Diyarbakır'da bugün toplanan Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) grup toplantısı sonrasında basın açıklaması yapan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, BDP'nin 1 Ekim'den itibaren Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) giderek Meclis Genel Kurul çalışmalarına katılacağını söyledi.
12 Haziran seçimleri sonrası Diyarbakır'dan milletvekili seçilen Hatip Dicle'nin milletvekilliğinin düşürülmesi ve tutuklu bulunan vekillerin tutukluluk hallerinin devamı yönünde verilen kararın ardından meclise gitmeme kararı alan Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku bileşenleri adına konuşan Demirtaş, "Daha önce meclise dönüş konusuyla ilgili olarak AKP'yle protokol arayışı içindeydik. Ancak gelinen noktada asıl protokolün halkla yapılması gerektiğine karar verdik" dedi.
"Seçim sonrası kirli eller devreye girdi"
Türkiye halklarına hitaben Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adına bir deklarasyon okuyan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, 12 Haziran Genel Seçimleri ile birlikte tarihi bir zafere imza attıklarını ifade etti.
"AKP'nin arkasına sığındığı %10'luk seçim barajına, tutuklamalara, sokak işkencelerine, mali imkânsızlıklara, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) veto rezaletine rağmen gece gündüz demeden seçim kampanyası yürütüp 36 milletvekilliğini elde ettiniz" diyen Demirtaş, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adına seçim sürecini zafere taşıyan herkese Diyarbakır'ın Bismil ilçesinde çıkan olaylarda hayatını kaybeden Halil İbrahim Oruç şahsında teşekkür etti.
12 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'de yeni bir anayasa ve barış umutları güçlenmişken, kirli ellerin bir kez daha devreye girerek Hatip Dicle'nin vekilliğinin düşürüldüğüne, tutuklu vekillerin tahliyelerinin engellendiğine dikkat çeken Demirtaş, aynı dönemde Öcalan tarafından hazırlanan protokolün reddedildiğini, müzakerelere son verilerek, tasfiye ve ezme hamlesi başlatıldığını söyledi ve bu süreçlerin en öndeki aktör ve sorumlusu olarak AKP'yi işaret etti.
"Boykot kararı haklıydı"
Seçim sonrası oluşan olumsuz atmosferde geliştirilmekte olan savaş konseptinin önüne geçmek, savaş baronlarına geri adım attırmak ve savaş politikalarını teşhir etmek için yemin etmeme ve meclis çalışmalarına katılmama kararı aldıklarını söyleyen Demirtaş, bu dönemde demokratik siyasete açıkça bir darbe yapıldığını ve her türlü çılgınlığın yapılacağı mesajı verildiğini söyledi.
O ortamda hiçbir şey olmamış gibi davranamayacaklarını ve bir tavır sergilemeleri gerektiğini söyleyen Demirtaş, bu nedenle aldıkları boykot kararını son derece haklı, onurlu ve meşru bir karar olarak değerlendirdi.
TBMM başkanının çağrısı üzerine de AKP yetkilileri ile iki defa bir araya geldiklerini, asıl dertlerinin olası bir savaşı önlemek olduğunu AKP heyetine aktardıklarını ve eğer AKP'nin de savaş sürecini durdurmak istiyorsa demokratik siyasetin önünü açacak bir duruş sergilemesini istediklerini ifade eden Demirtaş, bu süreçte savaşın önüne geçebileceklerini ama Başbakan'ın diyalog yerine, "yemin etmezlerse görüşmem" diyerek şantaj yapmayı tercih ettiğini vurguladı.
"Bu kararımız fırsata dönüştürülmeli"
Tüm girişim ve çağrılara rağmen her geçen gün ağırlaşan bir saldırı ve psikolojik harekat kampanyası ile karşı karşıya kaldıklarını söyleyen Demirtaş, seçilmişlerin, gençlerin, kadınların Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) operasyonları adı altında siyasi soykırıma maruz bırakıldığını ifade etti ve ekledi:
* Boykot tavrımıza karşı yürütülen saldırıları geriletme konusunda bazı yetersizlikler yaşadık. Halkımızın moralini bozacak psikolojik saldırıları yeterince durduramadık. Ancak bu eksiklik ve yetmezliklere rağmen demokratik siyaset üzerindeki faşizan baskıları teşhir etmeyi ve çözülmesi gereken bir sorun alanı olarak hükümetin önüne koymayı sağladık.
* Siyasetin sadece parlamentarizme hapsedilemeyeceğini sokakta halkımızla yana yana olarak göstermeye çalıştık. Meclis tatile girmiş olmasına rağmen bizler siyaseti tatile sokmadık. Her hafta grup toplantılarımızı yaparak yoğun bir eylem pratiği içinde de olduk. Bu süre zarfında mecliste değildik ama siyasetin tam da merkezindeydik.
* Boykotun başladığı ilk günlerde eğer AKP'ye pratik bazı adımlar attırabilmiş olsaydık, o günden bu güne kadar yaşanan birçok ölümü de engellemiş olacaktık. Bu nedenle; bizlerin AKP ile uzlaşma ve protokol arayışı teknik bir yemin meselesi değil gerçek bir barış arayışıydı. Biz hiçbir zaman Meclise dönmek için AKP'den izin ya da icazet istemedik. Meclisi özel mülkiyeti zannedenlere karşı da asla tavizkar davranmadık.
"Bu aşamadan sonra savaşa karşı barışı daha güçlü savunabilmek, bize güvenen Türkiyelilere, ezilen bütün toplumsal kesimlere verdiğimiz sözün gereğini daha iyi bir şekilde yerine getirebilmek için, siyasi operasyonlara karşı direniş cephesini güçlendirmek için, Hatip Dicle ve tutuklu bütün siyasetçilerin özgürlüğünü sağlama mücadelesine katkı sunmak için, halkın iradesiyle alay edenlerin ikiyüzlü yaklaşımlarını teşhir etmek için, AKP'ye rağmen ve AKP'yi geriletmek için; doğruluğuna inandığımız siyasi bir direniş hamlesi olarak 1 Ekim'den itibaren meclis çalışmalarına katılma kararı almış bulunmaktayız" diyen Demirtaş, bu kararın ilgili tüm çevrelerce fırsata dönüştürülmesini umduklarını söyledi. (EKN)
* Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'nun yayımladığı deklerasyon metninin tamamını okumak için tıklayınız.