Upuzun tek bir caddesi vardı. Limandan şehrin yüreğine kadar uzanan. O tek bir caddesinin adı bazı yerlerde cumhuriyet'in kurucusuna saygı nişanesi olarak Atatürk caddesi, bazı yerlerde, Mustafa Kemal Bulvarı, bizde de Gazipaşa Caddesi idi.
Caddenin liman tarafında Atatürk'ün, Ertuğrul yatıyla geldiğinde ayak bastığı bir iskele bulunurdu eskiden. Karşısında da kömür işletmelerinin müdürlük binası.
Orada, eskiden bir iskele olduğunu ne anımsayan kaldı, ne de bilen. şair Muzaffer Tayyip Uslu ve Rüştü Onur, iskeleye demir atmış gemiden çıkacak sanat dergilerini beklemiyor artık.
Bir tek eski fotoğraflar ve restorasyon görmüş duvarındaki tarihi plaket merak edenleri bilgilendiriyor. Taşkömürü üretimi arttıkça yeterli gelmeyen müdürlük binası da Yayla semtindeki Beyaz Saray'a (biz öyle derdik) taşındı.
Küçük şehirlerin tek caddeleri vardır
Bir uçtan bir uca iki kere yürünse herkesin akraba olduğu o tek cadde, sıradan bir cadde değildi bir zamanlar. Aslında cadde bile değildi. Limana kömür yüklü vagonları taşıyan demiryoluydu.
Onuncu yıl marşında geçen "Demir ağlarla ördük tüm yurdu" söyleminden çok önce, Galata bankerlerinin başlattığı, Reji yönetimininde sürdürdüğü, Hugo Stinnes'in inşaa ettirdiği liman ve demiryoluydu bu. Eğer Osmanlı yönetiminin ömrü yetseydi, Haydarpaşa'dan sonraki ikinci demiryolu ayağı, Bağdat Demiryolu projesinin de önemli bir durağı olacaktı. Eğer tarih bilgim bana yalan söyletmiyorsa.
Küçük şehirlerin bu uzun ve tek caddeleri, bayram günlerinde ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel fotoğrafını da yansıtırlar. O bayram günlerinde kimse tütün işçisiyle kömür işçisinin çilesini aklına getirmez nedense. Ulusal bayramlarda caddeyi işgal eden öğrenciler ve kaldırımlardaki cümle ahali, bu seyrüsefere tanıklık ederler.
Uygun adım yürüyen anne babaların arasında dikkat çekenler, henüz okul çağında olmayan çocuklarıyla oldukları yerde sayanlar olur. Onlar, üç-beş yıl sonraki törenlerde izleyecekleri çocuklarına, ilk milliyetçilik tohumlarını bu caddelerde atarlar.
Genç bellekler, ilk kez bu törenlerde meslek seçimlerini yaparlar. Polis, asker, itfaiyeci, öğretmen, hemşire, doktor, şoför hatta davulcu olmak düşüncesi bu caddelerde filizlenir. Rengarenk üniformaların cazibesi büyüler çocukları. Kırmızı ceketli, pantolonlu-etekli bando takımlarının davuldan ya da trompetten yayılan melodileri yıllar sonra dahi anımsanır.
Rüştü Onur'u kaçırtan Zonguldak
Çocuktum, ufacık tefeciktim ama, şehir merkezine inerek, o bayram günlerinde Gazipaşa caddesinde olmaya can atardım. Kendi okulumuzdaki törenin yapıldığı kömür tozu karışık alanda olmaktansa, asvaltta yürüyen merkez okullarının arasında olmayı düşlerdim.
Çocukluğumun geçtiği, 20'li yaşları sürdüğüm, Zonguldak'ın yerinde artık yeller esiyor.
Zonguldak'a ait eski fotoğraflar bir bir gün ışığına çıkarken, benim anımsadığım Zonguldak'la, taş kömürüyle birlikte şehirleşme sürecine giren o eski madenci kasabası arasındaki büyük farklar öylesine dikkat çekici ki. Üzülmez deresi kenarına kurulduğu için dikine büyüyen Zonguldak, başka şansı olmadığı için o tek Gazipaşa caddesine hala mahkum.
Mahkum zira, Zonguldak coğrafi yapısı nedeniyle bir çukurda kurulu. Büyüme de de bu nedenle çukurun elverdiği ölçüde dikine gerçekleşiyor. Bir sıkışmışlık duygusu aşılıyor bu dikine büyüme. Zonguldak'tan kaçmak isteği uyandırıyor. 22 yaşında ölen Zonguldakli şair Rüştü Onur'un (1920-1942) "Beni Kaçır Kaptan" şiirindeki dizeler gibi,
"Beni kaçır kaptan,
bu küçük şehirden.
Çımacı olurum gemine,
Hatta kürek çekmekte gelir elimden
Akıntıya karşı..."
Rüştü Onur, Zonguldak'tan kaçanlardan.
O yılların, Mehmet Çelikel Lisesi edebiyat öğretmeni Nurullah Ataç'ın "Bir Şair Öldü" yazısında yazdığı gibi, o eski limanda Anafarta gemisinden çıkacak edebiyat dergilerini bekleyemedi
Önce Heybeliada senatoryumuna, ardından da çok sevdiği İstanbul'da sevdalandığı bir kızla, Şair Leyla sokağında yaşarken, "Ben ölecek adam değilim" dizelerine inat, yaşamdan kaçtı.
Zonguldak'tan kaçmak kolaydır.
Ardınıza bakmadan ama, içiniz umutla dolu kaçarken, Zonguldak'ı da götürürsünüz gittiğiniz yerlere. İçinizde bir kara elmasın bıraktığı tortular, gözleriniz kömürden sürmelerle çıkıp gidersiniz.
Ama Zonguldak bırakmaz sizi.
Demiryolları asfalt oldu
Zonguldak'ın Gazipaşa caddesi eskiden demiryolu döşeliymiş.
Fotoğrafların öyle söylüyor. O raylar üzerindeki vagonlar, ülkenin candamarı fabrikalara; kara yağlı elmas yığınlarını taşırlarmış. Zonguldak'ın bir adıda bu nedenle "Karaelmas Diyarı"ymış.
Bir masal anlatıyorum sanki.
Zonguldak'ın o uzun caddesinin üzerinde artık raylar yok...
Türkiye'nin dört bir yanına gönderilen kömür de.
Son yıllarda kömür ayıklama üniteleri lavvuarların teknoloji eskiliği kömürün kalitesini düşürüp, kül oranı yükselince Türkiye kömür ithal etmeye başladı.
Galata Bankerlerinden, Ünlü Alman sanayiici Hugo Stinnes'in yaptırdığı Zonguldak limanına artık Amerikan şirketleri, kalori değeri yüksek! Amerikan ya da Afrika kömürü boşaltıyor. Bugün İstanbul'da bindiğimiz Metro'yu yapan şirket, işte o Hugo Stinnes'in üçüncü yada dördüncü kuşak torunlarına aittir.
Kara yağız kader
Stinnes'in torunlarının, deniz, hava, kara, otomotiv, metalurji demeden büyüttükleri şirkette, Zonguldak'ın kara yağız, gözleri kömür tozuyla sürmelenmiş, grizudan, yangından, sel baskınından, göçükten ya da veremden ölmüş kömür işçilerinin emeği vardır.
Yalnız onların mı?
Tuz ve tütün işçilerinin de.
Türkiye'nin en önemli ihalelerine girmekte, bu kez kömür ihraç etmek yerine, teknoloji ithal etmektedirler. Yedi göbek sömürünün düzeni sürüyor.
Değişen bir şey yok.
Reji yönetimi yerini IMF bırakıyor yalnızca.
Bakmayın siz şehir küçüktü dediğime.
Yüreği kocaman, emeği Ferhat gibi dağlar değdiren madencilerin sevdalandığı bir şehir Zonguldak.
Yazgısını, cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren taşkömürüne bağlayan bir şehir Zonguldak.
Yalnızca kendi yazgısını mı?
Yeni kurulmuş bir cumhuriyetin tüm yazgısını, bir ülkenin sanayisini yıllar yılı tek başına sırtında taşıyan, göçüklere, sel baskınlarına, grizulara, mükellefiyetlere direnen bu şehrin öyküleri bitmez. Zonguldak'ın, Zonguldaklı'nın tüm öyküleri taşkömürüyle, madenciyle donanmıştır.
Şehir enflasyonuna kadar, 67 plakasıyla, en sonuncu il olan Zonguldak, bugün can çekişse de, kültürü zenginleşiyor. (AD/BB)