Baro, Eğitim Sen, Hadep Kadın Kolları gibi kurumların kadınlarının oluşturduğu Batman Kadın Platformu'nun düzenlediği etkinlikler zincirinin ilk halkası yaklaşık bin-bin beş yüz kadının katıldığı bir büyük toplantıydı. Ardından Batman Kadın Platformu ve İstanbul'dan giden kadınların katıldığı daha dar bir toplantı gerçekleştirildi. Aynı günün akşamı da yine iki-üç bin kişilik bir kadın şenliği . Ertesi gün parkta bir buluşma yaşandı ve ardından da Hasankeyf'e gidildi. Her toplantıda tek bir pankart asılıydı. "Yaşasın Barış İçin Kadın Dayanışması..."
Barış için uzatılan el...
Batmanlı kadınlar, "Biz barış için elimizi uzatıyoruz. Bu eli kim tutarsa kabulümüz," diyor ve elini uzatan herkesin elini sıkıyor; sevgiyle, coşkuyla, saygıyla... Bugüne kadar onları farketmemişsin, en zor günlerinde yanında olmamışsın, şimdi onlar için bir önemi yok. Onbeş yıl acısını hiç paylaşmamış olsan bile , sadece bugün yanında olduğun için de büyük bir coşkuyla seni bağırlarına basıyorlar.
Gerçekten gösterdikleri ilgi, coşku ve sevgi anlatılır gibi değil. Onlara sadece politik olarak değil, duygusal anlamda da yeterince yanıt veremediğimizi düşünüyorum. Ne alkışlarımız onlarınki kadar coşkulu, ne coşkumuz onlarınkine benziyor. Oysa, asıl büyük alkışı onlar hak ediyorlar.
Çok zor koşullarda, aksamayan bir hazırlığı ve programı gerçekleştiren, gencecik yaşında çok başarılı sunuculuk yapan, beş çocuğuyla şenliğe gelip halay çeken , kızlar grubu kurup eli yüzü düzgün müzik yapan, intiharlar üzerine kapsamlı araştırmasını sunan , hiç okula gitmediği halde barış üzerine upuzun konuşma yapan, onlarca, binlerce kadın var karşımızda.... Üstelik de Batman'da. Yıllarca faili meçhul cinayetlerin merkezi olan, cinsiyetçi geleneklerin hala çok egemen olduğu, yoksul, çorak bir şehrin kadınları bunları gerçekleştiriyor. Gerçekten alkışlayacağımız çok şey var.
Sorunlarını net aktarıyorlar
* Kadınlar toplantılarda ve sohbetlerde sorunlarını çok iyi aktarıyorlar ve çözüm de öneriyorlar ; "Barış" . Ama "Barış," soyut bir şey değil onlar için. Öncelikle, idamın cezasının kalktığı, genel affın çıkarıldığı, ana dilde eğitim hakkının verildiği bir barış süreci öneriyorlar. Barış sürecinin uzun olacağının farkındalar. Bizden beklentileri de bu süreci birlikte hızlandırmamız, birlikte örmemiz. Kimi çocuğunu kaybetmiş, kimi eşini. Kimi köyünden göçmek zorunda kalmış, kimi çok yoksul... Ama hiçbiri dert anlatır gibi anlatmıyor sorunlarını... Sadece aktarıyor ve çözüm istiyor.
* Şenlikte kadınlar birbirlerine kendi kültürlerini aktaracaklar. Belediye tesislerinde buluşuyoruz. Ön masalar biz konuklar için hazırlanmış, Batmanlı kadınlar arkalarda oturuyorlar. Minibüslerden halay çekerek iniyorlar . Coşkulu, heyecanlı, neşeli ve bol çocuklu bir kadın topluluğu. Konuşmaları, bizim sunduğumuz şiir ve dans gösterilerini ilgiyle izliyorlar. Bizim ekipten olanların söylediği Ermenice, Arapça, Azerice şarkıları da alkışlıyorlar. Ama Koma Amed'in solisti anons edildiğinde onları yerinde tutabilmek mümkün değil. Hepsi anında alanın önünü kaplayıveriyorlar. Artık geri dönüş mümkün değil, halay zamanı geldi. Bütün tedbirlere, uyarılara rağmen, biz konukların önü kapanıveriyor. İyi de oluyor, masamızdan kalkıp birlikte izliyor, birlikte halay çekiyoruz.
* Şenliğin en ilginç bölümlerinden biri bölgedeki her şehrin, yörenin özgün giysilerinin sunulduğu defileydi . En çok alkışı Diyarbakır giysisi alıyor, elbette en güzel olduğu için değil.
Geline bırakılan çocuk
* Parktaki buluşmada, rasgele bir masaya oturuyorum. Asıl olarak iki kadın konuşuyor. Birinin altı çocuğu varmış, büyük oğlu ve kızı evli, en küçük çocuğu da üç yaşında. "Küçüğü nereye bıraktın ," diye soruyorum. "Yok, onu söylemeyeyim," diyor yaramaz bir çocuk edasıyla. Israr edince, mahcup mahcup "Geline," diyor. Belli ki gelinine haksızlık ettiğinin farkında. "Onun da dört aylık bebeği var, zaten gelemeyecekti, onun için bıraktım. Ama akşam o da şenliğe geldi," diyor.
* Tanıştığım bir başka kadın, kocasını kaybetmiş; "Sabah birlikte kahvaltı ettik, o dükkana gitti, tam dükkanı açacaktı, arkadan vuruldu, kim vurdu belli değil," diye anlatıyor. Üç çocuğu var, kocası vurulduğunda küçüğü altı aylıkmış. "Severek evlendik, genç evlendik, dört yıl evli kaldık," diyor. Şimdi kocasının ailesiyle birlikte yaşıyor. Çalışmak istiyormuş ama çalışmasına izin vermiyorlarmış. Çalışması yasak ama, parti faaliyetlerine katılması serbest. Nevruz'u, şenlikleri, toplantıları kaçırmıyormuş. En büyük isteği kızlarının okuması . Parkta birlikte barış ağaçları dikiyoruz ve alkışlarla, zılgıtlarla Hasankeyf'e uğurlanıyoruz.
Kıl Çadırda 100 Kişilik Sofra
* Hasankeyf'de bizi müthiş bir sofra bekliyor. Dicle kıyısına bizim için kurulmuş kıl çadırda, yaklaşık yüz kişilik sofra hazırlanmış. Biz parkta sohbet ederken, Batmanlı kadınlardan bir grup gelip hazırlıkları yapmış. Hasankeyf'te Kızlar Sarayı'nın önünde basın açıklaması yapıyoruz, kadınlar olarak tarihe sahip çıktığımızı anlatıyoruz.
* Diyarbakır-İstanbul dönüş uçağı tanıdıklarla dolu. Diyarbakır Kadın Merkezi Ka-Mer'e başvuran ağır travma vakalarının tedavisini İstanbul'dan bir grup psikiyatrist üstlenmiş; onlar uçakta. Yine Ka-Mer'in açtığı çocuk yuvasının eğitimcisi de eski İstanbullu, yeni Datçalı Güler Yücel ; o da uçakta. Osman Kavala ve bazı sanatçılar da uçakta... Kavala da Diyarbakır Sur Belediyesi'nin düzenlediği Çocuk Şenliği'nin sponsorluğunu yapmış. Diyarbakır-İstanbul ilişkisi bir uçak yolculuğunda bile hemen farkediliyor.
* Batman yolculuğunun özeti ise, kadınların coşkusu, bilinci ve alkışlarıydı. Bilinci diyorum, çünkü okumuşu, okumamışı, her biri kendi sorunlarının, Türkiye'de neler olup bittiğinin farkında . Hepsinin, Avrupa Birliği, Ahmet Necdet Sezer, idam cezası, hükümet, Abdullah Öcalan, Batman'dan çıkarılan petrolün başka şehirlerde işlenmesi, Batman'ın nasıl şehirleştiği konusunda bir fikirleri var. Ama öyle bir kuşak yetişiyor ki, gerçekten izlemeye değer. Yirmili yaşlarda; tartışan, düşünen, çalışan, örgütleyen bir kadın grubu geliyor. Hepsi savaş çocukları ... Çocuklukları ve ilk gençlik yılları savaşla geçmiş. Savaşta pişmişler, kendilerini geliştirmişler. Çoğu HADEP Kadın Kolları'nda ya da sendikalarda , derneklerde çalışıyorlar. Batman'daki yoğun programı da hiç aksatmadan, hem politik kimliklerini, hem de konukseverliklerini hiç unutmadan son derece başarıyla gerçekleştirdiler.
Bir de alkıştan söz etmiştim. Peki biz bu alkışı gerçekten hak ettik mi?