Kadınların "karşı çıkan", "yeni bir dünyayı kurmaya çalışan" eylem ve politikalarının sürmesi ise, umut verici...
Bu vesileyle Türkiye'de, "namus cinayetleri", kadına yönelik şiddet politikaları ve erkek egemen aklın iktidarıyla süren hayatın karşısında, sözlerini söylemek isteyen, politika üreten kadınların çalışmalarının sürdüğünü bir kez daha dile getirmek gerek...
1980'lerin mirasını devralarak, 1990'larda "kurumsallaşmaya" giden şiddetle mücadele politikası, hız kazanmış durumda. Kadın örgütlerinin sığınaklar talebini dile getirmesinin, inatla gündemde tutmaya çalışmasının haklılığını, umarım herkes anlayabilir... Kadınların birbirleriyle buluşmasının, farklılıklarıyla bir arada durmasının önemini bilmek zorundayız, diyorum.
1998'de, İstanbul'da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın girişimleriyle ilk kez toplanan "Kadın Sığınakları Kurultayı", şiddetle mücadele eden kadın kurumlarının platformu olarak "güç" teşkil ediyor, güç veriyor. Her yıl başka illerde toplanma kalıcılığını koruyup yedinci kurultayın Çanakkale'de gerçekleşmiş olması, sevindirici...
Kurultayda ben neler gördüm?
Ancak Çanakkale'de yaşananların, kurultaya ilk kez katılmış bir kadının gözünden aktarılması da bence hem katılımcılar hem de organizasyon ekibi açısından önemli olmalı... Peki ben kurultayda neler gördüm?
Kurultayın, basına ve tüm kadınlara açık olan ilk gününü sunumlarıyla anlatmaya ve atmosferi yansıtmaya çalışmıştım. Ama, ilk güne dair anlatmak istediğim en önemli şey, günün sonunda yapılan tartışmaydı...
Bu tartışmada gündem, hafta sonu gerçekleştirilecek toplantı ve atölyelere tüm kadınların ve kadın örgütlerinin katılabilmesinin gerekliliği idi... Çünkü daha önce, bu toplantı ve atölyelere yalnızca sığınaklar ve kadına yönelik şiddet konusunda çalışan kadınların katılabileceği duyurulmuştu...
Kurultayın, tüm kadınlara yönelik ilkeleri olduğunu hatırlatan bir grubun ardından, ben de sözümü söyleme gereği hissettim; çünkü basın adına izlediğim ilk günün ardından bir gözlemci olmanın ötesine geçebileceğim atölyelere katılmak istiyordum...
Uzun süredir Filmmor Kadın Kooperatifi'nde, yalnızca kadınların yer aldığı Film Atölyesi Atölye Mor'da yer almış; kadın çalışmalarında bulunmuş; fanzinlerle başlayıp "Akıllara ZARar" adlı dergiye doğru evrilmiş genç kadınların biraradalığının bir üyesi olarak kurultaydaydım. Her şey bir yana, bir kadın olarak oradaydım. İlgimi, enerjimi, paylaşımdan çıkacak birliktelikleri yok saymak gibi gördüm bu sınırlamayı...
Sebebini anlıyordum, sığınaklarla ilgili adımlar atabilmek, somut önerileri paylaşmak ve sonuca varabilmek... Yine de tekelleşmiş bir uygulamayı hatırlattı, umudumu kırdı bu kısıtlama... Yıllardır süregelen kurum içi sorunların bir uzantısı olarak görüp kurultaya olan güvenimi yitirebilirdim...
Ayrı ayrı, rengarenk kadınlar...
Neyse ki, Çanakkale'ye "bir kurultaya dahil olmanın tatmin ve aitliği" için değil, "ayrı ayrı, rengarenk kadınları bulmanın arayışıyla" gitmiştim. Tam da öyle oldu... Hafta sonu gerçekleştirilecek etkinliklere tüm kadınların katılabilmesi kararına çok sevinemedim ama, tartışmalardan sonuç çıkabilmesi, umut verdi...
Hakkari'deki ilk kitapevini açacak Şükran... Sakat kadınlara pozitif ayrımcılık öneren Nazmiye Güçlü... Ankara Üniversitesi'nde yüksek lisans tezini hazırlarken memleketi Kars'a gidip orada bir Kadın Danışma Merkezi açmaya hazırlanan Sibel... Çanakkaleli kadınların telaşla koşuşturmaları... Bartın'dan geldiği sabah konuşmaya başladığımız heyecanlı bir kadına, Filmmor Kadın Filmleri Festivali'nin bu yıl Bartın'a gideceğini söyleme gafletinde bulunmam sabahın altısında... (Çünkü festival Batman'a gidiyor bu yıl...) Ve aklım başıma geldiğinde, kadını arayıp yanlışımı düzeltmek ve birgün size de geliriz merak etmeyin diyebilmek sonunda... Gündem'den gelen acar gazeteci Hüsniye'nin samimiyeti ve herkese neşe saçan enerjisi... Denizli SHÇEK'ten Nagehan'ın, Denizlili olduğumu söylediğimde lütfen görüşelim isteği... (Ev telefonunu hemen yazması bile o kadar sevindirdi ki beni, birbirine ihtiyaç duyan, dostluk kurmak isteyen kadınlarla bir arada olmak güç verdi, tüm sorunları unutturdu.) Sonra Hülya, Gülbahar Hülya... Bizleri hukuk bilgisi ve önerileriyle besleyen Hülya... Doğulu kadınların kendi sorunlarının, coğrafyaya özgülenebilecek sorunlarının derdiyle hafiften yakınmaları... Güneydoğu ve Doğu'da hız kazanmış, faaliyete geçmiş ya da geçmekte olan danışma merkezleri, sığınma evleri ve "biz daha önce bu deneyimleri yaşayanların bilgilerini paylaşmak istiyoruz" diyenlerin seslerini duyurmak istemeleri... KAMER efsanesi diyeceğim, kusura bakmayın. Çünkü Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da büyük bir güce, kadınlara desteğe sahip bir kadın kuruluşu KAMER, iyi ki var dedirten...
Evrim. Bizim Evrim. Çanakkale'ye gideceğimi duyunca, bir akşam arayıp ben de geliyorum diyen ZARar'lı Evrim! Paylaştığımız heyecan. Çekingen bir "ilk foto muhabirliği" yaparkenki dikkatli gözlemleri... Özellikle Sabancı Üniversitesi'ndeki arkadaşlarla konuşunca beynimizde çakan ışık... Yeni projeler üretmek için maddi zorluklarla boğuşacağımıza "neden fon olmasın" diye düşündürten Cumartesi paylaşımları.... Ayrıntılar.... Ayrıntılar... Çoğulluklar...
Cumartesi ayrılmak zorunda kaldığımız atölye çalışmalarının bitmeyeceğini, yetmeyeceğini, az geleceğini düşündüren keyifli atmosferi... (ÖÖ/BB)