Kemal Burkay'ın Gülümse şiirini bilmeyen var mı, hele "Belki şehre bir film gelir, iklim değişir, Akdeniz olur, gülümse..." dizesini... Sinema diyince hep aklıma Vizontele filmi geliyor nedense. Bir televizyonun hayatı nasıl değiştirdiğinin trajikomik hikayesiydi.
Sinemaysa, televizyondan çok önce girmişti zaten gündelik hayata. Hele yazlık sinemalarda film izlemeyen var mı? Bizim kuşak yetişmedi belki ama anne/babalarımız yetişti o yazlık sinemalara. Anadolu'nun birçok yerinde sinema yok, mesela Çamlıhemşin'de de sinema yok. Oysa Çamlıhemşin'de Sonbahar, Bal, Yüreğine Sor, Bulutları Beklerken gibi dört önemli film çekilmiş, onlarca belgesel de cabası ama sinema yok.
Ne yapacağız? En yakınımızdaki Pazar ilçesine gideceğiz. Pazar'la Çamlıhemşin arası yarım saat sürüyor. Rize'de sineması olan tek ilçe.
İşte bir sıra dışı yatırım öyküsü. Pazar'da sinemayı kim ne yapsın diye düşünürken, biri çıkıp sinema açmış bir pasajın üst katında. Hem de 200 kişilik iki salonuyla. Ama ne fayda!
Kimse itibar etmiyor
Pazar'da bir sinema salonu olduğunu çok sonra öğrendim ve daha yeni yolumu düşürdüm. Behzat Ç. filminin gelip gelmeyeceğini sormaya gitmiştim. Merdivenin başında birçok filmin afişi duruyordu. Bendeyar'dan, Sümela'nın Şifresi'ne kadar değişik tarz filmler vardı.
Pazar'ın nüfusu 10 binden biraz fazla. Demek ki isteyince oluyor, hemen yanı başındaki 45 bin nüfuslu Ardeşen'de bile sinema yok.
Merdivenleri tırmandım. Bir sinema atmosferinde olması gereken her şey var ama kimsecikler yok. Gişede kimse yok, kafede kimse yok, salon bomboş. Sonra içeri girip bir selam verdim ve sinemayı kuran Köksal Altunbaş'la da tanışmış oldum.
Behzat Ç. gelecek mi diye sordum, aldığım yanıtla şaşırdım: "6 bin lira istiyorlar, getirtemedik."
Oysa Behzat Ç. bizim kahramanımız değil miydi? Nasıl olur da bu taşraya bu kadar fiyat biçerlerdi? İlk gişesini deprem felaketi nedeniyle Van'a bağışlayacak kadar yüce gönüllü olan yapımcılar, nasıl olur da bu Pazar'a bunu çok gördüler diye düşündüm ve üzüldüm.
Behzat Ç.'nin yapımcılarına seslenelim buradan öncelikle: Lütfen filmi Pazar'a gönderin ki sevenleri ta Rize'ye gitmek zorunda kalmasın.
2006'dan beri...
1980'den önce Pazar'da iki sinema varmış. Biri Belediye sineması (açık hava), diğeri de Ayçiçek sineması. Şu anda SineKlass sineması var.
Demek ki 26 senedir hiç sineması olmamış Pazar'ın. Altunbaş, bu sinemayı 2006 yılında kurmuş. Ben bunu duyunca da çok utandım, demek ki burnumuzun dibinde 5 yıldır bir sinema var ama biz bilmiyoruz.
Kendimize de koskocaman bir "yazıklar olsun" çektikten sonra, Altunbaş'a sözü bıraktım:
" İnsanlarımız ne yazık ki duyarsız. Birçok vizyon filmini gösterdik, aslında iyi filmlere ilgi var ama genel olarak sinemaya bir ilgi yok. Özellikle de eğitimli kesimlerden destek görmüyoruz. Bir milli eğitim müdürü, öğretmen, kaymakam... kimse gelmiyor bürokrasiden. Mesela 120 filmi için Cumhurbaşkanı'nın talimatı vardı okulların izlemesi için ama 500 kişi getireceğini söyleyen dönemin eğitim ilgilisi kimseyi getirmedi.
"Risk alamayacağını söyledi! Buraya daha çok gençler itibar ediyor, değişik buluyorlar. Behzat Ç.'yi çok istiyoruz, lütfen göndersinler. Biz burada Yüreğine Sor'a gala yaptık, insanlar çok memnun oldu. Tek başıma mücadele ediyorum sinemayı yaşatmak için. Makinist de benim, bilet kesen de, kafeye bakan da. Sinema yaşayacak ki, ben de birilerine iş sağlayayım. Onun dışında nedense Pazarlılar itibar etmiyor, eğer çok zorlanırsam devredeceğim."
Evet, biz böyleyiz, bir şey olmadığında sitem ederiz ama olduğunda da yaşatmayı da kıymetini de bilmeyiz. Köksal Altunbaş'ın yaptığı, bir dağ köyüne gazete ulaştırmak kadar ulvi bir şey, umarım kıymeti bilinir ve kapatmak zorunda kalmaz. (UB/HK)