Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi'nden Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu CHP lideri Deniz Baykal'ın işsizliğe çare olarak önerdiği 7 maddelik reçetenin çare olmak bir yana, ekonomik krize neden olan ortamın sürdürülmesi anlamına geldiğini söylüyor.
"Krizin kökeninde, toplumun kaynaklarının devlet eliyle sermayeye aktarılması, 70'lerden bugüne gelen arz yönlü ekonomi politikaları var. Baykal bunu anlamamış görünüyor. Önerdiği, kaynakların sermayeye aktarılmasına devam etmek."
Baykal'ın önerilerinde sermaye var, emek yok
Başbakan Erdoğan'ın "İşsizliğe çaresi olan varsa açıklasın, yapamazsam siyaseti bırakırım" demesi üzerine Baykal dün açıkladığı listesinde, otomotiv ve dayanıklı tüketimde KDV'nin 6 aylığına kaldırılmasını, kur politikasının gevşetilmesiyle ihracatçının hareket alanının genişletilmesini, prim, sigorta, vergide 10'ar puan indirim yapılmasını, bankaların kredi verebilmesi için Kredi Garanti Fonu oluşturulmasını önerdi.
Müftüoğlu, bu önerilerin hepsinin sermayeye kaynak aktarımına devam anlamına geldiğini, oysa krizin kaynak yokluğundan değil, sermayenin aşırı düzeydeki kaynağı yeterince kârlı değerlendirememesinden doğduğunu vurguluyor. "Kaynak, para, büyüme var, ama istihdam artmıyor. İnsanlar satın alamıyor. Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir parti, en azından satın alma gücünü artıracak önerilerde bulunabilirdi. Baykal sosyal demokrasinin tarihine baksa, daha iyi çözümler bulurdu."
Yok aslında birbirlerinden farkları...
Müftüoğlu, CHP'nin ve AKP'nin ekonomi politikasında çizgilerinin aynı olduğu görüşünde. "Bu yüzden CHP alternatif üretemiyor. Erdoğan bunu çok iyi bildiği için meydan okudu. Baykal'ın önerdiklerini AKP zaten yapıyor."
ABD'de de aynı
ABD Başkanı Obama'nın otomotiv sektörüne yardımı "yeniden yapılandırma" şartıyla onaylamasının benzer bir yol olduğuna dikkat çeken Müftüoğlu, "Büyük otomotiv şirketleri işçi çıkarmaya devam ediyor" diyor.
"Maliyeti topluma yıkıp işsizlikle mücadele gibi gösteriyorlar"
"Sermaye işsizliği yedek işgücü kitlesi olarak kullanır" diyen Müftüoğlu, işsizliğin doğurduğu toplumsal risklerin iktidarları ve sermayedarları ürküttüğünü, ama asıl yaptıklarının "işsizlikle mücadele" diye gösterdikleri kararlarla yükü yine topluma yıkmak olduğunu söylüyor.
"İşsizlik söylemi üzerinden, toplumun yararına bir iş yapıyorlarmış gibi, kendilerine kaynak aktarımı istiyorlar. Kısa çalışma ödeneği, sigorta primini devletin ödemesi talepleri böyle. Bunlar karşılayacak devlet parayı nereden buluyor? Toplumdan. Sermaye, artı değer elde ettiği üretimin maliyetini de topluma yıkmak, iki kere kâr etmek niyetinde."
"Toplum odaklı üretimle istihdam yaratılır"
"Daha fazla otomobil, cep telefonu, kırışıklık giderici krem üretelim, gibi tüketime odaklı yaklaşım yerine, gerçekten toplumun, insanlığın ihtiyacı olan üretim gerek. Örneğin AIDS'e karşı tedavi ilaçları gibi. Yoksulluğu ortadan kaldıracak üretim alanlarını gerçekleştirecek yapı gerek. Bu da sol düşünceyle olur. İnsanların iş kazalarında ölmedikleri, fazla çalışmaktan hastalanıp sakatlanmadıkları, insanca yaşayabilecek ücret aldıkları ortam sağlanabilir." (TK)