Haberin İngilizcesi için tıklayın
30 yaşındaki Kader Genez, İstanbul Sultanbeyli’de muhasebecilik yapıyor, 29 yaşındaki Samet Barsan ise Kocaeli Gebze’de bir depoda forklift operatörü olarak çalışıyor. İkisi de işçi, ikisi de asgari ücret alıyor yani tam 2 bin 324 lira 70 kuruş.
Kader iki üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, Samet ise “Lise terkim” diyor. Farklı şehirlerde, farklı mesleklerde çalışan iki insanın hikayesi değil bu. Türkiye’de asgari ücret civarında bir maaşla geçinmeye çalışan 10 milyon insanın hikayesi…Ekonomik kriz, pahalılık, işsizlik, geçim derdi, gelecek kaygısı ve şimdi de koronavirüs pandemisi…
Genez: Yaşadığımız bir yaşam var mı, bilmiyorum
Talepler de sıkıntılar da benzer. Kader, konuşmaya başlar başlamaz “Geçinmiyoruz ki günü kurtarıyoruz” diyor. Sonrasında ise başlıyor anlatmaya:
"İlk olarak uluslararası ilişkiler bitirdim. Uzun bir süre iş bulamadım. Daha sonra iş sağlığı ve güvenliği okudum. Bu bölümde yüksek lisans da yaptım. Yine kendi bölümümde iş bulamadım. Birçok işte çalıştım. Şu ansa bir şirkette ön muhasebe elemanı olarak çalışıyorum.
"Evli değilim. Sorumlusu olduğum bir anne ve babam var. Benden küçük iki kardeşim var. Biri askerde diğeri nişanlı. Koşullar çok zor. Hatta ben de şaşırıyorum bazen nasıl yaşıyoruz diye.
"Ailemle yaşamasam herhalde geçinemezdim. Kira ödemiyorum ama kira ödeyip evli olanları, çocuğu olanları düşünemiyorum. Geçinmeleri imkansız. Kirada oturduğunuzu ve 2 çocuğunuzun olduğunu düşünün. Nasıl geçineceksiniz? 2 bin 324 lirayı nereye yetireceksiniz?
"Tek yaptığımız şey sabah işe gidip akşam eve dönmek. Hayata dair hiçbir şey yok, bir sosyal aktivite yok. Mutsuzlukla inşa edilen bir toplum var. Çünkü cebimizde harcayacak 5 kuruşumuz yok.
"Yaşadığımız bir yaşam var mı, bilmiyorum. Kış geldi, ben işe hala yazlık ayakkabılarımla gidiyorum. Bot almam gerekiyor. Nasıl alacağımı düşünüyorum ama bulamıyorum.
"Pandeminin başında 6 ay işsiz kaldım. Günlük, yevmiyeli işlere gittim. Bu dönemde kredi kartına yüklendim. Borçlarımı da hep öteledim. Şimdi sadece kredi kartı borcunu ödemek için çalışıyorum desem yeri. Aileme destek olmak istiyorum ama olamıyorum. Sadece askerdeki kardeşime para gönderiyorum. Haftalık 200 lira yolladığımda zaten maaşımın üçte biri gitmiş oluyor.
"Çalıştığım yer günlük 11 lira yemek ücreti veriyor ama 11 lira ne almaya yeter ki şu devirde? Artık yemeğimizi de evden götürüyoruz. Sabah, öğlen kahvaltı yapıyoruz.
"Devletin bize bir yaşam borcu var"
"İyi ki yol parası vermiyorum. Bir de yol parası verdiğimi hayal bile edemiyorum. Daha geçen hafta Marmaray’a zam gelmiş. Arkadaşlarım hesap kitap yapıyordu, maaşı yol parasına nasıl yettireceklerini düşünüyordu.
"Şimdi bize zam verecekler ama benim alım gücümde değişen bir şey olmayacak. Daha ikinci ayda o zammı enflasyon yutacak. Gerçekten bizi düşündüklerini bilsem bir şeylerin değişeceği üzerine bir umut taşırım ama değişmeyeceğini biliyorum. Bu ülkede sadece patronları düşünüyorlar. İşsizlik fonundan da patronlar yararlanıyor, vergi indirimi de onlara yapılıyor. Asgari ücretli çalışana yine bir şey yok.
"6 ay işsiz kaldım dedim ya, 600 günü doldurmadığım için işsizlik maaşı vermediler. Benim doldurduğum fondan bana maaş vermediler ama patronlara verdiler. Vergide de aynı şekilde. 2 bin 943 lira maaştan benim elime geçen 2 bin 324 lira. Benden kat kat iyi yaşayan patron vergi indirimi alırken sefalet içinde yaşayan bizler vergi ödüyoruz. Patronlar emeğimizi zaten sömürüyor, devlet de aldığımız ücretten bizi sömürmeye çalışıyor.
"Tek istediğimiz insanca bir yaşam. Bunu nasıl sağlarlar bilmem. Vergiyi mi kaldırırlar yoksa 1000 lira zam mı yaparlar bilmem. Ama devletin bize iyi bir yaşam borcu var."
Barsan: Altı üstü 200 lira diyeceksiniz şimdi ama yok...
Samet de altı yıldır aynı iş yerinde asgari ücretle çalıştığından bahsediyor. Onun da ilk cümlesi Kader’le benzer şekilde. “Geçim zor” diyor ve ekliyor: “Benim için daha da zor. 3 yeğenime bakıyorum.”
Samet de Kader gibi ailesiyle yaşadığını ve kira vermediğini söylüyor. Ama buna rağmen ay sonunu getiremediğini ekliyor:
"Babam emekli. Annem sağlık problemleri nedeniyle çalışamıyor. Bir ihtiyacımız için kredi çektik. Babam her ay 1200 lira kredi ödemesi yapıyor. Kendi cebine kalan 1000 lira civarı bir para. Evin temel ihtiyaçlarını o alıyor. Bense faturaları ödüyorum. Daha doğrusu ödemeye çalışıyorum. Çünkü eskiden 50 lira gelen elektrik artık 150 lira geliyor. Kış geldi, doğalgazdan bahsetmek bile istemiyorum.
"Evin diğer ihtiyaçları içinse aileme vereceğim parayı hesaplayarak harcamaya çalışıyorum. Hep bir şeyler çıkıyor hep de kendimizden feragat ediyoruz. Sigara içiyordum, yetiremediğim için bıraktım. Kendime bir mont almam lazım ama alamıyorum. Gittim, beğendim de. 200 liralık bir şey. Altı üstü 200 lira diyeceksiniz şimdi ama yok. Eğer alırsam ay sonunu getiremem. Ben getiremezsem ailem zor duruma düşer. O nedenle her adımımı düşünerek atmak zorundayım. Temel ihtiyaçlarımı bekletiyorum, askıya alıyorum.
"En son ne zaman kendine vakit ayırdın, eğlenmek için bir şey yaptın diye sorarsanız inanın hatırlamıyorum. Zaten kitap alabilmek, bir sinemaya gitmek, bunları yapamıyoruz. En son sinemaya ne zaman gittim hatırlamıyorum gerçekten. Bir sosyal aktivitemiz yok. Tatil deseniz zaten hayalini bile kuramıyoruz.
"Komisyondan bizim için iyi haber çıkacağına inanmıyorum"
"Bütün asgari ücretliler böyle yaşıyor, tabii yaşamak denirse. Biz sadece idare ediyoruz. İstiyoruz ki devlet işçinin yanında olsun. Hele pandemi gibi özellikle alt gelir gruplarının etkilendiği bir dönemde. Ama değil. Pandeminin başında şirket kısa çalışma ödeneğine başvurdu. Aldı da. Ama biz normal çalışma süresi boyunca çalıştırıldık. Şirket yasal olmayan bir şekilde bizim üzerimizden kar etti, bizse sağlığımızı ortaya koyduk.
"Şimdi boşuna komisyonda hiç kendi reklamlarını yapmasınlar. İşçinin halinden sadece işçi anlar. Kimse güzellemelerine inanmıyor. İnanacak umudumuz da kalmadı. Umudumuz kalmadığı gibi kimse psikolojik anlamda da iyi değil. Komisyon toplanmış toplanmamış çok büyük bir fark yok arada. En fazla enflasyondan birkaç puan daha yüksek zam verirler o kadar. Herkes biliyor bunu. Ama işçinin merak ettiği bu değil. Kimse ‘Acaba ne açıklayacaklar’ diye televizyonlara kitlenmiş değil. İnsanların akıllarındaki sorular: Bizi vergiden muaf tutacaklar mı? Daha ikinci aydan açlık sınırının altına düşmeyen bir zam verecekler mi? Bunlar. Kimse inanmadığı gibi ben de inanmıyorum. Olan bize oluyor, gençliğimiz elimizden gidiyor. Ne diyeyim." (HA)