1970'ler Ankarası da, tıpkı benim bulanık anılarım gibi karmaşık, karanlıktı. Trabzonspor şampiyon oluyor, sokaklarda birilerinin öldürülmesinin acısına şampiyonluk coşkusunun eşlik etmesi tuhaf bir çelişki yaratıyordu.
Küçük aklım o günlerde ölümleri pek kesmediğinden, Trabzonspor üzerine düşünmeyi tercih etmiştim herhalde. Türkiye hemen sonrasında daha karanlık günlerin eşiğinden atladı, atlamaya zorlandı. Askeri darbenin yarattığı büyük acılar arasında "Milli Güvenlik Konseyi" emriyle Trabzonspor'u yenerek Cumhurbaşkanlığı Kupasını kazanan Ankaragücü birinci lige çıkarıldı.
Tabula rasa...
O günlerde Ankaralı olmak, Şampiyon Trabzonspor'u yenen bir takımın çıktığı şehirde yaşamak dürtüsüyle Ankaragücü'nü tutmaya başladım. Ama kendimde asla Ankaragücü kimliği yaratamadığımı anımsıyorum geriye bakınca. Bu maceranın kısa sürmesi bu yüzden. Öyle ya "tabula rasa"ydı bir nevi. Deneyerek doğruyu bulma yolunda atılan emin adımlar...
Birgün en yakın arkadaşım yanıma geldi. Beyaz yakalı siyah önlük giydiğimiz ilkokul yılları... "Neden biz Beşikaş'ı tutmuyoruz ki?" dedi ayak üstü. Çok başarılıymış, çok iyi oyuncuları varmış, en centilmenmiş... Doğruydu. O dönemde de gerçekten futbol dünyasının en ilgi çeken takımıydı: En az sarı kart gören, taraftarı her zaman olduğu gibi eğlenceli, futbolcularının bir kısmı üniversitede okuyan...
İlk siyah beyaz çubuklu forma
İlk iş olarak babamdan para isteyip kendime siyah-beyaz çubuklu forma, şort ve tozluk almıştım. Zaten futbolu takip ettiğimden takım tertibine, antrenöre karşı da kendimi yabancı hissetmedim hiç. Ve üzerime siyah beyaz çubuklu formayı geçirdiğim o günden beri hep büyük bir gururla taşıdım, aklımın yetmediği günlerde neden başka takımlarla vakit kaybettiğimi sorgulayarak.
Her mahalle maçına siyah-beyaz formalarımla çıkıyordum. Askeri mektep günlerinde sınıfın en koyu Beşiktaşlısı olarak bilindim hep. Hani Beşiktaş kazara yenildiğinde arkadaşlarının telefona sarılıp kızdırdığı, kazanınca da keyfinden yanına varılmayanlardan. "Aslında ben Beşiktaşlı doğmuşum" diye düşünüp keyif alanlardanım.
Beşiktaş ne demek?
İşte o günden beri Beşiktaşlılık benim için ölmek ile yaşamak arasındaki çizginin farkına varmak gibidir. Çok abarttığımı(zı) düşünenler olabilir ancak bu gerçek. Tribüne girdiğim andan itibaren hayatın bir tarafını siyah, bir tarafı beyaz görürüm ben. Stattayken yaşamı zaman zaman "kapalı"daki bakış açısından zaman zaman da kendi bakış açınız ile görürsünüz.
Bir tavrı olmaktır Beşiktaşlılık. Zamanı gelir tribünde savaşa karşı durur, "bu alemde Çarşı her şeye karşı/Saddam affeder, çarşı affetmez" dersiniz, iyi ya da kötü, sevin ya da sevmeyin yine de Filistin'de onurlu bir direnişi başlatan Ebu Ammar ile ilgili olarak "Arafat ölmedi kapalıda yaşıyor" diyebilirsiniz.
Sadece siyaset arenasında savaşa karşı çıkmanın yetmediği zamanlar vardır. Bir ruhu paylaştığıma inandığım her yerde, siyaseten de aynı fikri paylaşmak keyif verir, coşkuyu artırır. Yukarıda verdiğim örnekleri kimi zaman burun kıvırarak beğenmediğimiz futbol taraftarı ile birlikte yaşamak, aslında tribün denen organizmanın ne derece canlı ve gerçek olduğunun göstergesi bana kalırsa.
"Beşiktaşlıyız, savaşa karşıyız"
Çoğu kez holigan denip geçilen insanların aslında bir başka yaşamları, siyaset algıları, zamana ve haksızlıklara karşı bir duruşu olduğu unutulur. Ne var ki, Beşiktaş taraftarı bu yanılsamanın gerçek olmadığını biz gösteren önemli bir örnektir.
Başka meslek gruplarından, farklı sosyal statülerden gelip tribünün kendi hiyerarşisi içinde kendini yeniden tanımlamak, bu yeni tanımlamanın içerisinde kendine has bir politik duruş sergilemenin faydası çoktur.
Televizyonda canlı olarak yayınlanan bir maç sırasında açılan "Beşiktaşlıyız, savaşa karşıyız" pankartının yaratacağı etki, kendisini belki de 1 mart tezkeresinde göstermiş olabilir. Slogan şeklinde söylendiğinde tüm tribünün ayağa kalkıp hep birlikte alkışlaması bu tezimi destekliyor olmasın sakın?
Biz seni sevinmek için sevmedik
Kısacası bence "Beşiktaşlıyım" diyebilmek için hayatı önemsemek, bir duruş sahibi olmak lazım. Dedim ya, Beşiktaşlı olmak yalnız futbolu, futbolcuyu değil; basketbolu, jimnastiği ve kendi kulübünde bu sporlarla ilgilenen her kim varsa ona azami değeri vermektir biraz.
Bir hafta arası Kazan Birahanesi'ne ne gidin, orada kadın basketbol takımının bu yılki gidişatına dair sohbet edenleri bulabilirsiniz. Köyiçi'nde savaş karşıtlarının düzenleyeceği miting için pankart hazırlayan, üzerinde çubuklu formalarıyla her yaştan Beşiktaşlı görebilirsiniz. Duruş, tavır, muhalefet önemlidir, dolayısıyla Beşiktaş sadece futboldaki başarı değildir. Beşiktaşlılık, Beşiktaş'ı sevinmek için sevmemektir. (MU/KÖ)