin değerlendirilmesine odaklanan yeni bir birim yer aldı. NATEN’in kuruluşu henüz iki-üç yıllık; amacı bu alanla ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerini kurumsal hale getirmek. Uzun yıllardır var olan BOREN (Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü) gibi kurumlar da bu yapıya dahil edildi.”

“Para getirecek ne varsa, abartarak değerlendirme eğilimi mevcut”
Uzmana göre, Türkiye dünyadaki bor rezervlerinin yaklaşık üçte ikisine sahip olmasına rağmen, katma değerli ürün üretim zincirinde yeterince yer almadığı için ekonomik getirisi potansiyelinin çok altında:
“Resmî kurumların varlığı, teoride Türkiye’de kamu niteliğinde araştırma yapabilecek bir altyapı bulunduğunu gösteriyor. Ancak bu kurumlara kimlerin dahil edildiği tartışmalı: Uygulamada liyakat yerine siyasi tercihlerin rol oynadığına dair eleştiriler var. Nisan ayında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı kapsamında yapılan çalışmalar da gösterdi ki, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ‘kritik ve stratejik hammaddeler’ konusu gündemde; fakat bu çalışmalarda mühendislik örgütleri ve alandaki akademik uzmanların eksikliği dikkat çekiyor. Kurumsal yapılar genellikle kendi zihniyetlerine uygun, benzer kafa yapısındaki kişilerin bir araya getirildiği kurumlar olarak karşımıza çıkıyor; bu yüzden bu tür yerlerden kamuoyunu şeffaf biçimde aydınlatacak ve ikna edecek nitelikte çalışmalar nadiren çıkıyor. Örneğin, ‘dünyada bor rezervlerinin yüzde 73’ü Türkiye’dedir’ sözü sıkça tekrarlanıyor ancak katma değerli ürün üretim zincirinde yeterince yer almadığı için ekonomik getirisi potansiyelinin çok altında. Bu nedenle sadece kaynak büyüklüğü değil, liyakatli kadrolar, bağımsız akademik katkı ve etkin AR‑GE yapılanması da belirleyici.
“İş sadece finansal büyüklüğe bağlı değil; burada aynı zamanda yapısal bir çarpıklık da söz konusu. Para getirecek ne varsa, bunu abartarak değerlendirme ve pazarlama eğilimi mevcut. Mevcut siyasi yapı bunu zorunlu kılıyor: İktidar ciddi anlamda parasal kaynaklara ihtiyaç duyuyor çünkü ülkeye yatırım gelmiyor. Bu nedenle ellerindeki tüm kaynakları hızla pazarlamak istiyorlar ve bunu kendilerine meşruiyet kazandıracak bir yöntem olarak yürütüyorlar. Mevcut siyasi ve ekonomik eğilimler ise kaynakların hızlıca elden çıkarılmasına ve özel aktörlere verilmesine yönelik baskıyı artırıyor; bu da uzun vadeli, kamusal çıkarı gözeten bir değerlendirmeyi zorlaştırıyor. Yapılacak olan basit: Beylikova ve benzeri NTE sahalarının araştırma ve işletme süreçleri, tıpkı bor örneğinde olduğu gibi kamunun denetiminde tutulmalı; özel çıkar gruplarına devri önleyecek yasal düzenlemeler getirilmeli. Böylece hem stratejik kaynaklar korunur hem de liyakat, şeffaflık ve bilimsel yöntemlerle gerçek katma değer yaratma şansı artar.”

ABD ve AB’li kaynakların Türkiye’ye bakışı
ABD ve AB’li kaynakların tedarik zincirinde Türkiye’yi stratejik bir konuma yerleştirmesiyle ilgili değerlendirmede de bulunan uzman, açıklamasını şöyle tamamladı:
“ABD’li kaynaklar da tedarik zincirinde Türkiye’yi bir yere konumlandırıyor gibi görünüyorlar. Her ne kadar iyi, kötü, inişli çıkışlı grafikler sergilense de sonuçta iş, seçimlerde ne yapılmışsa onun üzerinden değerlendiriliyor. Tüccar mantığıyla yönetilen bir yaklaşım var; memleket bir şirket gibi yönetiliyor ve Amerika’daki sistem de benzer. Ama bu süreçler, sıklıkla belirttiğim gibi, havada kalan ya da olduğundan daha az etkili gösterilen girişimler haline geliyor. Başlangıçta yüksek hedefler konuluyor, büyük vaatler veriliyor; fakat yapısal eksiklikler, siyasi müdahaleler ve liyakatsiz atamalar nedeniyle sonuçlar çoğu zaman beklentilerin altında kalıyor. Dolayısıyla, bu tür kurumların kamuoyunu şeffaf biçimde aydınlatacak ve güven verecek çalışmalar üretmesi oldukça güç.
“BOREN kurulduğunda da aynı beklentiler hâkimdi. Sonra ne oldu? Bor katkılı deterjanlar veya benzeri ürünler. Bu bağlamda, kurulan enstitülerle iletişime geçip söz konusu süreçlerle ilgili bilgi almak mümkün olsa da, elde ettiğimiz bilgiler genellikle soru işareti yaratacak nitelikte oluyor.
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Türkiye Kritik ve Stratejik Madenler Raporu da benzer sorunları gösteriyor. Rapor ciddi soru işaretleri barındırıyor. Hesaplamaların dayanağı net değil; 37 mineral kaynağı üç farklı stratejik kategoriye ayrılmış. Ancak bu kaynakların yalnızca iki tanesi güvenilir veri kaynaklarına dayanıyor: Biri savunma sanayinden alınmış bilgiler, diğeri ise Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın kendi raporu. Raporda akademisyenler, ilgili kuruluşlar veya deneyimli gruplardan yararlanılmaması büyük eksiklik. Türkiye’de bu konularla ilgili danışabileceğiniz, raporun hazırlanmasında kaynak olarak yararlanabileceğiniz akademisyenler, kurumlar ve ilgili gruplar varken, bunlardan tek birine bile başvurmadan mı bu raporu mu hazırladınız?”
Beylikova ve 694 milyon tonluk rezerv iddiaları
Türkiye’de NTE rezervleri 1950’lerin sonlarından itibaren tespit edildi. Özellikle lantanyum, seryum ve neodimyum açısından yüksek üretim potansiyeline sahip olan ülkenin en büyük NTE yatağı Eskişehir’de bulunuyor. İkinci büyük rezerv ise Isparta’nın Çanaklı bölgesinde yer alıyor. Malatya’da da çeşitli NTE içerikli rezervler mevcut.
Beylikova’daki NTE rezervini ilk kez gündeme getiren ise dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez oldu.
Dönmez, Temmuz 2022’de ETİMADEN Beylikova Florit Barit ve Nadir Toprak Elementleri İşletme Müdürlüğü’nde yaptığı açıklamada Eskişehir’in “dünyada tarihe geçen bir keşif” ile karşı karşıya olduğunu belirterek, “2011'de başlayan çalışmalarımızda toplam 6 yıl içerisinde 125 bin 193 metre sondaj yapıldı. 59 bin 121 numune toplandı sahadan. Bunların analizleri yapıldı ve analizler sonucunda da 694 milyon ton nadir toprak elementi keşfi gerçekleştirilmiş oldu. Bu keşifle dünyanın en büyük ikinci rezerv sahası oldu,” dedi.
Bu açıklama ile, 17 farklı toprak elementinin bulunduğu rezerv, dünyada Çin’in 800 milyon tonluk rezervinin ardından ikinci en büyük rezerv olarak kayda geçti.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da Aralık 2023’te yaptığı açıklama ile NTE üretimiyle Türkiye’nin elektrikli araç ve yenilenebilir enerji teknolojilerinde önemli bir aktör hâline geleceğini belirterek “Türkiye NTE üretebilen beş ülkeden biri olacak ve dünyada önemli bir tedarikçi konumuna gelecek. Burada yaklaşık 690 milyon tonluk bir cevher var. Biz bu kaynağın işletilmesi ile alakalı ilk etapta bir pilot tesis kurduk ve geçtiğimiz nisanda sayın Cumhurbaşkanımız buranın açılışını yapmıştı. İlk etapta 1200 tonluk bir cevher işleyeceğiz. Bu tesisten aldığımız neticeler sonucunda da yılda 570 bin tonluk cevheri işleyecek ve yaklaşık yılda 10 bin tonluk nadir toprak oksidi üretecek endüstriyel tesisi kurmayla alakalı çalışmalarımıza devam ediyoruz,” dedi.
Bu bağlamda “Doğal Kaynaklar ve Madencı̇lı̇k Alanlarında İşbı̇rlı̇ğı̇ne İlı̇şkı̇n Mutabakat Zaptı”, Ekim 2024’te Bayraktar ile Çinli mevkidaşı Wang Guanghua tarafından imzalandı. Anlaşmaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bayraktar, “Madenciliğin her alanında işbirliğimizi ilerletmeyi, özellikle kritik mineraller konusunda Türkiye’de birlikte çalışmayı hedefliyoruz,” ifadelerini kullandı.
NTE nedir, neden önemli?
Nadir toprak elementleri (NTE) kimyasal, manyetik ve optik özelliklere göre benzer özellikler gösteren 15 tane lantanit ile itriyum ve skandiyumdan oluşan 17 elementtir. NTE’ler, modern teknoloji, savunma sanayii ve endüstride kritik öneme sahip.
NTE’ler, kendi içlerinde ağır (Y, Eu, Gd, Tb, Dy, Ho, Er, Tm, Yb ve Lu) ve hafif (Sc, La, Ce, Pr, Nd, Pm ve Sm) olarak gruplandırılır. Bu gruplandırma, elementlerin atom numaraları ve doğada bulunma sıklıkları esas alınarak yapılır. Hafif NTE’ler doğada daha sık bulunur. NTE’lerde “nadiren” bulunma ifadesi, aslında doğada az olmalarından değil, cevherlerinin işlenip kullanıma sunulmasının zorluğundan kaynaklanır. Örneğin bazı NTE’ler, krom, nikel, kurşun ve bakır gibi metallerden daha yaygın bulunabilir.
Kullanım alanları nedeniyle NTE, modern malzeme ve enerji teknolojilerinin vazgeçilmez bir bileşeni. Malzemeye ağırlıkça katkıları az olsa da, mekanik, manyetik, elektrik ve optik özellikleri önemli ölçüde artırdığı için NTE, malzemenin “vitamini” veya “tohumu” olarak nitelendirilir. Kullanım alanları arasında mıknatıslar ve alaşımlar öne çıkar.
Özellikle SmCo ve NdFeB mıknatıslarının üretiminde NTE kullanımı kritik öneme sahiptir. Bu mıknatıslar elektrikli motorlar ve rüzgar türbinlerinde yer alır; yeni nesil rüzgâr türbinlerinde NTE’ye olan ihtiyaç giderek artmaktadır.
Savunma sanayii açısından NTE’ler radar, sonar, iletişim sistemleri, füze ve jet motorları, gece görüş cihazları, lazer ve hassas sensörlerde kullanılıyor. Ayrıca endüstriyel süreçlerde katalizör, cam, seramik, polimer ve alaşım üretiminde katkı maddesi olarak kullanılırken, tıp ve araştırma alanlarında manyetik rezonans görüntüleme (MRI) kontrast ajanları ve nükleer teknoloji uygulamalarında da yer alıyor. Bu nedenle NTE’ler, yüksek teknoloji, savunma ve enerji dönüşümü alanlarında hem ekonomik hem de stratejik açıdan büyük öneme sahip.
Kaynaklar: Associated Press, NTE Process, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Global Policy Watch, Anadolu Ajansı.
• YARIN: Türkiye, NTE pazarında Çin’le rekâbet edebilir mi? NTE tesislerinin çevreye bıraktığı toksik miras ne?
(TY/VC)












