Bu söyleşi Floransa Sosyal Forumu esnasında, José Bové ve René Riesel'in mahkum olduğu skandal suçlamanın onaylanmasından birkaç gün önce gerçekleştirilmiştir.
Herkesin bildiği gibi alternatif dünya hareketinde köylüler özel ve orijinal bir yere sahipler. Hatta diyebiliriz ki bu hareket Fransa'da belli bir oranda José Bové'la tanınmıştır. Köylü hareketinin bu önemli yeri nereden kaynaklanıyor?
Köylü konfederasyonunun kökeninde, Bernard Lambert'in lideri olduğu "Emekçi koylüler" (Paysannes travailleurs) adını taşıyan hareket vardı. Bu hareket 1960'lı yılların sonuna doğru özellikle sera, domuz ve kümes hayvanları üretimi yapmaya başlayan tarım gruplarına karşı köylünün konumunu düşünmek üzere oluşturulmuştu.
Bu gruplar köylüleri ucuz emek gücü olarak kullanmaya çalışıyor ve üretimi ölçülü ve hesaplı (rasyonalize) hale getiren bir tarım modeli dayatıyorlardı. Bu durum bizi uluslararası arenada yer almaya götürdü.
Mesela, bize düşük fiyata gelen soyayı üreten Brezilya'lı köylülerin nasıl ücretlendirildiğiyle, kendilerine besin sağlamak için kendi topraklarına ihtiyaçları varken nasıl ihracata yönelik tarım yapmak zorunda kaldıklarıyla ilgilendik. Köylü konfederasyonu 1987'de kuruldu fakat 1993'ten itibaren Brezilya'lılar ve topraksızlar hareketiyle ilişki içinde Via Campesina'nın kuruluşuna destek oldu.
Birinci köylü enternasyonali...
Aslında kalkınma çeşitleri, Kuzey-Güney ilişkisi, Kuzey'deki yoğun tarım metotlarının Güneye yansıması konularına yoğunlaşan bir köylü enternasyonali kurduk. Fakat aynı zamanda kuzeyli köylülere yansıması ve köksüzleştirilmeleriyle de ilgilendik.
Kapitalist şirketler tarafından dayatılan modelin köylülerin çevresiyle olan ilişkisinde, insanlar için besin üretiminde veya kârla ilgili sonuçlarını merak ettik. Hizmet Ticaret Anlaşmaları (GATT) üzerine pazarın işleyişiyle ilgili tartışmalara aşinaydık. Bütün bunlar kamuoyuna yansımıyordu zira medyada etkimiz azdı. Bununla birlikte kuvvetli olduğumuz zamanlar tüketicilerle hormonları kınamak için ittifak yaptığımızdaydı.
Tüketici kuruluşlarıyla, zoraki ilişki içinde olmadan, işbirliklerinin doğduğunu gördük. Bu bizi 1993 yılında bütün dünya köylülerini birleştiren halkların besin egemenliği hakkı üstüne bir temel yasa (charte) oluşturmaya itti. Bu aynı zamanda tarımın sadece köylülerin, tacirlerin, büyük süpermarketlerine işi olmadığını, bütün toplumu ilgilendirdiğini söylemekti.
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurulduğu donem özellikle önemliydi.
Aslında uyuşmazlık Marakeş anlaşmalarından sonra hormonlu etler üzerine doğdu. Bu bizi somut eylemler yapmaya sevk etti zira DTO'nün doğuşu ve seçimleri tarım konusunda bütün düşüncelerimizi ve eylemlerimizi tehlikeye sokuyordu. Avrupa ve Amerika arasındaki hormonlu etler konusundaki uyuşmazlık bizi eyleme, en tanınmışı olan Millau'daki Mc Donalds'ın sökülmesine götürdü.
Daha sonra Seattle geldi. Orada Via Campesina büyük Amerikan sendikalarıyla aynı durumda bulunuyordu. Şu bir gerçek ki José Bové kişiliği medyayı çekti ve Via Campesina Seattle'dan itibaren öne çıktı ama asıl olan şu ki besin egemenliği fikri öndeydi ve Porto Alegre'lerden Floransa'ya kadar bütün forumlarda ön planda oldu. Gittikçe daha fazla vatandaş basit bir tüketim anlayışını aşarak halkların besin egemenliği anlamına gelen bir anlayışa yöneliyor.
Via Campesina bugün kaç ülkede örgütlü bir şekilde bulunuyor?
Bugün 80 ülkede 100 civarında örgüt bulunuyor fakat bu hâli hazırda gelişmektedir. Mesela, Johannesburg'tan beri Güney Afrikalı topraksız köylülerle ilişki içindeyiz. Güney Afrika'lı köylülere sözümüz şuydu: Brezilya'da ki topraksızları örnek alın, hak iddiasında bulunmakla yetinmeyin, toprakları işgal edin ve böylece hukuku ve kendi ülkenizin yasalarını geliştirin.
Güneyli köylüleri Kuzeyin toplumsal hareketleriyle aynı harekette beraber bulunmaya ikna etmek zor oldu mu?
1993'ten beri Via Campesina vatandaşların yollarını kesiştirmeye uğraşıyor. Herkese üretim, dağıtım, değişim, tüketim üzerine tartışmalarına sahip çıkmalarını öneriyoruz. Dünya da 1,5 milyar köylü var ve bunların büyük çoğunluğu esas olarak kendi aileleri için üretiyor.
En azından 600 milyon köylü yeterli üretim yapamıyor zira ürettikleri ailelerine para yardımı olarak geri dönüyor. Tüketemeyeceklerinden dolayı ürettiklerini satmak zorundalar. Üretimin özünü pazarlama adına değiştirdik. Bu bağlamda Seattle'da Kuzeyli toplumsal hareketlere mücadelenin, farklılıklarımızdan yola çıkarak neo-liberal modele karşı olması gerektiğini söyledik. O zamandan bugüne ilerledik. Kuşkusuz henüz DTO denen bu cehennemi makineyi devirmiş değiliz.
DTO'ye gelince, sizce yok edilmesi mi gerekiyor yoksa değiştirebilmek mümkün mü?
Seattle'dan sonra şöyle söyledik: DTO ya reform yapmalı ya da kendi kendini bitirmelidir. Bir yandan AB'yi (Avrupa Birliği) diğer yandan da Cenova'da DTO'yü bir takım ilkeler edinmeye itmek istedik. Fakat bu kurumun demokratik olmadığını herkes biliyor ve bu yüzden vatandaşların seslerini burada nasıl duyuracaklarını görmek biraz zor.
Bu durum, UPF (Uluslararası Para Fonu) ve DB (Dünya Bankası) için de geçerlidir. Eğer bu kurumlar demokratik olamıyorlarsa, yeni kurumlar yaratmak gerekiyor. Diğer taraftan kısmi başarılar kazandık. 1999'da DTO canlı ürünlerle ilgili teminatı zorla geçirmeyi öngördü. Böylece tohumların ve bio-çeşitlerinin pazarlamasına kapıyı açtı. Oysa Avrupa'da bunu durdurmayı başardık.
Bu olağanüstü bir şey. Kendimiz bile bu zaferi anlamakta zorlanıyorduk. Monsanto ve büyük şirketler Avrupa'da bizim yüzümüzden hiçbir şey satamadıklarını söylerken bizim cevabımız bunun bizim sayemizde olduğudur. Uluslararası bir mühletten ziyade faaliyetlerini durdurmayı dayatmamız gerekiyorsa da OGM'lerle (Genetikleri değiştirilmiş organizmalar) ilgili de çok yol kat ettik.
Bu cehennem makinesini püskürtmek konusunda umutsuzluğa kapılmasak da var olan bütün güçlerin, özellikle de sendikaların buradaki amacı anlaması gerekiyor. Eylemleri yerel düzeyde yürütmeli fakat aynı zamanda her sorunun evrensel bir boyutunun olduğunu bilinci olmalıdır.
Köylü hareketini teşkil eden Via Campesina, yerelden evrensele geçişte işçi hareketine nazaran daha öndeymiş gibi geliyor.
Dünyada ki her vatandaşı tarımın ve beslenmenin ilgilendirdiğini söylediğimizden, zira günde 3 kere yemek zorundayız, besin egemenliğini tartışmanın merkezine koyduğumuzdan bütün bunlar bize durmaksızın dünyayı kat etmemize sebep oluyor. Şu bir gerçek ki bazı konularda yol aldık. Öte yandan bu her zaman iyi karşılanmadı. Tarımdan çok fazla bahsettiğimiz söylenirken asıl sorun bu konuların, mesela kamu hizmetlerinin, yeterince konuşulmamasıydı.
Sizin faaliyetleriniz başka köylü hareketlerinin evrilmesinde etkili oldu mu?
Bu konuda kesin birşey söyleyemeyiz. FNSEA2[2] hâla tarım politikasını devam ettiriyor. Fransa'da ve Avrupa'da, dünyadaki tarım sorununu anlamaktan ve bilançosunu çıkarmaktan aciz birçok sosyal demokrat hükümetimiz oldu. Bunu yapamadıklarından dolayı bugün tarım büyük tröstlerin elinde ve Fransa'da gerçek bir ahtapot olan FNSEA'da.
Bir yandan umut verici olan nitelikli tarım için giderek artan bir talep var, diğer yandan Avrupa'yı DTO'nün desiderata'larına3[3] uydurmaya çalışıyorlar. Avrupa köylülerini bitirmek üzere ama şuna kesin olarak inanıyorum ki bir gün rüzgar yon değiştirecek ve köylülük tekrar revaçta olacak. Bu da yerel eylemlerden geçecek: toprakları işgal etmek, tarım reformu istemek,...
Fransa'da da tarım reformundan bahsetmek gerekir çünkü örnek olarak Paris havzasındaki tarım alanları öyle büyük hale geldiler ki bunları yaymak imkansız. O kadar kapitalist bir hal aldılar ki bunları paylaşmak gerekir. Yeni bir çağa geçmek için yeni kurallar ve yasalar koymak gerekecek. Tarımsal üretim o kadar çok sosyal kriz yarattı ki birçok kişi alternatif arayışında.
Bu aynı zamanda OTP (Ortak Tarım Politikası)4[4] problemini de gündeme getiriyor. Bu kadar basit olmamalı, yani en azından ilk olarak Fransız köylülerine bazı sübvansiyonlardan vazgeçmeleri gerektiği çünkü güney ve doğu Avrupa köylülerine önem verilmesi gerektiğini söylemek.
Aslında bu kadar kolay değil. Güney pazarlarında damping yaratan devlet yardımlarını kınadığımızda köylüler bize onlara karşı mücadele ettiğimizi söylüyorlar. Ama gerçekte bu sübvansiyon politikasının kazananları, domuz üretiminin yüzde 5'ini yapan, toplam üretimin yüzde 80'ini elinde bulunduran Paris havzasının büyük tahılcıları, kümes hayvanı üretiminin yüzde 70'ini ihraç eden ve işin ücretlendirmesini reddedenlerdir.
Maalesef OTP'yi reform edebilecekken Schoreder ve Chirac arasında 2007'den önce bir değişiklik olmayacağını söyleyen yeni bir anlaşmayla karşılaşıyoruz. 2007 yılında genişleme gerçekleşmiş olacak ve tarımsal yardımları bütün Avrupa'da paylaşmak gerekecek.
İyi biliyoruz ki FNSEA bugünden 2007'ye hükümetle anlaşma içinde olarak bireysel primlerin en yüksek olması için prosedürü hızlandıracak kapasitede. Bunun için daha fazla toprağa sahip olarak daha fazla köylüyü dışlamaktan çekinmeyeceklerdir. Bu taşınma priminden başka bir şey değildir. Anlaması kolay olmasa dahi ilk olarak açıklamaya çalışacağımız budur.(NK)
Dipnotlar:
[1] ATTAC :Uluslararası pazarların ve kurumların demokratik kontrolü için oluşturulmuş bir hareket.
[2] FNSEA : Ulusal tarım işletmecileri sendikalar federasyonu
[3] yanlışlık, eksiklik, boşluk, hata
[4] Ortak Tarım Politikası : AB'nin ortak tarım politikaları kastediliyor.
François Dufour ile söyleşi Gilbert Wasserman tarafından Mouvements Dergisi'nin 2003 Ocak- Şubat sayısından alındı.