Savaşın başladığı Afganistan'da NATO ve ABD kuvvetlerinin baş etmekte zorlandığı Taliban gerillaları 1 Eylül'den bu yana iki düzine Batılı askeri öldürdü.
NATO'nun ABD'li kumandanı general James L. Jones geçtiğimiz Perşembe günü "ittifakın zor bir dönemden geçtiğini" söyledi ve Taliban kontrolüne geçen güney bölgelerde yürütülen operasyon için 2 bin 500 yeni asker ve mühimmat istedi.
Öte yandan komşu Pakistan hükümeti kuvvetlerini kuzey Veziristan'dan çekerek bölgeyi Taliban'a yakın duran aşiret militanlarına bırakmaya karar verdi.
Hem Usame Bin Ladin hem de George Bush'un "esas savaş alanı" olarak nitelediği Irak'tan gelen haberler de aynı şekilde cesaret verici değil.
Yılın başında yetkililer sonbaharda 30 bin ABD askerinin eve dönebileceğini tahmin ederken yaz sona ererken asker sayısı -Bağdat'ta süre giden şiddet nedeniyle- 10 bin artarak 140 bine ulaşmış durumda.
Pentagon'un saldırıların yarıya indiği iddiasının aksine artan güce rağmen ölü sayısı da azalmıyor. Temmuz'da en yüksek düzeyine ulaşan saldırılarda Bağdat'ta 1855 kişi ölürken geçen ay bu sayı yalnızca küçük bir miktar azaldı.
Çevrede süren şiddet de hesaba katılınca bir süredir dillendirilen olasılığın gerçeğe dönüştüğü anlaşılıyor: Irak, ABD güçlerinin engel olamayacağı, ancak yavaşlatabileceği bir iç savaşa sürükleniyor.
Bununla birlikte, kamuoyu araştırmaları Irak işgalinin dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar üzerindeki etkisinin de yıkıcı olduğunu gösteriyor:
New York Üniversitesi'nden uluslar arası ilişkiler profesörü Alon Ben-Meir "Irak'ta katliam sürdükçe Arap ve Müslüman dünyası oradaki insanların yaşadığı sefaleti görüyor ve ABD'ye yönelik nefret yeni zirvelere ulaşıyor".
Geçen ayki İsrail-Hizbullah savaşı da bu duruma tuz biber ekti. Bu savaşla birlikte 11 Eylül saldırıları öncesinden ABD'nin bölgedeki yegane müttefikleri olan Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün gibi Sünni ağırlıklı hükümetler de desteğini çekmeye başladı.
Lübnan'ı yıkıma uğratan ve Bush tarafından Ortadoğu'yu "yeniden şekillendirme" çabalarında bir köşe taşı olarak nitelenen savaş Hizbullah'ı bölgede "kahraman" mertebesine yükseltti. Aynı şekilde onu destekleyen Suriye ve İran'ın yerini de sağlamlaştırdı.
Bush yönetiminin El Kaide'yi Afganistan'dan çıkmaya ve liderlerini gizlenmeye zorlamışken hedefini tüm bir Müslüman dünyasını şekillendirmeye çevirmesi birçok analist tarafından büyük bir stratejik hata olarak tanımlanıyor.
Sonuç itibariyle, Bush'un ilk döneminden Ulusal Güvenlik Konseyi'nin Ortadoğu masasını yöneten Flynt Leverett geçtiğimiz Cuma CATO Enstitüsü'nde konuşurken "11 Eylül'ün beş yıl ardından ABD terörle savaşı kaybediyor" demek zorunda kaldı. (JL/EÜ)
* Jim Lobe'un IPS'te yayınlanan yazısını kısaltarak Türkçeleştirdik.