Görüşmeye, imzacıları temsilen bir heyet katılacak. Heyette yer almayan imzacılardan Behiç Ak, Zeynep Oral, Noyan Özkan, Vicdan Baykara, Doç. Dr. Melek Göregenli, Prof. Dr. Jale Parla ve Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Başabakan Erdoğan'la karşı karşıya gelseler neler söyleyeceklerini bianet'e anlattı.
Zeynep Oral (Gazeteci):
Sadece bir tek soru. "Şiddeti dışlamanın yollarını nasıl arıyorlar?" diye sorardım.
Noyan Özkan (Avukat, İzmir Barosu):
Bu olayların, tüm alanlarda, hem devlet katında hem de sivil alanda çok yoğun olarak tartışılması gerek. Tartışma yollarının açılması gerek. Tartışma ortamında da, birbirlerini iterek değil, anlayarak, uzlaşmacı bir ortam sağlamaları önemli.
Hükümete, nereden gelirse gelsin, şiddete, teröre karşı somut öneriler geliştirmelerini, Türkiye'yi hem ekonomik hem de moral olarak zor duruma düşürecek eski günlerin yaşanmaması için samimi davranmalarını söylerdim.
Hukukçu olarak şunu söylerdim: Gerek uluslararası, gerekse Güneydoğu ağırlıklı şiddet ve terör eylemlerinin önlenmesinde mevzuat yeterli. Genelkurmay'dan, İçişleri Bakanlığı'ndan gelen özgürlükleri kısıtlayıcı önerilerin dikkate alınmaması gerek.
Yargılamada eskiye dönüşle çözüm olmaz. Önemli olan anlayışın değişmesi, uzlaşma kültürünün gelişmesidir.
Orada yaşayanlar ve Türkiye'nin her yerinde olayların sonuçlarına katlananlar, bizim insanlarımız.
Şiddeti, silahı kullananları tespit edip açıkça tavır almak zorundayız. PKK'nin gerilla örgütü değil, organize suç örgütü olduğunu teslim etmek gerek. Ama mücadele için sadece silahlı kuvvetleri sahaya sürmenin, Türkiye'nin demokratik geleceğini tehlikeye atmak anlamına geleceğini de kabul etmek gerekir.
Vicdan Baykara (Tüm Bel-Sen Genel Başkanı):
Taleplerimizi metinde belirttik. Bunlar onayladığımız taleplerdi. Aynı talepleri yinelerdim. Metin dışında söyleyeceğim fazla bir şey yok.
Doç. Dr. Melek Göregenli:
Öncelikle Kürt aydınlarının da bu toplantıya çağrılmasını isterdim. Keşke temsilci olarak katılanlar bunu dile getirseler. Bunu çok önemli buluyorum.
Diyarbakır'da bir araştırmayı yeni bitirdim. Sonuçlarında, halkın barıştan demokratik bir gelişmeden yana olduğuna dair önemli bulgular var. Bütün acılara rağmen halkta ciddi bir barış ve demokrasi talebi var.
Şiddetin, iki taraftan da gelen şiddetin durması için, Kürt halkının söz söylemesinin kanallarının açılması gerektiğini söylerdim. Kürt aydınların bu toplantıya katılmamasını da bu açıdan eksiklik olarak görüyorum.
Hükümetin bu kanalların açılması için, gereken her şeyi yapması gerektiğini söylerdim. Bu kanalların çok açık olduğunu sanmıyorum. Benim için en önemlisi bu. Bu toplantı çok önemli bir girişim; ama Kürt aydınların toplantıda olmamasının da çok önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Umarım katılanlar bunları dile getirirler.
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı:
Silahları bırakmalarını ve savaşmamalarını söylemek isterdim. Savaşın insanlık dışı bir tutum olduğunu söylerdim. Evrensel'deki köşemde bunu dile getirdim. İlk bildirgeden sonra gelen bildirgeyi de imzaladım. İlk bildirgenin devlete yeterince sorumluluk yüklemediğini düşünüyordum.
Şiddete ve savaşa karşı bir insan olarak, iki tarafa da silahlarını bırakmaları gerektiğini söylerdim. Ayrıca, insanların yargı sürecinde güvenle yargılanacaklarına dair bir yaklaşımın üzerinden tartışmak gerekiyor. Zaten imzaladığımız bildirgede de yasal önlemlerle ilgili bir uyarı vardı.
Ayrımcılığın, insanların dillerini kullanmalarının önündeki engellerin kalkması gerekiyor. Sürekli korkularla yaşamaktan vazgeçmek gerekiyor. Bölünme, dağılma korkusunun günümüzde geçerli bir dayanağı olmadığını görmek gerekiyor.
Çok uluslu şirketler dünyayı işgal ederken, tek bir parçaymışız gibi davranmanın gerçekçi bir yanı yok. Silahlarımızın çok uluslu şirketlerden alındığını unutmamak gerekiyor.
Prof. Dr. Jale Parla:
Hükümet, mutlaka çok barışçıl, yumuşak ve uzlaşmacı bir tavır almalı. Zor olmakla birlikte, bu uzlaşmacı tavrını sürdürsün. Sertleşmesin. Diğer taraftan sertleşmesini teşvik edecek sinyaller geliyor; sertleşmemeli.
Behiç Ak (Karikatürist ve yazar):
Metne imza atanların ortak talebi tabii ki barıştı. Hepimiz daha huzurlu ve barış dolu bir Türkiye istiyoruz. Bu konuda herkesin elinden geleni yapması lazım. Bütün sorunlara bütün vatandaşların eğilmesi gerekiyor. Çünkü, anlaşılıyor ki, bazı sorunların bu kadar çözümsüz olmasının nedeni, bu konuda yetkiyi elinde toplayan insanlar. Bu sorunlar bu kadar çözümsüz olmamalı, diye düşünüyorum. O yüzden bütün vatandaşların şiddete yönelten sorunlarla ilgili görüş ve öneri geliştirmesi gerekiyor.
Şiddet, kamusal alanları yok ediyor, insanları büyük bir baskı ile sindirmiş oluyor, hangi taraftan olursa olsun. Vatandaşların kamusal alanlar oluşturmaları lazım ki, şiddet kültürünün altında ezilmesinler. Ne yazık ki, Türkiye'de bu konuda bir kamusal bilinç oluşturulamadı.
Hükümetin yaklaşımının esaslı bir girişim olup olmadığını tam bilemiyorum. Keşke öyle olsa. Ben bunu bir aydın meselesinden daha geniş olarak, bir yurttaş meselesi olarak görüyorum. Birçok yurttaşın bu konuda kendini sorumlu hissedip, barış kültüne katkı yapması gerekiyor.
Hükümetin tavrı ve girişim hoş bir şey. Fakat, sadece hükümetin değil herkesin barış kültürünü geliştirici davranması gerekiyor. Hükümetin bu tavrından dolayı da açıkçası umutlanmak istiyorum. (EÖ/TK)