Mamafih sıkı bir tatile ihtiyacım vardı. Tatilimin adresi ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiydi. Üstelik adanın kuzeyinde futbol konjonktürünün yazı yazmaya en elverişli olduğu bir dönemde.
Magusa'da Famagusta'nın galibiyetini izlemek
Elverişliydi, tatildeki üçüncü günümün akşamında, tüm Kıbrıs evlerine kapanmış televizyonda önemli bir karşılaşmayı izliyordu:
Trabzon'da oynanan Trabzonspor-Anorthosis Famagusta rövanş maçı.
Kuzey - Güney ayırt etmeksizin, tüm adanın gündeminde ezeli çözümsüzlüğün yeşil sahaya yansıttığı futbol rekabeti vardı.
Ben de maçı Anorthosis takımının anavatanı Famagusta'da ya da Türkçe adı ile Mağusa'da izlemek gayreti içinde oldum.
İnanması gerçekten zordu; genellikle sorunlara kafalarını çok da fazla takmamayı şiar edinerek yaşayıp giden Kıbrıslıtürkler, evlerine kapanıp gözlerini televizyona dikmiş, pür dikkat Trabzonspor'u ve Karadeniz ekibinin Kıbrıslırumların futbol takımlarından Anorthosis karşısında alacağı olası "futbol zaferi"ni izliyorlardı.
Bense eşimin "Tatilde de maç mı izleyeceksin, mümkün değil" şeklindeki baskıları sonucu yasak savarcasına gözümün bir ucuyla televizyonu kesip yemek yermiş görünmeye çalıştım.
Kıbrıs'ta yaşayan Türkiyeliler için futbolun anlamı başka...
Oteldeki Konyalı garson bir yandan bize servis yapıp bir yandan da "düşmanı yenemezlerse yuf olsun" deyince eşim itiraz edecek oldu. Ancak adadaki Türkiyeli "hayırcıların" umumunun böyle düşündüğüne kanaat getirdiğinden olacak, tartışmaktan vazgeçti.
Neticede biz Magusa'da, Famagustalı bir futbol takımının Trabzonspor'u kupadan elemesine ve Kıbrıslıtürkler ve buradakiTürkiyelilerin yaşadığı hayal kırıklığına yerinde tanıklık ettik.
Kendisini kumarhanelere hapsedenler ve maç sonucuna üzülenler sayesinde, soldan işleyen trafik rahatlamış, şehir içinde gayet rahat araba kullanmam da kabil olmuştu.
Bayan Kırıkkanat'a maç daveti
Sonra arada bir Türkiye'ye teşrif buyurup, sanki bu memlekette yaşarmışçasına İstanbul'un günlük meselelerini (bir kısım gazete yazarlarının deyişiyle) faşistçe taciz eden bayan Mine G. geldi aklıma.
Kıymetli değerlendirmelerini almak üzere kendisini bir futbol maçına davet etmek istedim. Hani belki daha önce Türkiye'de hiç stadyuma gitmemiş birisi olarak sosyolojik tespitler yapardı.
Stat çevresinde köfte ekmek yapıp satanlarla Caddebostan plajında mangal yapanlar arasındaki paralelliğe dikkat çeker, Stade de Franc çevresindeki balık lokantalarının bolluğundan dem vurur, kılsız Fransız erkeklerinin "dana"larına değil ama, sevgili çocuklarına nasıl davrandıklarına değinir filan.
Aslında eminim ki kendisi, çevresinde köftecilerin olmadığı ama, bir ton "pub"ın varlığının; hırçınlıklarıyla meşhur İngiliz futbol izleyicisini ne hale getirdiğini anlatamayacak; kafası güzel bazı İngilizlerin en ağza alınmayacak küfürleri nasıl hiç utanmadan sarf ettiklerinden bahsedemeyecektir.
Ancak örneğin İnönü, örneğin Saracoğlu ya da Ali Sami Yen statlarının çevresinde, "Türkiye'nin Arabistan yüzü"nü aktarmakta zorluk çekmeyecektir. Hem de sırf köfte ve sucuk kokusundan hareket ederek.
Neyse ki kimse maçlara pijamasıyla gelmiyor. Hele de kışın, erkeklerin kollarını açıkta bırakan ve kıllı vücutlarını ortaya seren plaj çıplaklığı gözler önüne serilmiyor.
Neyse yeniden futbola dönelim...
Beşiktaş'a Famagusta dersi
Kıbrıs'ta izlediğim Trabzonspor - Anothosis maçı, bir sonraki ön eleme maçını oynayacak Beşiktaş için de önemliydi.
Perşembe gecesi kendi ligi olmadığı için İsviçre ikinci liginde oynayan Liechtensteintemsilcisi Vaduz karşısında ortaya koyduğu futbol, parlak değildi belki.
Ama Anorthosis - Famagusta'nın, Trabzonspor karşısında elde ettiği sürpriz başarı Teknik Direktör Rıza Çalımbay'a belli ki ders olmuştu. Gol yemeden tabelaya yazılacak bir sayı bile, zayıf Vaduz takımı karşısında İstanbul'daki rövanş öncesi büyük bir avantaj olacaktı.
Nitekim öyle de oldu. Böylece büyük bir mucize olmazsa Beşiktaş 25 ağustosta bir sonraki turun vizesini alacak gibi görünüyor.
Futbola ve Türkiye'de sporun her dalına dair gizli kalmış ne varsa bu sene de salı günleri birlikte bakmaya çalışacağız.
Fenerbahçe - Everton maçında olduğu gibi, silahların patlamadığı, stadyumlarda bıçaklanarak insanların ölmediği, spor dolu günler diliyorum.(BD/AD)