Ya şimdi!
Nerede o eski bayramlar, eski zamanlar mı?
Geçiniz.
Klişeler hayatı kolaylaştırıyor, fabrikasyon ürünlerin, el yapımı yerine daha az maliyetle tüketiciye sunulması gibi. Ama "el yapımı", yani otantik olanlar giderek daha da kıymetleniyor. Klişe cümlelere sığınmayan, yaşamı, dünü, bu günü sorgulayan insanlar azalıyor. Bayram mesajları bile cep telefonlarıyla hazır kalıplarla geçiştiriliyor.
Nerede o eski bayramlar veya nerede o eski günler diyebiliriz bu anlamda.
Ama nerede o elektriksiz günler der miyiz...
Veya nerede o damı akan evler...
Nerede o yeni giysilerin, ayakkabıların yalnızca bayramlarda alındığı günler...
Nerede o apandisitten ölünen günler...
Yol olmadığı için zamanında hastaneye götürülemeyen ve doğumda ölen anneler, bebeler nerede...
Nerede o okulsuz köyler...
Sınırsız erkek egemenliğinin kadınları köle ettiği, küçük kızların yaşlı adamlara başlık parası karşılığı verildiği o günler nerede...
Nerede o bacımızı, kızımızı komşunun oğluyla öpüştü diye öldürüp, sonra da namus cinayeti adı altında ceza almadığımız, takdir gördüğümüz günler...
Nerede o çocukların "eti senin, kemiği benim, meslek öğrensin" diye ustalara satıldığı zamanlar...
"Kürt" olduğunu söylemenin suç sayıldığı zamanlar nerede...
Nerede o muhalif olmanın komünistlik ve vatan hainliği sayıldığı zamanlar...
Nerede o polis, jandarma baskısı yanında ağa baskısı...
Ve...
Der miyiz..
Diyebilir miyiz!...
Daha uzatayım mı?
Hatırladınız mı bunları?
İçiniz karardı mı yeterince?
"Ah nerede o eski bayramlar..." derken ne demek istediğimizi biliyor muyuz!
Belleğimizde eski bayramlardan kalan bir fotoğraf karesi konuşturuyor bizi.
Klişelerle konuşuyoruz.
Ama...
Günde on beş saat, sigortasız, sosyal güvencesiz, sendikasız çalıştığımız, tatil kavramını tanımadığımız o günleri özlemiyoruz ... unutuyoruz...
Bugün, dünya kurtuldu mu savaşlardan, işkencelerden, insan hakları ihlallerinden, tecavüzlerden, açlıktan, hastalıklardan.
Hayır.
Bugünün sorunlarının farkındayım. Ama dünü, bugünün sorunlarının karşısına alternatif olarak koymuyorum.
Geçici gerilemeler de olsa, bu gün daha umutluyum.
Daha güçlüyüm.
Yalnız değilim.
Sendikalarım var. Sivil toplum örgütlerim var. Baskılara karşın yılmadan yazan, konuşan, savaşa hayır diyen gerçek aydınlarım var.
"Nerede o eski bayramlar" demiyorum. Ama eski zamanları özlüyorum diyorsam, neleri özlediğimi söylüyorum. Nerede o kent merkezinde denize girdiğimiz günler, portakal çiçeklerinin bütün kente yayılıp insanın içini hoş eden kokusu nerede, nerede o oltaya üç balık birden takıldığı günler, nerede o hormonsuz yiyecekler, nerede o hava temizliği, nerede o komşuluk ilişkileri, dayanışma ruhu, imece, diyorum.
Ve daha temiz bir toplum, daha adil bir bölüşüm, savaşsız, sömürüsüz bir yaşam, havası, ormanları, denizleri kirletilmeyen bir dünya, mazlum halkların hakları, kadın ve çocuk haklarının daha da iyileşmesi, düşünce özgürlüğü, çalışma saatlerinin en azından Fransa'da olduğu gibi haftada otuzbeş saate indirilmesi için mücadele etmeli diyorum.
Ve sistem değişmeden hiçbir sorun çözülmeze kilitlenmiyorum. Sistemi değiştirmek için mücadele ederken, köyümüzde, kentimizde, ailemizde ve kendi içimizde devrim yapmayı unutmamalı diyorum.
Dünle yaşamıyorum, bugüne şükretmiyorum, yarın daha iyi yaşayabilme umudunu taşıyorum.
Yoksa yılda bir gün bayramla avunuruz.
Ve bayram çabuk biter.
Ve bir bayram daha bitti... (BB)