Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde, Ekim 1993’te 11 kişinin zorla kaybedilmesine dair Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın gerekçeli kararı açıklandı.
TIKLAYIN - Kulp Davasında “Delil Yetersizliğinden” Beraat
Davanın 19 Eylül tarihli duruşmasında, tek sanık olan, dönemin Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk öldürme suçundan “delil yetersizliğinden” beraat ederken, “suç örgütü kurmak” suçlaması da zamanaşımından düşmüştü.
“Bir, bir buçuk ay kaldı, 14 kişi kayboldu”
Kulp’ta öldürülenlerin isimleri şöyle: Bahri Şimşek, Nesrettin Yerlikaya, Turan Demir, Ümit Taş, Celal Aziz Aydoğdu, Abdo Yamık, Mehmet Şerif Avar, Behçet Tutuş, Mehmet Salih Akdeniz, Mehmet Şah Atala, Hasan Avar.
Öldürülenlerin yakınları davaya müşteki olarak katılmıştı. Müşteki ailelerin avukatları, beraat kararına itiraz edecek.
Katliamda babasını kaybeden Zeki Akdeniz mahkemedeki konuşmasında, “Yavuz Paşa bir ya da bir buçuk ay Kulp Bölgesinde kaldı. Sadece Paşanın kaldığı dönem 14 kişi kayboldu” demişti.
Öldürülenlerden Behçet Tutuş'un oğlu Harun Tutuş da mahkemedeki beyanında, “olay tarihinde evlerin yakıldığını, kişilere zarar verildiğini ve suçsuz insanların sebepsizce alınıp götürüldüğünü, hatta gözünün önünde köpeklerin bile öldürüldüğünü” söylemişti.
Ertürk “emirleri yerine getirdim” demişti
Gerekçeli kararda, sanık Ertürk’ün dava sırasında yaptığı ve “emirleri yerine getirdiğini” söylediği savunması da yer aldı:
“Ben görevimi kanunlara ve Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın ve dolayısıyla OHAL valiliğinin emirlerine göre yaptım. Görev yaptığım dönemle ilgili görev esnasında ve sonrasında kanunsuz ve görev dışı hiçbir icraatta bulunmadığıma ve bulunduğuma dair hakkımda hiçbir soruşturma ve yasal işleme yönelik bir faaliyet sivil ve asker devlet kurumlarınca yapılmamıştır.
“Görev yaptığım dönem ve sonrasında hizmeti devralan sivil ve asker devlet yöneticileri isnat edilen olaylara ilişkin resmi açıklamalarda hiçbir suç unsurunun bulunmadığını beyan etmişlerdir. Atılı suçlamayı kabul etmiyorum.”
“Yakınları en son canlı görmüş”
Mahkemenin gerekçeli kararında, tanıkların, “olay tarihinden önce gözaltına alınacak olanların bir grup asker tarafından köy meydanına toplandığı, bazılarının serbest bırakıldığı, bazılarının götürüldüğü ve bu kişilere ne olduğunun bilinmediği” şeklindeki ifadesi de yer aldı.
Mahkemenin değerlendirmesinde ise, tanık ve müşteki ifadelerinin delil olarak değerlendirildiğini ancak kayıp yakınlarının öldürülen kişileri “son olarak canlı görmüş olduğu” ve “öldüren kişilere ilişkin somut ve görgüye dayalı herhangi bir bilgilerinin bulunmadığı” ifade edildi.
Kararda, “beyanların soyut ve kulaktan dolma olduğu, görgüye dayanmadığından” itibar edilmediği belirtildi.
Oysa şikayetçilerden Pembe Akdeniz, Zekiye Demir, Erhan Avar ve Süleyman Yamık, yakınlarının askerler tarafından götürüldüğünü, bir kısmının elleri bağlı bir şekilde açıklık alanda tutulduğunu, hatta onlara yemek götürdüklerini, onların da kendilerine “Bizi salmayacaklar” dediklerini anlatmıştı.
Mahkeme, şikayetçilerin beyanlarına “ölenlerin çok yakın akrabaları olmaları dikkate alınarak” itibar edilmediğini belirtti.
Gerekçeli kararda, öldürülenlerin yakınlarının, ölüm şekillerine, ölümlerin nasıl gerçekleştiğine dair “somut bilgisinin bulunmadığı” da ifade edildi.
Delil: Askerden verilmeyen bilgi, olmayan resmi kayıt
Mahkeme, askeri kaynakların, o bölgeye olay tarihinde operasyon düzenlediği bilgisinin doğrulanmamış olduğunun da altını çizdi.
Beraat kararına gerekçe olarak “masumiyet karinesi” gösterildi:
“Ceza Muhakemesi Hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması ceza yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde mahkumiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.”
İddianamede, dönemin Bolu 2. Komando Tugayı komutanı Ertürk’ün, “görevlendirme ile geldiği Şenyayla bölgesinde operasyon icra ederken köylüleri emrindeki askerlere aldırıp daha sonra örgütlü bir şekilde plan yapıp öldürttüğü” ileri sürülüyordu.
Mahkeme kararında ise, bu iddiaya dair “inandırıcı delile ulaşılamadığı” ifade edildi.
Kararda ayrıca, “maktullerin de aralarında bulunduğu kalabalık grubun köyden askerlerce alındığına ilişkin resmi bir kaydın da bulunmadığı” ifade edildi.
“Ölümlerden tek başına sorumlu olmuş olamaz”
Diğer beraat gerekçeleri de şöyle sıralandı:
“Maktullerin ölüm tarihlerine ilişkin net bir bulgunun olmadığı, maktullerin öldürülmesi olayının askerlerce köyden alındıktan ve sorgulandıktan sonra, sanık ve içinde bulunduğu suç örgütü tarafından gerçekleştirildiğinin dosyadaki mevcut delillerle ispatlanamadığı;
“Olayın üzerinden uzun bir süre geçmiş olması nedeniyle mevcut deliller dışında delil toplanmasının fiilen mümkün olmadığı;
“Maktullerin ölümünden mevcut delillerle sanığın tek başına sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı…”
Ne olmuştu? |
8 Ekim -25 Ekim 1993 arasında Kulp ilçesinin dağınık mezralardan oluşan (Gurnik, Mezire, Pireş, Kepir ve Şuşan) Alaca köyü ve Muş'a bağlı Kayalısü köyünün (Licik mezrası) civarında, General Yavuz Ertürk Komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonda köy ve mezralarından toplanarak gözaltına alınan 11 kişiden bir daha haber alınamadı. Kaybedilenlerin isimleri şöyle: Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusreddin Yerlikaya, Ümit Taş (16 yaşında). AİHM kararıGözaltında kaybedilenlerin aileleri 1993'te ilgili savcılıklara başvurmuşlarsa da bir sonuç alamadılar ve 1994'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurdular. (Akdeniz ve diğerleri davası: 23954/94) AİHM 31 Mayıs 2001'de davayı sonlandırarak Türkiye'yi, 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu olduğu ve etkili bir soruşturma yürütmediği için Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. Maddesinin, 3. Maddesinin ve 5(1). Maddesini ihlalden mahkum etti. Meclis komisyonuKulp'taki 11 köylünün katledilmesi olayını 2004 yılında araştıran Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, olayın Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki operasyon sırasında gerçekleştiğinin anlaşıldığını belirtti. Dönemin Komisyon üyeleri Cavit Torun, Mesut Değer ve Hakan Taşçı, Diyarbakır ve Kulp İlçesi'nde incelemelerde bulundu ve olayla ilgili rapor hazırladı. Raporda, gözaltına alındıktan sonra kaybolan kişilerin, PKK ile resmi ve özel anlamda herhangi bir ilgileri bulunduğunun tespit edilemediği belirtildi. Toplu mezar bulunduOlaydan 10 yıl sonra, 2 Kasım 2003'te bir çobanın Alaca Köyüne 500-600 metre mesafedeki bir dere yatağında toprak yüzeyine çıkan bazı kemik ve bez parçalarını bulması ve İHD Diyarbakır şubesine başvurması sonucunda Kulp Cumhuriyet Savcısı ile kemikler toplandı, bulunan kemiklerin kime ait olduğunun belirlenmesi için bazı aileler doku örneği verdi ve Adli Tıp Kurumuna gönderildi. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesi'nce gönderilen 30 Aralık 2005 tarih ve 915-61097 sayılı raporda, olay yerinde bulunan kemiklerin en az dokuz kişiye ait olduğu ve bunlardan ikisinin Mizbah Akdeniz'in babası Mehmet Salih Akdeniz ile Ahmet Tutuş'un babası Behçet Tutuş'a yüzde 99,99 oranında ait olabileceği tespit edildi. Bunun üzerine açılan soruşturmada Savcılık görevsizlik kararı verdi ve dosyayı, "Suç tarihinde Bolu 2. Komando Tugay Komutanlığı'nda görevli asker şahısların işlediği askeri suçlarıyla ilgili soruşturma yapmak görev ve yetkisinin" askeri savcılığa ait olduğu gerekçesiyle, askeri savcılığa gönderdi. Zamanaşımı durdurulduDiyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığında bulunan ve herhangi bir işlem yapılmayan dosyaya ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığının yürüttüğü ayrı bir soruşturmada, dönemin Bolu Dağ Komando Tugayı Komutanı Yavuz Ertürk'ün 7 Ekim 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesinin alınmasının ardından Soruşturma Savcısı, Yavuz Ertürk hakkında yakalama kararı çıkararak zamanaşımı süresini durdurdu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcıvekilliği tarafından hazırlanan 19 sayfalık iddianame, 2013 yılı Ekim ayında Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. İddianamede emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istendi. Ankara'ya nakledildiYargıtay 5. Ceza Dairesi, Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada sanık eski Bolu 2. Komando Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Yavuz Ertürk'ün "güvenlik" gerekçesiyle yargılamanın başka ilde görülmesi yönündeki talebini değerlendirerek davanın Ankara'da görülmesini kararlaştırdı. İlk duruşma 26 Mayıs 2014'te görüldü. Sanık Yavuz Ertürk duruşmaya sağlık sorunlarını gerekçe göstererek katılmadı. Katılan avukatların sanık Ertürk'ün tutuklanması ve davanın Diyarbakır'da görülmesi yönündeki talepleri mahkemece reddedildi. Suçlamaları reddettiSanık Yavuz Ertürk savunmasında, görevini kanunlara ve Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı'nın ve dolayısıyla OHAL valiliğinin emirlerine göre yaptığını söyledi, suçlamaları reddetti. |
(AS)