75. Berlin Uluslararası Film Festivali (Berlinale) bu yıl 23 Şubat’ta başlayacak. Festival, Filistin-İsrail Savaşı’na dair yanlı tutumu ve Filistin’i savunanlara uyguladığı sansür nedeniyle özellikle son bir yıldır eleştirilerin hedefinde.
Filistin İçin Sinema Emekçileri (Film Workers for Palestine), dün (13 Kasım) festivale başvurmayı ve katılmayı düşünen sinemacılara hitap eden bir açıklama yaparak, "Berlinale'ye eserinizi göndermeyi aklınızdan bile geçirmeyin," dedi.
13 Kasım, Berlinale’ye kısa film başvurusu için son gündü. Bu nedenle oluşum, sinemacılara yönelik Berlinale’de grev çağrısını yineledi:
“Grev Çağrısı: Berlinale 2025 için tüm film çalışanlarını greve davet ediyoruz; bu greve Talent Forum ve Avrupa Film Pazarı da dahil. Hiçbir başvuru ve program yapılmamalı, hiçbir hizmet verilmemelidir – Filistin halkının yaşam onurunu tanımayı reddeden bir kuruma hiçbir destek sunulmamalıdır.”
Filistin İçin Sinema Emekçileri’nin talepleri arasında Berlinale tarafından Filistinlilerin yaşam hakkını ve onurunu savunan bir açıklama yapılması, Filistin filmleri için bir program oluşturulması ve Filistinli sinemacılara destek sağlanması yer alıyor.
Berlin Film Festivali’nin Instagram hesabı Filistin için hacklendi
“Sektörümüz her zamanki gibi çalışmaya devam edemez”
Filistin İçin Sinema Emekçileri, 0cak 2024'te yayımladıkları açıklamada şu ifadelere yer vermişti:
“Sinemacılar ve sinema emekçileri olarak bize, sözlerimizin ve imgelerimizin güçlü olduğu, çalışmalarımızla adaletsizliği sona erdirebileceğimiz söyleniyor. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırıma dair görüntüler ekranlarımızı kaplıyor; ancak bu, süregelen zulmü durduramadı. İnsan hakları avukatı Blinne Ní Ghrálaigh'in Uluslararası Adalet Divanı'nda ifade ettiği gibi, bu, 'kurbanlarının, dünyanın bir şey yapabileceği umuduyla kendi yıkımlarını gerçek zamanlı olarak aktardıkları tarihteki ilk soykırımdır.'
“Paylaşılan kültürel alanlarımızın, Filistin’in özgürlüğünü savunan sinemacılar, sanatçılar ve destekçiler için güvenliği teşvik etmesini bekliyoruz. Ancak Berlin’den Los Angeles’a meslektaşlarımız, soykırım olarak nitelendirilen askeri bir harekâta karşı seslerini yükselttikleri için tacize uğradı, tehdit edildi, ifşa edildi, disiplin cezası aldı, sansürlendi ve işlerinden çıkarıldı. Alman kültür kurumlarının, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını destekleyen çalışanlara yönelik yasağını reddediyoruz; tıpkı ABD Kongresi’ne kadar ulaşan, Filistin yanlısı konuşmayı suç haline getirme çabalarını reddettiğimiz gibi.
“Filistinlileri insanlıktan çıkaran, önemli tarihsel bağlamı kasıtlı olarak ihmal eden ve Arap ve Müslüman toplulukları kötülemeye devam eden ana akım medyanın önyargılı haberciliğini reddediyoruz. Soykırıma ve apartheid rejimine son verilmesi çağrısında bulunanları susturmak için kullanılan antisemitizm suçlamalarının silah haline getirilmesini reddediyoruz. Bu gözdağına rağmen sessiz kalmayı reddediyoruz, çünkü konuşmak yapabileceklerimizin en basitidir.
“Film yapımcıları, oyuncular, küratörler, film eleştirmenleri ve uluslararası film endüstrisi için gerekli olan diğer çalışanlar olarak, soykırım, apartheid ve baskıya son verilmesini ve tüm insanların özgürleşmesini savunuyoruz. Bir gün topluluğumuzun bu korkunç soykırımı belgeleyen filmler üreteceğinin ve destekleyeceğinin farkındayız; ancak hâlâ hayat kurtarma şansımız varken birçoğumuz sessizliğini koruyor. Sektörümüz her zamanki gibi çalışmaya devam edemez. İzlemekle yetinmenin ötesine geçmeliyiz; vicdanımızla hareket etmeli ve Filistinlilerin hayatlarının diğer tüm hayatlar kadar değerli olduğu konusunda ısrarcı olmalıyız. Aksi yönde davranan hiç kimsenin suç ortağı olmayacağız.” (TY)