1970'lerde yaşanan çocukluk
Anılarını topladığı kitapta ilkokul yıllarından başlayarak liseyi bitirdiği yıllara kadar yaşadığı donemden söz ediyor Cihan Demirci. İstanbul'un Aksaray, Haseki, Fındıkzade semtlerinde geçen çocukluğunu anlatıyor. Meyve ağaçlarının olduğu bahçelerin çevrelediği evleri, misket oynayıp, top koşturdukları boş arsaları, çizgi roman kahramanlarıyla gelişen hayal dünyası ve gerçek arkadaşlıktan, yakın aile ve komşuluk bağlarını...
Bunları okudukça, 1970'lerden sonra ne kadar da değişmiş çocukların dünyası ve ne kadar değişmiş İstanbul diye şaşırıyoruz. Kitaptaki, "Size hâlâ İstanbul diyebilir miyim?" bölümünün başlığı, şaşkınlığımızı pek güzel dile getiriyor.
Cihan Demirci daha sekiz yaşındayken kendi kendine hazırladığı mizah dergileriyle evde bir yayınevi kurmuş sanki. Yeşilçam Sokağı'nda film makineleri tamir eden Murat Amcanın evinde ise bir sinema varmış, "Evinin bütün duvarları film kutularıyla, çeşit çeşit projeksiyon makineleriyle doluydu. Herkesin kütüphanesi, kitaplığı olur, bizim Murat Amca'nın film kutularından oluşan bir filmliği vardı" diye anlatıyor o ortamı.
O evde duvara yansıyan görüntülerle sessiz ve kısa komedi filmleriyle tanışmış küçük Cihan. Bir gün Murat Amca'nın kendisine hediye ettiği bir projeksiyon makinesiyle de odasını "Sinema Cihan" yapıvermiş. "Ne de oha henüz 'televizyon' denen o kara kutunun insanları yaka paça reyting esiri almadığı yıllar"dan söz ediyor...
Çocukluğu Esir Alan Televizyon
"Çok küçük yaşta tanıyıp pek sevdiğim sinemanın ardından başlangıçta pek yüz vermediğini, hatta yer yer çekinip ürktüğüm bir sihirli kutu girecekti artık yaşamıma...Onu, çocukluğumda önce sihirli kutu, sonra giderek karakula ve derken 'Aptal Kutusu' olarak görecektim, çoook yıllar sonra" diye söz ediyor sekiz yaşında tanıştığı televizyondan.
Yerle bir denebilecek bodrum katında oturan sinirli mi sinirli Sakine Teyze'nin evindeki mahallenin ilk siyah-beyaz televizyonunu nasıl seyrettiklerini anlatıyor:
"Penceresinin önünde gizlice eğilip, gözlerimizi merakla televizyon denen bu tuhaf alete dikerdik siyah-beyaz televizyonun sesini sonuna kadar açıp basma geçen bu yaşlı kadın kendini öyle kaptırıyordu ki, pencerenin önüne serçe yavruları gibi dizilmiş biz çocuk sürüsünü kolay kolay fark edemiyordu. Biz çocuklar ağzımız sonuna kadar açık bir şekilde, faltaşı gibi olmuş gözlerimizle Sakine Teyze'nin televizyonundaki görüntülere kilitleniyorduk. Çok sasınıyorduk Gördüklerimiz karşısında çığlık atmak istiyor. Ancak Sakine'ye yakalanmak korkusu yüzünden atamıyorduk"...
Sonraki yıllarda çocukluğu esir alan televizyonun yaşamımıza ilk girdiği günleri çocuk gözünden bize aktaran Cihan Demirci'nin anılan, bu yeni icadın tüm aile bireyleri arasındaki iletişimi nasıl yok etliğini, sosyal yaşamı nasıl değiştirdiğini de gösteriyor:
"İlkokuldaki okul arkadaşlarımdan birinin büyükannesi, televizyona Öylesine gıcık olmuştu ki, evde herkes televizyona daldığı bir sırada usulca ayağa kalkıp aniden televizyonun önüne geçerek, aile fertlerinin televizyon seyretmesine engel olmaya çalışıyordu. Televizyonun önünü inatla kapayan kadıncağız güçlükle İkna edilip koltuğuna oturtuluyordu her akşam".
Bir de televizyon düşmanı, yaşlı bir "Amca" dan söz ediyor Cihan Demirci. Oğulları ve torunları artık kendisinden çok televizyonla ilgileniyor diye tuttuğu gibi televizyonu pencereden sokağa fırlatan yaşlı adamdan, "Zaman zaman mahalle kahvesinde onu kahvenin en uç köşesinde, dalıp gitmiş bir halde görürdüm. Yanına yaklaştığımda, donuk gözlerle bana bakar ve kızgın bir ifadeyle aklımdan hiç çıkmayan o cümleleri söylerdi: 'Bu televizyon denen meret yok edecek biziii, televizyondan koruyun kendiniziiiiii'......televizyonun bugün geldiği noktayı düşününce, bizim bastonlu ihtiyar amcanın ta 70'li yılların başlarında dediklerinin pek de boş olmadığı çıkıyor ortaya"...
"Damdaki Mizahçı"
Cihan Demirci'nin çocukluk anılarını anlattığı kitap, on beş yaşındayken Gırgır Mizah Dergisi'ne gidip Oğuz Aral'ın karşısına çıkması ve iki karikatürünün, hemen telif hakkı ödenerek satın alınmasıyla sona eriyor.
Sanatçının mizah dünyasına attığı ilk ciddi adım bu. Sonraki yaşamını, kitabın dördüncü sayfasındaki kısa özgeçmişinden izliyoruz: Mizah dergilerindeki çalışmalarına ek çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapmak, mizah ekleri hazırlamak, radyolarda mizah programlan sunmak, çocuk dergilerine yazmak ve yayımlanan yirmi dokuz kitap... Özetlemek gerekirse çizerek yazarak, eleştirirken güldürüp düşündürerek geçen yıllar.
Cihan Demirci kendini tanıtırken "Damdaki Mizahçı" adını kullanıyor son on yıldır. 19967da kullanmaya başladığı bu tipleme için, "O dönemde intiharlar çok artmıştı. Bu insanlar çaresizlikten damdan atlıyordu ama benim çarem mizahtı" diyor. "Bir TV haberini izlerken dama çıkmış biri gibi gördüm kendimi ve dedim ki 'Ben bu dama atlamaya değil, hiçbir şeyi atlamamaya çıktım'".
"Damdaki Mizahçı" o yıl Panik adlı mizah dergisinde yazmaya başladığı köşenin adı olmuş, aynı yıl kitap olarak da yayımlanmış. Daha sonra radyo programı, İnternet'te bir köşe ve bir blog site adı olarak yerleşmiş mizah dünyamıza. "Damdaki Mizahçının dilimize girmesinin onuncu yılı olan bu yıl, aynı adı taşıyan kitap dizisinin ikincisi de yayımlanacak.
Kendinden "Damdaki Mizahçı" olarak söz eden Cihan Demirci, Türkiye'yi de "Akla ziyan ülkemiz (Rezil bir medya sayesinde)" sözleriyle tanımlıyor ve bu ülkede olup bitene ancak mizah sayesinde dayanabildiğini söylüyor.
Çocukları önemseyen sanatçı
Cihan Demirci, "Çocuklar geleceğimizdir" derken onları gerçekten önemsiyor ve yakından tanıyor. Yayımlanan kitapları arasında çocuk kitapları da var (Çıkarın Kâğıtları Muziplik Yapıcaz, Bana Derler Hinali, Hinali Sen Bizim Her Şeyimizsin, Haberden Al Fıkrayı, Hiperaktiflerin Efendisi Hinali, Zirzop Masallar).
Çocuklar için yazmaya başlamasının "çok doğal bir geçiş" olduğunu söyleyen, "1994 sonlarından beri okullara söyleşi ve imza günlerine gidiyorum. 600'ü bulmuş. Öğrencilerle çok içli dışlı olduğumda, giderek okuyan kesimin ilköğretim çağındaki, özellikle de 5-6 ve 7. sınıf öğrencileri olduğunu gördüm ve birden kendimi onlara yazarken buldum" diyen Demirci, çocuk kahramanlarımız arasına kattığı hiperaktif çocuk Hinali tipi için de, "Biraz yeğenim Can, biraz da benim çocukluğum" açıklamasını yapıyor.
Yalnız kitap yazmakla kalmıyor Cihan Demirci çocuklar için. Katıldığı pek çok etkinlikte yetişkinlerin dikkatini çocuklara çeken konuşmalar yapıyor, gençlerle karikatür atölyeleri düzenliyor. Daha bu yaz katıldığı İzmir/Torbalı'nın Yazıbaşı beldesindeki Ekin Şenliği, Dikili Şenlikleri ve Candarlı'da; "Çocuklar Geleceğimizdir", "Mizah ve Gençlik", "Medyanın Çocuk ve Gençlerimize Etkileri" başlıklı söyleşiler ile atölye çalışmaları ve imza günleri gerçekleştirmiş.
Çocukken çocuk olmak
"Şimdiki çocuklar çocukluklarının farkında değil" diyen Cihan Demirci'nin çocukluk anılarını içeren "Ben Büyüyünce de Çocuk Olucam" kitabını okurken, elimizde olmadan 1970li yıllardaki çocukların yaşamını bugünkü çocukluk kültürüyle karşılaştırıyoruz. Günümüzdeki çoğu çocuğun öylesine doğal, kaygısız, eğlenceli, aile ve arkadaşlarla iç içe bir çocukluk yaşamadığını görüp üzülüyoruz.
Bu durumun bilincinde olan Demirci, "Sevgili çocuklar, tabii ki geleceğiniz için çok çalışacak, çok uzun bir eğitim macerasından geçeceksiniz ama tüm bunları yaparken, ileride çok sık 'Ah' çekmemek için 'çocukluğunuza' da zaman ayırmaya çalışın" diyor.
"Ve tabii siz büyükler, anneler, babalar, öğretmenler, asıl sözüm sizlere" diye ekliyor; "Çocuklarınızı, öğrencileriniz çarpık bir eğitim sisteminin çarkları içinde koşuştururken, arada bir onlara çocukluk yapma fırsatı verip, soluk almalarını sağlayın"..
Gerçekten de çocuklarımız için yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri, onların çocukça bir çocukluk dönemi yaşamalarını sağlayabilmek. Çocuk olmayı büyüdükleri zamana erteletmemek. Çünkü, Cihan Demirci'nin dediği gibi, "Çocuk olmak, çocukken güzeldir".
Mizah dünyamıza katılışının 25. yılı için yazdığı bu kitabı, Alzheimer hastalığından 2004 yılında yitirdiği annesi'nin anısına adamış Cihan Demirci. Annesiyle bir kez daha paylaşmak istediği çocukluk günlerinin olayları tüm okurları geçmişe, kendi çocukluklarına doğru eğlenceli bir okuma eylemine çağırıyor. Çocuk ve çocukluk üzerinde bir kez daha düşündürüyor.
Daha nice yıldönümü kıtapları yazması dileğiyle, Cihan Demirci'nin tüm okurlara "güle kalın" temennisine karşılık, biz de kendisine "yaza-çize gül-düre kalın" diyoruz. (SU/KÖ)